Çarşamba, Haziran 16, 2010

Ben onların yalancısıyım


     İnanmazsın burak'la 2 saat aralıksız öpüştük, vantuz gibi dilime yapıştı çektiii çektii az kalsın boğuluyordum" diyerek boğulursu boğulursu güldü. Gözlerinde yorucu bir öpüşmeden dönmüş askerin gururlu bakışı vardı, star wars ışın kılıcı gibi kesti gitti hepimizi.
Esin daha etkili bir "sevgiliylen maceralarımız" hikayesi anlatmalıydı ki Özlem'in öpüşmeli hikayesine fark atsın"Ehem bakın boynuma hemen şurası gördünüz mü? abartı değil 4 saat curk curk emdi gerizekalıı" diye 32 diş 1 morlukla cümbür cemaat sırıttı (4 saat emmek?)
Elimizde bir vantuzlu öpüş, bir curkuzlu morluk vardı ikiside orta halli bir kız sohbetinin kendi içinde abartılı ama basma kalıp hikayelerinden sayılırdı, orjinallikleri yoktu. Geriye ablam ve ben kalmıştık, kendim için endişe etmeyi bir kaç dakika sonraya bıraktım ablamın bacaklarını ayırıp "bakın tam şurdan şeyetti" demesinden çok korktum. Herkes bilir ki sevgili sirkulasyonu, popülasyonu, atraksiyonu bakımından ablamın önüne geçmeye cüret etmek bu mahalledeki hiç bir dişi oluşumun harcı değildir. Ablam dudağının kenarından "peaaahh" diye bir ses çıkardı "sizin maceralarınızı yerim" peaahıydı bu! çok yakından tanırım bu peaaahı günde en az bi kere evin bir köşesinde üstüme püskürtür.
O; marjinal fingirdeme anılarından birini anlatmak için saçlarını kulağının arkasına süpürürken ben dudağımın içini yemeyi yarılamıştım bile çünkü az sonra sıra bana gelecekti ve benim hemen "çılgaaan" o olmazsa "ehh işte" ayarında bir sevgilim şaaptı hikayesi uydurmam lazımdı. Ablamın yaşadıklarının yanında "ne bu şinci" kalacaktı ama olsun buluşmadan mağlup ayrılmamam için şarttı. Bu bir gurur meselesiydi, bu bir köşeye sıkışmışın kurtuluş savaşıydı, bu bir this is sparta idi....
Erkeklerle arasında lüzumsuz ama önemsediği mücadeleler olan bir kızım ben. Onlarla sevgili veya arkadaş olma yollarında türlü teşkilatlar kurarım. Genelde başarısız olurum ama inat değil mi? Vazgeçmem davamdan. Tek kişilik mafyamın başında oraya buraya emirler yağdırırım. Kazara mıntıkama düşene sorarım bi; Silah kullanabiliyor mu? Camcı'nın C sini silebilecek yürek var mı? Hadi bakalım en uzağa hangimiz işeyeceğiz? Sörvayvıra katıldı mı?Asya steplerinde at koşturdu mu? SE-LE-NA dediğinde selena geliyor mu? İşte bun gibi maddeleri yapamazsa/başaramamışsa ona aşık olurum. (Yapabiliyorsa ilerde "bir zamanlar bir kız vardı hatırlar mısın" diye meydan okunacak güne kadar korkup kaçarım) Bu tarz; beceriksiz, mağlup, kıymeti anlaşılamamış, böbürlenecek, kibirlenecek bir şeye sahip olmayan, yanımızda ıslanmış köpek eniği gibi kıvrılıp kalan bir erkek, bizi; öteki “paket servis” erkeklere göre daha az yorar. Birkaç anaç cümleyle, ufak bir iki ekleme çıkarmayla istediğin mekanizmayı kolayca üstüne kurabilirsin. Ağzı küfürlü, gözükara, kıldan suratı seçilemeyen, sabıkalı, pasaklı ve ukala olanları da severim. İlk türe göre daha fazla gevezelik etmen, modifiyesi için daha fazla alet edavat belki torna makinası kullanman gerekebilir ama her halükarda kusursuz erkeklere nazaran daha az kusurludurlar.
Başarıdan başarıya koşan, mahallenin gurur kaynağı, anasının göz bebeki, babasının aslan oğlusu o kusursuz erkeği - ki adları Burak olur bunların- ayağına tuğla bağlayıp bayındır barajına atmak için içimi tarifsiz arzular kaplar. Burak bu göz kamaştırıcı noktaya gelecek diye kaç masum körpenin depesine depesine aileleri tarafından "bak gördün mü ellerin oğlanları neler yapıyo, ya sen?" diye vuruldu kimbilir? Bu pişmiş kellelerin karnelerini anneleri altın günlerinde göstermek için çantalarında gezdirir. Kahvenin en parlak kırmızı keline sahip ve kusursuz dişleriyle komik olmayan şeylere bile kahkaha atan herifi bunların babaları olur. Evleri bile; içinde yaşayan zekiler zekisi, pırlanta misali dört dörtlük delikanlının farkındadır, bizim yıkılan tarafına direk dayanmış, teneke ile tutturulmuş evlerimizin yanında gururla dikilir. Evin yanından geçerken "zeki ve başarılı çocuğun evi" diye bir fısıltı duyulur, bir rüzgar eser, bir kedi atlar.

