Pazartesi, Ekim 26, 2009

Biri beni taciz etsin!

Tabii tabii çok haklısın böyle bir başlık görünce bende öyle düşünürüm. Az sonra yazı bitince birde sol yanın üst çaprazına deviant'dan "abuse" yazarak bulduğum fotoyu koyacağım. Konsept gereği taciz edilen kız fotosu olacak, şöyle pandikli olanından işte asıl o zaman yandı gülüm keten helva.

     Taciz kafamı çok kurcalıyor. Kafamın kurcalı olduğunu daha iyi sahneleyebilmek için piyasadaki her 3 fotodan biri gibi beyaz  pamuklu gecelik giyip yatakta cenin pozisyonu alıyor, kafam ellerim arasında "ne olacak, ne edecek bu tacizin hali " diye düşünüyorum. Bi keder bi hüzün sarıyor kırılgan gotik bedenimi. Dünya'da ki hiç bir sorun kafamı bu kadar meşgul etmemiş olabilir. Siminya koş! Dünya’ya meteor çarpacak onu ancak sen durdurabilirsin! deseler "ellerim dolu" der kaçarım. Ama tırt konularda molekül parçalamaya dek giderim. Eğer Einstein kadar zeki olsaydım bu harcadığım mesaiyle çoktan, şarteli kaldırınca tüm şehri parmaklayan bir icad geliştirmiştim.

Hani erkeklerin bir iddiası var ya kadınların tacizden hoşlandığını düşünürler "istemem yandan mıncır" fantezisi derler. Hayır cevabından tahrik olur, gerizekalı diyen kadının kendilerine aşık olduğunu düşünürler. Garip değil. Koca koca adamların, küçücük kızlar için istemese tecavüze uğramazdı dediği, üstüne bunu resmileştirdiği bir memleket burası. Ama eğer mesele “laf tacizi” ise bu konuda kadınların bazı çelişkileri olduğunu söylemek gerek.
Kadınların itirafından hoşlanmadığı; erkekler anlarsa, sevgilim çakarsa, beyim görürse, babam duyarsa, eyvah abim! diye üstünde baya baya matematik yaptığı gizli bir ilim bu taciz. Erkeklerle özellikle yakın olanlarla asla paylaşılmayan ama hemcinslerimize ballandıra ballandıra anlattığımız, anlatırken ikiyüzlü davranıp "bana ya bana,  hemde banaa! Benkii asker gibi önüne bakarak yürüyen, azarlar gibi konuşan, erdemimle, duruşumla göz dolduran beğnn" diye sözde hayıflandığımız, güzelliğimizin medarı iftiharnamesi, bir bahar tazeliğinde, bir anne kurabiyesi lezzetinde taciz.
Nasıl ki gaz çıkardığımızı, burun karıştırdığımızı, tuvalette masum bir çişden daha fazla numaralar bildiğimizi aleyhimize kullanılma ihtimallerinden dolayı itiraf etmeyi sevmeyiz. Bunun gibi lafla taciz edilmekten "bazı durumlarda" hoşlandığımızı, atılan laflardan egomuza yakıt ikmali yaptığımızı itiraf etmeyi sevmiyoruz. Çünkü bu itiraf bize çok pahalıya patlayabilir. Kendi ağzımızla "biri beni taciz etsin" davetiyesi yollamış olduğumuz gibi yanında eşantiyon olarak da özgürlüğümüz gözle görülür şekilde azalır. Erkekler bu konuyu çok yanlış anlayıp, suistimalin amına su kaçırabilir.

Bugüne kadar "ay herifin biri bana, "vay yavrum vay taşın yürüdüğünü de gördüm ya ölsem gam yemem" dedi bende ona "gerizakalı" dedim" hikayelerini dinlerken yüzlerinde travma işareti gözlediğim kimse yok. Tek gördüğüm; arzulanan kadın klasmanından düşmediğini öğrenen hemcinsimin, keyiften al al olmuş yanaklarından gelen “hala giderim var” parıltısı.
Bir leğen kısırın etrafına toplaşmış, kendisini şaşkın gözlerle dinleyen öteki hatunlara taciz hikayesini anlatan kadının vermek istediği mesaj genellikle "gördüğün gibi bende hala iş var anam, ya sende?"dir. Korkulmadığını söylemiyorum korku var ama gururlu bir korku bu. Annem bile yapıyor sen ne konuşuyorsun? Bir keresinde saman pazarından kumaş almaya gidiyormuş adamın biri iş atmış. Annem de olanca çenesiyle yüklenip pazarı herifin başına geçirmiş.  Eve gelince hemen bir çay koyup komşuları topladı ve hala yüzüne bakılabilir olduğunu, babamdan başka adamlarında sırtına hoplayabileceğini kıymetli macerasını anlatarak kanıtladı. Her altın gününde orijinal hikayesinin üstüne biraz daha biraz daha ekleyerek olayı Fatmagül’ün suçu ne? kıvamına getirdi.
Komşular çaylarını höpürtete köpürtete dıştan "vay şerefsiz adam vay cık cık cık" yorumu getirdiler ama içsesleri "senin nerene iş atmış bilemedim yani" ydi
( şehri parmaklayan icat yapamasam da içsesleri okuyan icat yaptım, okuyabiliyorum)

