Bir vapurun en üst katında iranlı, tatil rotasına göre çok paralı, karayağız bir erkekle konuşmaya çalışarak istanbul-heybeli adaya gidiyorum. Reklamlardan öğrendiğime göre bir erkekle tanışmanın yollarından biri ona çikolata, sakız falan uzatacaksın. Kızlarla yakınlaşmak için çantandan molped çıkaracak, dondurmanı kimseyle paylaşmayacaksın! Uzattım allah ne verdiyse, aldı "ah tenkyuuu" dedi. Torist olduğunu çakozlayınca gözlerimi kıstım "turist gören yozgatlı" vitesimi çektim. Artık o benim turistim! İlkokul 2 den beri öğrendiğim ne kadar ingilizce cümle varsa üzerine uygulabileceğim temiz bir satıh kendi gülümsemesiyle bana teslim oldu, gerekirse van tu tri foroyu bile bu davaya heba ederim! Biz ailecek turistleri kola kutusu bulan amazon yerlileri gibi inceler, üzerlerinde deneyler yaparız. Bir keresinde kızılay'da yürürken yakaladığımız bir sierra leoneli ile aile boyu fotograflar çekinip çerçeveletmiştik.
Gene istanbul'a gittim ama bu sefer şeytan çarpsın ki evden firar etmedim.(çağrışım molası: cin çarpar şeytan çarpar allah çarpar yer çarpar... dal salkar kartal kalkar kartal kalkar dal salkar) Bir gün evde oturmuş evcilik oyununu izliyorduk, sülalenin sosyete tabakasından teyze kızı eda ve onun altın yumurtlayan nişanlısı barış bize geldiler, şöyleydi böyleydi neydi neydi neyleydi derken ablam ve ben kendimizi siyah bir bmw içinde istanbul yolunda bulantı hapı içerken bulduk. Bir aydır "nişan balayısı" dedikleri cemiyete özgü bir tatili sürdüren bu pompiş çift bize acımış o tontiş arabalarına bizi de hoppişlemişlerdi. Bana sorsalar (ki sordular ikiletmeden kabul ettim) arabanın ön koltuğunda çenelerini dikey hale getirip "aşkaaaomm" diye tak tak eden iki leyleğin oturduğu bir arabada saatlerce yolculuk yapmaktansa evimizin kapısı arkasına geçip tek ayak üstünde 100 defa at gibi kişner, üstüne babamın mantarlı ayağına 15 gün süreyle krem sürmeyi kabul ederdim. Geri dönüşü olmayan bir yola girmiştik, son kararımızdı hatta bide utanmadan emindik.
Barış büyükelçiliklere çalışan bir çocuk, yakışıklı, semp....aman geç bunları adam zengin hanımlar! İlk defa bir zengine bu kadar yaklaştım, eda'ya göstermeden dokundum, kokladım, söylediği espirilere kimse gülmedi ben güldüm, göbeği çıkmıştı söylemedim, trafikte kaybolursak hemen atlayım yol tarif edeyim o'da eda'dan zeki olduğumu düşünsün diye gece yatmadan önce istanbul haritası çalıştım, cool görünmek için fazla kahkaha atmadım, hep düşünceliymiş gibi durdum ki bir gizem bir esrar olsun üstümde de merak uyandırayım dedim, tartıştıklarında "barış haklı" dedim, garson ne yersiniz dediğinde "ben bilmem barış bilir" dedim, ablam böğrüme dürtene kadar barışı kendi nişanlım sanmaya devam ettim. Görmemişin zengini olmuş çekmiş çü...Eda şanslı kız..güle güle çekip koparsın :(
Sirkeci'de bir otelde kaldık, hergün kafam kadar şarap bardağı bulunduran lokantalarda balık yedik, faturasını kimin ödediğini bilmediğimiz alışverişlerde mamak'ta giyersek tecavüze uğrayacağımız kıyafetler aldık, kendimize burjuva 4 lüleri ismini verip sabahlara kadar sokaklarda dolanıp açık olan her deliğe para sıkıştırdık, fakirlere pek çok pek çok acıdık, hayvan barınağı kurmayı hayal ettik, ablamla ben sivil toplum diye başlayan tüm derneklere üye olma kararı aldık ama önce saçlarımızı kızıl veya röfleli yapmamız gerekecek.
Son gün için barış adaları düşünmüş, biz bilmeyiz barış bilir. Kabataş'dan vapura bindik istanbul'da yaşayan insanlara zikirmatikten ilham almış bir parmakmatik hayal ettim, denizin ve adaların güzelliği karşısında günde bin defa orta parmak çıkarmam gerekiyor bu şanslı piçlere! Tamam ankara toprağım, iki gözüm, ciğerim ama istanbul kahrolası güzelliğiyle o ciğeri söker atar kardeşim...
Son gün için barış adaları düşünmüş, biz bilmeyiz barış bilir. Kabataş'dan vapura bindik istanbul'da yaşayan insanlara zikirmatikten ilham almış bir parmakmatik hayal ettim, denizin ve adaların güzelliği karşısında günde bin defa orta parmak çıkarmam gerekiyor bu şanslı piçlere! Tamam ankara toprağım, iki gözüm, ciğerim ama istanbul kahrolası güzelliğiyle o ciğeri söker atar kardeşim...
Bizimkiler üstü açık yerde oturdular, barış martılara para atarken eda "aşkaaaam" pozisyonuna kenetlenmiş çenesiyle onu izliyordu. Bense yakışıklı persli Mane'ye "gule gule" demesini öğretiyordum (u ile ü değil) Mane'nin çene düşük, bir ara "keşke o çikolatayı ikram etmeseydim" diye düşündüm. İngilizcemin berbatlığı umurunda bile değil benimle konuşmak için debeleniyor. Eh bende geri çevirmedim; "istanbul itiz veri bitifıl diğmi diğmi" "ahmedi nejat god simoking piresidınt" "dubai hard kore sıcaktır şimdi yestırdey" gibi seçme eserlerimle karşılık verdim hatta bir ara malzeme tükenince yabancı turist kalıbı "türkiş şiş kebap en daaa sultanahmet very very nays" cümlesini bile kurdum, ıh demedi köfte dudak. Muhabbetimiz telefon numarasını vermek isteyene kadar anlaşılmaz şekilde iyi gitti +60222222485879584653252095079798573 diye devam eden rakamları görünce gözümün önüne minik minik ufalanmış telefon faturası geldi, babam " pers ne mınkoduum pers ne lan" diye diye onları burun deliklerime tıkıyordu bir kısmını ise tuvalet pompasıyla kulağıma pompalıyordu.
Mane'ye "ayem go tovalet watırım gelmek" deyip görüş alanından kıyın kıyın uzaklaştım, inene kadar ortalarda görükmedim. Ardımdan gule gule bile diyemedi yiğidim..
Mane'ye "ayem go tovalet watırım gelmek" deyip görüş alanından kıyın kıyın uzaklaştım, inene kadar ortalarda görükmedim. Ardımdan gule gule bile diyemedi yiğidim..