Ablam "ay valla de” tepkileri eşliğinde anlattığı "valla billa" adlı hikayesini sonlandırırken ben çaya bakma bahanesiyle kaçtığım mutfak kapısının önünde pısmış, sevgili hikayesi yumurtlama telaşı içindeydim. Benimde olması lazımdı elbet; sonuçta kanlı canlı, saçlı başlı bir kızdım bakayım aa evet kızım..mışım. Ama maalesef bu hikayeler savaşında kullanılacak nükleer etkide bir silahım yoktu. Olanlar; sevgilimle nalburda karşılaştık, bana radyodan şarkı istedi, sincan’da keşkül yiyecektik yiyemedik, pazardan parmak arası terlik almış yollamış canımm.. diye giden en fazla Kırıkkale tüfeği yerine geçebilecek cephanelerdi. Ulan lezbiyen olsam gene en azından kükürt kokulu hamam hikayelerim olurdu, bu ne bahtsız bir gündü hatta ömürdü böyle? Yanlarına geldiğimde Esin ve Özlem beklediğim bakışı yüzüme döktüler. Ablam bakmadı çünkü benim ne menem sevgili fakiri bir kız olduğumu gayet iyi biliyor beni ancak ortamın çay getiricisi, iç geçiren dinleyicisi, ben bilmem beyim bilircisi mertebelerine layık buluyordu.
Her hikaye anlatıcının hikayesine önem katmak için başvurduğu boğaz temizleme ritüelini ben zaman kazanmak amacıyla yaptım. Kalbim az sonra atacağı yalanın etkisiyle boğazıma yaklaşmış, beynim hain planlar peşinde götüme inmişti. Hem Kızları "ayy inanmıyorumm" derecesinde şaşırtmak hemde ablamın yıllardır bil fiil şahsıma uyguladığı "peaahh" eziyetlerinden intikam almak istiyordum. İhtiyar bir kahvane öykü anlatıcısı gibi çayımdan bir fırt çektim, arkama yaslanmaya sırtım yoktu önüme gömüldüm. Vicdan azabımın ağır hipnozundan dinleyici insan sayısı gittikçe çoğalıyor gibiydi. Yüzlercesiyle gözgöze gelmemeye çalışarak başladım hikayeme...

...Az sonra bu odada; kendi gölgesine bile cinsel tacizci muamelesi yapan, erkek görünce içinden hıııuyaaa çekerek uçan ceki çen geçen, galiba sana aşık oluyorum diyen adama “du bakiim fermuarın mı açık kalmış senin” diyen birisi; Ankara’ya okumaya gelmiş, oran’da ki kokoş vekil eşlerinin kaniş köpeklerini gezdirerek para kazanan, müslüman olup adını Celal diye değiştirmek isteyen (kelime şahadeti ben öğretiyorum) saçı rastalı, elinin birini san fransisko’da asansöre sıkıştırıp kaybetmiş, Türkçe bilen, kökenleri teee Ekvator’a dayanan amerikalı bir zenci ile olan ateşli aşkından kesitler sunacaktı..

