Eczanede çalışan ve beyaz önlüğü sayesinde doktor zannedilip saygın bir ilgi gören abimle köyleri dolaşıp bazı yatalak hastalara ilaçlarını ulaştıracaktık. Bunu bana teklif ettiğinde kendisiyle aynı arabada yolculuk etmek her ne kadar beni huzursuz etse de kabul ettim. Çünkü çocukluğumdan beri köyleri gezme fikriyle gelen kimseye hayır diyemedim. Tarla kenarlarında ayağa kalkıp araba seyreden tarla fareleri, sesinin nereden geldiği asla bulunamayan cırcır böcekleri ve hafif bir esintide bile ürküp sürüyle havalanan naif güvercinler. İllaki çeşme başı molası ve kısmetse yol kenarı satıcıları. Kim sevmez! İlkin kanser hastası bir adamın ilacını götürmeye karar verdik. Köyü baya bir uzaktaydı. Abim benzinsiz dağ başında
kalmaktan endişelenip kestirme bir yol bulurum umuduyla bildiği yoldan toprak
bir yola saptı. Yolda bana sanki biliyormuş gibi köylerin tarihçelerini falan
anlattı. Tarihçe dediğim de bura eskiden anavatan partisinindi, şuranın muhtarı gavatdı vs. Bir çeşme başında durduk. Bir kaç kavun satın aldık. Abim cd çalara bir cd taktı. Kimin olduğunu bilmeme
gerek olmayan cd de bayrağa, güllere, hilale, yiğitlere ve bacılara tepeden
tırnağa kırmızı olduğunu hissettiğim şiirler okunuyordu. Yiğitlerin harman
olduğu bir yerlerden söz ediliyor, kınalı elli namuslu bacılar koklanmaya bile
kıyılamıyordu. Bir şeyler dinleyecekse eğer ruhu şahlanmalı ve gözleri dolmalıydı.
Marşların,
şiirlerin coşkusuyla bayraklanmış gidiyorken abim arabayı aniden durdurdu.
Toprak yoldan arabanın boyunca bir toz bulutu kalktı. Ona doğru baktım,
sinirlendiğinde ve duygulandığında yada hep olduğu gibi gözleri kan çanağıydı “Ne oldu abi kaza mı yaptık, bir şeye mi
çarptık ne oldu?” dedim. Direksiyona daha sıkı sarılmış öne bakarak “Şerefsizleeeer!”dedi. Baktığı yöne baktım bir
köy var ama şerefsizler görünürde yok.
“Hani
neredeler?” dedim.
Sorularımı cevaplamak gibi bir derdi yoktu “Esselamül vel kebare velemyükül el bereka” diyordu fısıltıyla.
“İnnataynaaa
abi tabii” Eve dönünce anneme abimi mutlaka okuyup üfürmesini söylemeliydim. Sanırım cin arkadaşlar edinmişti kendine. Bir süre sustuk ve baktık. Ben orada ağaçların veya kerpiç damların arasında şu şerefsizleri arayıp dururken abim derin bir nefesle “Geri dönüyoruz” dedi.
Nihayet
benimle iletişim kurmuştu “Niye? İlaçlar?” Bana döndü ve söyleyeceği şeye karşı aaa söylesene yaa kesinlikle haklısın dememi bekler gibi
“Baksana bacım burası alevi köyü” dedi. Buyur, yine
başladık! Yıllardır birlikte yaşadığı halde varlıklarını bir türlü hazmedemediği bu nedenle öfkeden kudurduğu alevilere rastlamıştı gene. Cevabını bile bile“Eeee?” dedim. Öfkeyle dönüp tıpkı az önce dinlediğimiz kırmızı marşlara benzeyen kırmızı
gözleriyle yüzümü yaktı“ee ne lan?!! Irzını siktiğim ee ne? Bu şerefsizlerin içinden geçemeyiz, benim peygamberimi kabul etmeyenlerin köyünden geçmem ben!!”
Abimin
fevri hareketlerinden korkarım. Sinirden uğuldayan kulakları kendisine söylenilenleri duyamaz hale geldiğinden daha da sinirleneceği için susmak hepimizin iyiliği içindir. Elinden bi kaza maza çıkar allah etmeye, hiç yoktan kendimizi ona öldürtmüş oluruz. Kader olarak. Olur ya insanız ya hani belki küçücük ufacık bir fikrimiz
varsa dozunu ayarlayarak tartıştığımız da olur –tabii dozu ayarlayan ben
olduğum sürece- ama gözlerinden kan püskürmesine sebep olan kürt, yahudi,
ermeni ve alevi mevzuları söz konusu olunca dikkatli olmamız gerektiğini
biliriz. En son Schindler'in listesi filmini çekmecemde bulduğunda günlerce
filmden dolayı oluşacak olası Yahudi hayranlığımı bertaraf etmek için
Yahudilerin insanoğluna neler yaşattığını, son derece öfkeli bir perdeden anlatıp, canlandırmıştı. Ama çok geçti, ben filmi izler izlemez Yahudi olmuş,
cumartesi günleri Musevi arkadaşlarımla sinagog ayinlerine katılmaya
başlamıştım… Göz dağları ve imalarla dolu o ikna odası günlerinden bu yana kelimelerimi
dikkatli seçiyor, damarına basmamaya çabalıyordum. Bu kadar özen göstermem onu
daha da şüphelendiriyordu, bütün bunları kanlı gözlerinin hareketlerinde görebiliyordum.