Tacizle ilgili düşüncelerime babaannem hakkında anlatılan absürd hikayeler karışıyor. Yaşasaydı eminim ki annemi, beni ve bütün mahalleyi "sizi gavurun tohumları" diye süngüden geçirirdi.
Babaannem; bırak laf atılmasından hoşlanmayı yan köylerde ki testesteron artışından bile kıllanıp köyleri ateşe verirmiş. Pek bi övündüğümüz bir rivayete görede tek atışta 5 kurtu tepe aşşağı yuvarlarmış. Sünnetsiz herifleri tek tek tespit edip ucuyla bucağını baltayla sonsuza dek ayırır, kopardığı parçaları kurutup boynuna kolye yaparmış. Biz ara sıra toplaşıp bunlarla övünürüz işte. Onun fantastik hikayeleri ailemizin gurur tablosunda ilk beştedir. Bu efsaneleri sayesinde tüm sülalemizin adı babaannemin adıyla çağrılıyor "aliyegiller" Eskiden ne güzel anaerkilmişiz.
O öldüğünden beri övünecek bir materyal bulmakta zorlanıyor, annemi saman pazarında  köşeye sıkıştırıp küçük dilini öpmeye çalışan 2,30 boyundaki, mavi gözlü Japon zenci hikayeleri ile avunmaya çalışıyoruz.



Pazartesi, Ekim 19, 2009

Bakkalcı bana aşık olmuş

Blogumu uzun zamandır okuyanlar bilir, benim aşkla ilgili düşüncem kısaca "fuck you" dur. Aşka karşı ne bu saygısızlık bu ne terbiyesizlik deme! İnan bana aşk bundan daha fazlasını hakeden bir şey değil.

Aşkı; "bizim sevdamız yürektedir be gülüm, biiiz sevdiceğimizi koklamaya kıyamayız bırak öpmeyi! ah benim tazecik ibibiğim, tülperdem, peygamber böceğim" diyerek, cinsel arzularını "aşk" adındaki kamuflaj örtüsünün altına saklayan atalarımın tarif ettiği biçimde kabul edemiyorum. Bazen gereksiz yere uzun cümleler kurduğumu da biliyorum, yapacak bir şey yok sadece gece yarısından sonra kısa cümleler kurarım. Aşkla ilgili kurduğum cümle sayısı ise şimdiden vücuduma kurdeşen döktüren limite yaklaştı.

Aşağıda bir bakkal var (ilk paragrafta iclal aydın ağzı kullan, ikinci paragrafta cümleye aşağıda bi bakkal var diye başla, bi anda çorbadan, tatlıya geçmek gibi diğmi?) Bakkalda çalışan kumral delikanlı çocuk adı da burak, bu akşam beni kurufasulye torbasının önünde köşeye sıkıştırıp ilanı aşk yaptı. Ondan istediklerim sadece, su, 2 paket sanaya, bir paket makarna ve acılı tat ketçaptı. O ise bana kalbini teklif etti. Zaten beni ya bakkalcı, ya muzcu, ya tofaşcı yada almancılar seviyor. Oysa kendimi bir tiyatrocunun, bir reklamcının, bir metalcinin seveceği, aşık olacağı şekilde yontmamış mıydım? Bileylememiş miydim? Bütün keko sıfatlarımı sosyal sınıf atlamak adına ört bas etmemiş miydim? Neysen osun kızım neysen o! Kaliforniya'ya kaçınca holivıd yıldızı olacağını mı sandın?