Perşembe, Haziran 10, 2010

Hasta mısın nesin?

Oturma odasının zemini evimizin çürük karılarının hastalıklarını sergileme, geliştirme ve yaşatma alanı oldu. Annem bacağındaki varis çorabını çıkarmış ingiltere metro haritasına benzeyen yeşil damarlarını gösteriyor "bak şu damar geçen ay dantel ipi gibiydi bu ay nako yünü gibi kalınlaştı"
Tuhafiyelerde takılmaktan hayata getirdiği yorumlar iğne, iplik, çengelli iğne, patik eksenli. Kılıçdaroğlu ile ilgili ne düşünüyosun anne desek "etamin iğnesi gibi güccücük ama kasnağa gerili patiska gibi de sesi çıkıyo anam" der.

Hemen annemin bitişiğinde ablam yengemin gözüne damla damlatıyor o bitince yengem ablamın kulağına damla damlatıyor. Bu damla sulamayı günde kaç kere tekrar ediyorlar. Küçük ablam ise kelaynak eşiyle muhalefet oldu olalı üzüntüden meme kanseri olduğuna inanıyor. Etrafta sütçü mü var? tüpçü mü var? memesi ufak kıskanç insanlar mı var!!! aldırmadan zımbırtılarını fora edip "aha bak anne akşamki yumru gene elime geldi tam şurda elle bak" Bu evde sağlıklı insana köle ısaura muamelesi yapılıyo; perde taktırılıyor, tuvalet ciflettiriliyo, tarlaya tapana yollanıyo diye kimse bugüne kadar "turp gibiyim maşallah pu pu pu" deme cesaretini göstermedi ee benim başım kel mi? derhal araziye uydum annemin önüne iki seksen uzanıp "annee kasıklarımı ovalasana bende kasık kanseriyim kesin kes gidiciyimdir valla bence yani"

Biz böyle yerdeki dinarsu halıyı "dinarsu revir" yapmışken pala bıyık kapıyı açıp bizi birer birer süzdü, bu arada ağzında tükürük biriktirme benzeri yuvarlamalar yaptı, bilmeyen kocaman bir balgamı puhağğğşş diye üstümüze fırlatacak sanır ama aslında cümlesini biriktiriyor bir araya getiriyor. Ama zaten cümleleri balgamdan aşaa kalır mı? kalmaz.
-şınlara bak şınlara püüüü sizi garı diye koynuna sokanın ecdadına bip, yidiiniz ekmek aş zehir zıkkım olsun biip, gene başıma galdınız karaalesiceler bi siktirolup gidemediniz bipinize bip. illerin gızları eyşan oldu, behlül aman neydi o nihal oldu, illerin gızları songül karlı oldu siz hah böyle oturun işte! uğunun uğunun açın açın göstertin (yeni nesil hiç bir sanatçının gerçek adını bilmiyor bir tek su gibi proğramını sunan songül karlı'ya yanık olduğundan onu her boka örnek veriyor) anaları neyki gızları ne olsun vay yavrum vayyy!!! yemekte ne var acıktım?

Hakkı var afilli sövüyor herif, o olmasaydı hepimiz hatemiler gibi nazenin insanlar olacaktık sayesinde en ufak bir vakada tüm mahalleye hırlayan saygın it sürüleri olduk. İnsanlar bize saygılarından bizim sokaktan geçmektense kırşehir üzerinden evlerine gidiyorlar, apatmanda oturanların hepsi baleye başladı ayak parmaklarının üstünde sessizce yürüyebilmek için, televizyonu bırak bulaşık makinesini, çamaşır makinesini bile kulaklık takarak çalıştırıyorlar, asansör bizim katta sabit duruyor kaç yıl olmuştur ne yukarı nede aşağı çeken olmadı, çocuklar bayram şekeri için zile basacak olsunlar şekeri poşetiyle beyinlerine beyinlerine indiriyoruz. işte böyle böyle saygıyı öğrenecek sıpalar.