Ona göre ben vatan hainliği yolunda at başı ilerliyordum, beslendiğim çok gizli
kaynaklar olmalıydı. Bana bu akılları veren birileri, bazı adamlar… Dinimizi
beğenmiyordum ve bunun müsebbibi öncelikle ayyaş babamdı. Sonra şu diğerleri.
Ona, sesimi en anaç tona getirerek alevi köyünden geçmekten bir zarar
gelmeyeceğini, korkanın biz değil onlar olması gerektiğini, köyün içinden
geçersek peygamberimizi kabul edeceklerini, çok sevap kazanacağımızı söyledim. Bir çeşit tebliğ. Tebliğ fikri aklını çeldi. Bunda çok sevaplar vardı, biliyordu. Cesaretini topladı ve arabayı köyün içine sürdü. Heyecanlıydık.
Alevi
köyünde insanların giyim tarzlarında ufak tefek farklılıklar ve cami olmaması
dışında çevre köylerden hiç fark yoktu. Koyunlar yine zeytin gibi sıçmış, bildik
horoz dama çıkmış tanıdık tavuklara bağırıyordu. Çeşmenin suyu her zamanki gibi
homojendi. Taşlar bildiğimiz taş, kavaklar bildiğimiz kavaktı. Bir teyze dam
dibine çömmüş patik örüyordu ve yemin ederim ki aynı modelden annem de örmüştü.
Çeyizimde gördüydüm. Bu aynılıkları abime yumuşacık sevimli sözlerle anlatmak için - ve belki içinde ufak bir mantık kırıntısı uyandırırım umuduyla- hazırlanıp döndüğümde abimin terden sırılsıklam olduğunu,
hırsından ağladığını fark ettim. Dişinin gıcırtıları köye girince sesini daha
da açtığımız oto teybinden gelen marşlara karıştı. Sanki yolumuzu şaşırıp
savaşta olduğumuz bir ülkenin topraklarına düşmüş düşmanlar gibiydik. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ama neden korktuğumu hiç bilmiyordum. Arabanın
içini ağır mı ağır bir gerginlik kapladı. Nefret ediyordu. Kin duyuyordu. Nefreti, insanı yaşama karşı dayanıklı yapma
özelliğinden dolayı sevmeme karşın, elindeki nefretle akıl almaz işler çıkaran
abim gibilerin korkak olmalarını tercih ederim. Bilmiyordu ama. Bu nefret ettiği insanlardan ne zaman ve ne amaçla nefret etmeye başladığını kendi de bilmiyordu. Sadece ona küçüklüğünden beri köylerinde camii olmadığı ve muhammed yerine ali'yi peygamber kabul ettikleri için onlardan nefret etmesi gerektiği öğretilmişti. Gusül abdesti almıyor ve bu nedenle arştan duyulacak kadar kötü kokuyorlardı. Melekler bile lanet ediyordu onlara. Şu cem evi ve mum söndü olayı ise tamamen gizemini korumaktaydı. Orada kim bilir neler neler yapılıyordu. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişti atalarımız. Bütün bunlara müslüman bir ülkede izin verdikleri için öte tarafta cezalandırılacaklardı. Bundan korkuyorlardı işte en çok. Neden onları yola getirmediniz? Neden tebliğ etmediniz? Ve kabul etmediklerinde neden cihat etmediniz? Soruları sorulduğunda verecek cevapları olmayışından.
İçi alev alev yanan, kaportasından ter akan arabanın ani manevrasıyla
irkildim. Geldiğimiz yöne doğru gerisin geri dönerek gaza bastı ve neredeyse
bir saat sürmüş gibi hissettiğim o yolu 15 saniyede alıp köyden çıktı. Alevilere karşı nefretinin bu büyüklükte olabileceğini, yıllardır konuşulan onca şeye rağmen tahmin etmemiştim. İlk kez aha bu gözlerimle bir nefretin bir bedende nasıl göründüğünü seyrettim. Bir insanı bu tanımlanamaz hale nasıl bir güç getirebilir? Yolda kendisine bir soru soracak cesareti bulamadım. Bedeni dokunsan havaya uçacak bir intihar bombası. Hak bile versen biriken enerjisini senin üstünde atmasına bahane olacaksın. Sustum. Tek bir soru sormadan koltuğa gömüldüm. Bazı şeylerin cevabı yoktur çünkü sorulabilecek bir sorusu da yoktur. Mantıksızlığın daniskasıdır. Düşüncelerimin onun dünyasında bir karşılığı yok. İstediğin bilgiye sahip ol, dilediğin konuşma şeklini dene. Onu ikna etmenin olanağı olamazdı.
Daha uzun yollardan birkaç tarla biçerek kanserli hastanın
köyüne gittik. Abim, hasta amcanın iğnelerini yaparken az önce alevi köyünde
gözünden kanlı yaşlar boşalan, direksiyon başında nefret krizi geçiren adamdan
çok uzak, sevecen, nazik bir doktor bey oluvermişti. İnsanlık öldü mü amca diyordu sık sık
Yazın ibretlik...
YanıtlaSilçok güzel.. hemen diğer yazılarınızı okuyacağım.. teşekkürler
YanıtlaSilFunda
hooof çok şükür bi yorum kutucuğu koymuşsun yaa. bu kutucuğu büyük bir özlemle bekliyordum.
YanıtlaSilkadının kafası olmaması gerektiğine inanan bir toplumda yaşıyoruz malesef.
abin hakkında yazdıklarını okurken ben korktum :( nefret ederim erkek sinirinden, lanet olası pislikler.
:(
YanıtlaSilpis yahudi....
YanıtlaSil