Kasık ağrılarım ilgi görmek, anne dizine uzanıp saç okşatmak için değildi ha! Tamam birazda olsa bunlarıda ister şu deli göğül ama hakkaten hastayım la. Bak hatta şu anda elimdeki tahlil sonuçlarımdan sesleniyorum, diyorki "kitinopik steroliz florasyonların vaginilatitanik kolorosındaki prepozisyonu" hay babayın tekkesine tükürüyüm!
Sonuç elime geçince dur doktora götürmeden gogıla sorayım dedim az kalsın kendimi boğaz köprüsünden atıyordum ama o köprüden bi tek istanbul'da varmış naçar ankara'ya boğaz köprüsü yapılmasını bekleyeceğim, olsaydı bilirsin yapardım lütfen öyle inanmaz inanmaz bakma!
Gogılın bir körpeciğin, bir masımın ölümüne neden olabilecek acımasız sonuçları:
-kolera olmuşun papaz efendi seni kutsamazsa gebereceksin!
-hamilesin bebeğin zinci ve yirmiz
-kediyle sevişmişin köpeğin olacak
-cüzzamsın acil yakılman lazım
-yok bişeyin bea dinin imanın abartı
-bunu mu demek istediniz?--> kripton gezegeninde vajina ne arar?
Kafam çok karıştığı için kalktım aile doktorumuza gittim (yalan, aile doktorumuzu geçen yıl para istedi diye babam vurdu annem pişirdi biz yedik )Doktor sonuçlara baktı mı bakmadı mı "ha hı heee hııı hımm hömm yeaaa" dedi hemen ilaçları yazdı. İçime giren bir virüsün tozu dumana kattığını onun için üzülmememi keyfinin yerinde olduğunu asıl kendim için üzülmemi söyledi. Mikrobun adını haydar koyduk, akşam hoca gelsin adını kulağına okuyacağız. Eğer abartıp içimde evlenip çel çocuğa karışmaya kalkışırsa kendimi nod:32 ye tarattıracağım.

Çarşamba, Haziran 02, 2010

"Anonim" kelimesinden tiskiniyorum!

Anonim yazmak, kimliğinle yazmak, anonim yazmak, kimliğinle yazmak, hıdır idin, yusuf idin, hıdır idin, yusuf idin vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı....

122. anasının koyduğu adla gururla yazanlar ve anonim kimliklerin arkasında her boka bulaşanlar münakaşaları geçtiğimiz günlerde herhangi bir yerde yaşandı ve bitti saygısızca. Kazanan yok, kaybeden yok, zayiat yok, adı ile yazanların tam olarak ne demek istediğini anlayan yok, yok baba yok..tırtlık içinde tırtlık..İnternete girince bu "oha anonim" tepkisini sadece biz mi veriyoruz yoksa ecnebilerde bu kimlikliler anonimleri döver tartışmalarını gevişliyorlar mı? Bence hatta kesinlikle bence bu yine bize has bir özellik. Gidişatını beğenmediği siteleri yasaklayan bir millet elinden gelse internete girişi vizeli, pasaportlu, ilmuhaberli, parnak imzalı, sperm örnekli hale getirecek yeteneklerle donatılmıştır. Eğer interneti biz bulsaydık yandıydı gülüm keten helvamız!

Kafama takılan sorular oluyor örneğin ben siminya adı ile yazmasamda izzet yıldızhan veya belinda karlays yada minür nurettin selçuk ve fekat henıbıl lektır diye yazsam daha güvenilir biri mi olacaktım? Kimlikli abiler yazılarımı okurken "lan lan lan lan güvenmekten geberiyom lan lan üzerime doğru bi güven geliyo lan" diye bir heyecana bir coşkuya mı kapılacaktı? Tc kimlik numaramı yazılarımın altına imza diye eklesem daha çok riğdırım olur mu? İç çamaşırı çekmecemi halka açsam viktorya sikrıt'a manken olur muyum? Babam böyle pasta yapamamayı nerden öğrendi? Bunların cevabının tez zamanda "adı sanı" olan biri tarafından danışmaya getirilmesi rica olunur.

Adıyla soyadıyla yazanların 3 köpürüş maddesi var, başkada yok he.
-ama o anonim kimliğiyle herkese küfrediyoo (adıyla her türlü şerefsizliği yapanlar ciciii ciciii)
-anonim olmasının nedeni çok çirkin olması, güzel olsa telefonunu verirdi benimle kahve içerdi -nerden bilcez erkek mi, dişi mi? ha nerden? ya biz blog yazan kızın hayalini kuruyorsak? böyle yaparak bize kıllı bi erkeğin hayalini kurdurmuş oluyo böylece ibne olmuş oluyoz, olmuyo

Anonim kimlik kullananlar keyfimce küfredeyim, gerçekte değiştiremiyom bari nette cinsiyetimi değiştireyim, ayh çok çirkinim gidip nette güzel olayım diye "kedigibiyim, dallarkirazhavasıcak, gizemligüzel" isimlerini almıyo ki ah benim nüfus kaadı kıçında yapışık gezen kardeşim! Aynı senin akrabalarının da yaptığı gibi tüm akrabalar reelde ne yapsan kınıyor; sus ayıp, sen konuşma daha küçüksün, öyle deme baban kızar, bacak bacak üstüne atma, büyüklerinin yanında sakız çiğneme diye diye insanı kocaman bir yalan haline getiriyorlar oda gidip internette gerçek olmaya çalışıyor, yakınlarının değil yabancıların vurmasına razı oluyor. Bütün mesele billahi tillahi bu kadar basit. Altında çapanoğlu aranacak kadar gizemli bir olay değil, üstünde konuşulmaya değmeyecek kadar püfüdük bi mesele. Hatta konuyu bu kadar yazdığıma bile değmez ama dur bir yere bağlıycam..onun için debeleniyom bi saattir bi anlayın insan halinden ya!

......................

İş bu anonim başıyla blog yazanların başında gelen Pucca'yı bilmiyorum duymayan kalmış mıdır? Kaldıysa onları da danışmaya getirin, danışmanın camları sildirecem.
Pucca 3 yıl önce blog yazmaya başlamış, ben o'nu 2 yıl önce bloxoo sitesinde götünden kelebekler fırlayan hello kiti gibi dolanıp herkese "selammm ben siminya, bu blogum buda sevgi pıtırcığım öyle şirinimki ehe" diye zıplar iken tanıdım. O vakitler saftık, içimizdeki götüboklu çocuk hayvan gibi büyümemişti, sen daha o zamanlar yoktun babanla da orada tanıştık bak buda nikah şekerimiz...
Pucca'nın blogunu; okuduğu yazıda resmiyet, övgü, şişiklik, yunmuş yıkanmışlık aramayan herkes gibi çok beğendim oda beni beğendi ama tercihlerimiz karşı cinsten yanaydı, sustuk...Sonra günler günleri, aylar ayları, yıllarda yılları yıllardır kovaladıkları gibi kovaladılar bu güne geldik. Pucca hayalindeki turnayı gözünden öyle bi vuruş vurduki kaleminin sesini duymayanı yine danışmaya getirin, yerleri sildirecem. 3 yıldır blogunda yazdıklarının üstüne bide 1 yıl uğraşarak bir kitap yazdı hayırlısıyla yarın tüm seçkin bakkallar (bizim niyazi bakkalda bile) kuruyemişciler ve çeyiz mağazalarında satışa sunulacak.

Beni en çok şaşırtan pucca'nın kitap yazması değil, pucca'nın kitap yazma süreci oldu. Yazarları kafamda bir sahneye oturturken şöyle bir set kurarım.
* Loş, havasız bir oda. Atmosferde jan antonyo bahtıgaraue den "la bohemia ne ayagsıan" çalıyor, kenarları fareler tarafından dişlenmiş yığılı kitaplar arasında devrik viski şişeleri, kornişte düğmeleri kopmuş sarımsı perdeler niyeyse ara ara yanmış, dağınık paççoz bir yatak.. ortasında kirli bir don göze çarpıyor, kaçışan iri kıyım hamam böcekleri, artan yemekleri kitabın başından kalkıp mutfağa kim götürecek hayvan yesin diye beslenen en az oda kadar pasaklı evcil bir hayvan.Tam merkezde ise saçı sakalı bir birine karışmış halde kitabıyla cebelleşen, gözleri kan çanağı, belki kafası bitli pireli, sosyal hayattan ve insanlardan nefret eden, arkadaşlarına kapıyı göstermiş, internete zamanı olmayan, asosyal, acayip tipli bir insan yazarı, yazar insanı.

Senaryoya göre böyle olması gerekirken pucca hem blog yazmaya devam etti, hem internette takipçileriyle iletişimini koparmadı, hem işe gitti, hem işsiz kaldı, hem ev taşıdı, olimpiyatlarda güreş madalyası kazandı, şehirlerarası özniğdeliler otobüsünde kaptan şöförlük yaptı bi ara aya bile gitti. Şu reklamdaki kız çocuğu var ya benim annem hem aşçı, hem işçi, hem dişçi diye giden on gibi, forrest gump gibi bişeyler oldu orada. Nitekim yazmayı anlatmayı seven biri için olabileceklerin en güzelini kazandı, kendi mis kokulu kitabını. Bir açıdan da anonimlerin adlısanlılar karşısındaki ilk zaferine imza attı. Belkide adı sanı apaçık arkadaşların apandisitlerinin patlaması bundan kaynaklandı. "Ben o kadar adımı verdim, dayım defterdar, babam ekipler amiri ama bir kitabım bile yohh anlıyomoson" ağlaması bunlar.Satardı satmazdı okunurdu okunmazdı tartışması o kadar gereksiz ki. Amaç para olsaydı pucca blogundan toplardı parsayı. Kapitalis kafası bunlar amerikan mallarını boykut edip bloguna amerikan bayraklı reklam koyan erkek bloglarına yaraşır cümleler. (hoş hangimiz bi ucumuzdan kapitalist değiliz bilmem) Kitabını yarın almayı teoride hesaplamıştım ama pratikte o işler öyle olmuyo. En son bir liram vardı onunla da karşı caddeye yeni bir dondurmacı açıldı oradan karışık dondurma almak istedim ama çocuk bir iki muhabbetten sonra dondurmayı bana bedava verdi 1 liralık servetim bana kaldı, param olunca alıcam yeter vurmayın!

kitapla ilgili herşeyi blogundan okuyabilirsin

Dibe gelirken: Pucca'nın bu başarısının günahını bana yüklemeye çalışanlarda türedi bu arada. Rastgele bir yazımı seçip "hahah göt oldun hahah kıskanıyokii kıskanıyokiii" yazıp kaçıyorlar. yo yo yo sandığınız gibi değil açıklayabilirim izah edebilirim..: aslında titanik'te oynama teklifi ilk önce bana geldi ama ben senaryoyu beğenmedim "amann kim uğraşacak bir yıl world aç, yaz çız, kamburun çıksın, kaydet, kapa.. pucca uğraşsın nihohoho" diyerek pucca'ya yükledim angaryayı :şf) İşte o buz dağının görünmeyen kısımları bunlar, en az tarihin arka odaları kadar pelin batu. Konuyu bir şekilde bana bağlayacaklar ne hikmetse? hayırlısı, kısmet, hayat komple garip zaten. Aşağıya bu yorumlardan bir örnek koyayım. Blogların kadrolu bok atıcısı hand solo buyurur ki:


SSAY = Salaklıklara Sünepeliklere Adımı Yazabilirsiniz

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...