İlk geçen hafta bir gariplik sezmiştim burak'ta. Ben yabancı bir şehire gidince temel fıkrası gibi olurum. Otobüslere nereden binildiğini, ankesörlü telefonun nasıl kullanıldığını, trafik ışıklarının ne anlama geldiğini, asansörlerin nasıl çalıştığını vs. herşeyi unuturum. Sanki şehir değiştirmiyorum da devir değiştiriyorum.
Eve giderken kola ve cips almak istedim ve bizimkinin markete daldım (hemende bizimki oldu bak) Kasada oturmuş posta gazetesi okuyordu, çok sürmeden radarı beni yakaladı. Önce küçücük markette kola buzdolabını aradım, bulunca karşısına geçip uzun uzun kapısının nereden açıldığını düşündüm, sonrada dolabın denk gelen bir yerine pençe attım. Soğutucu "tanımadıklarıma açmam" diyor ben "açılacaksın işte, ya benim olacaksın ya devrileceksin" diye buzdolabıyla güreş yapıyorum. Baktım bu gazeteyi bırakmış debeleniyor.
-ne gülüyosun ya, ben buranın yabancısıyım ondan açamıyorum, dedim.
Cevabım ağzımdan çıkıp ona doğru dalgalana dalgana giderken, uçarak yakalayıp ağzıma sokmayı istedim. Bazen gaflete düşüp zeki olduğuma inanırım, ama iddialı iddialarım hayatta pratiğe dökülünce hortumuyla resim çizen bir filden daha zeki olmadığımı görürüm.

Kolayı elde etmemde bana yardım etti, cipsi kendi bilek gücümle çalışarak kazandım, yere baka baka kasaya geldim. Demek buraya yeni geldin, kime geldin, neden geldin, ne güzelde geldin tanışması yaptık. Sonra bu yüz bulmuş olacakki ekmek almaya bile gitsem eriyen buzullardan, kuruyan tuz gölüne, alakasız bir sürü konudan başlangıç cümlesi kurdu. Hiç birşey bulamazsa "o gün ne cebelleştin dolapla ehehe" tarihine giriş yaptı. Ben kıllanırım böyle mevzulardan. Masum bir yakınlaşma bile bir kilometre öteden mevzime yaklaşınca panzehir üretirim, nedenini bilmiyorum. Dedelerimin DNA örneği olsada baksak, acaba ben bir moğol savaşçısının eğe kemiğimiyim?
Bakkalcı her fırsatta bana dahada dahada sokuldu. En son bu akşam eve gelirken çok terledim, susadım. Girip burak'ın bakkaldan su alıp içeyim birde ablamın istediği bir kaç şeyi alayım dedim. Görür görmez saniyede elinde su ile dibimde bitti.
-Ne kadar terlemişsin, elin yüzün sırılsıklam, canım ya koştun mu? ne yaptın? dur sileyim, kıyamammmm.
Birisi size kıyamammm diyorsa çekirdekte mağma kaynıyor, ilk çatlaktan fışkıracak demektir. Aramızda bihter'le, behlül'ün öpüşme mesafesi kadar ya vardı ya yoktu. Bu mesafede rtük devreye girmeliydi ama rtük sıradan vatandaşı iplemiyor ki!
Yakın mesafenin etkisiyle biriktirdiklerini döktüde döktü.
-O günden beri aklımdasın (soğutucu ile savaşı değilde matematik olimpiyatını kazansaydım aklına gelmezdim..erkekler şapşal sever) ekmekten ekmeğe görüşmeler yetmiyor, hayatında kimse olmasın diye dualar ediyorum, nereye baksam yüzünü görüyorum, adını sayıklıyorum..bunun gibi bir düzine mustafa yıldızdoğan cümlesi parçaladı.

Klik dedim kilitlendim. Eve koşup yorganın altına gireyim gelecek ay çıkayım diye düşündüm. Bu durumda bir erkeğe, gerçeklik içeren cümle kurarsan üzülür; yakışıklı değilsin ama sempatiksin, biz arkadaş kalalım, benim kalbim dolu, eve gitmem lazım, üstüme abanma be, tipim değilsin! Ne söylenebilir ki yalandan başka? ama yalanda söylemedim aklıma ne doğru nede yalan hiç birşey gelmedi. Bende en sevdiği cümlemi kurdum; Ben buraların yabancısıyım..

Perşembe, Ekim 15, 2009

Bir mesaj aldım canım ezme istedi

Dün gece bir mesaj aldım; yani alıyorum öyle mesajlar sık sık. İşte, aşk ilanlarıymış, sana ölüyorumlarmış, o pembe saçlarında yak beni kavurlarmış, kül etlermiş, koca ayağında yatsam uyusamlar.. ohoo arşiv yaptım onları, klasör klasör istifledim, tuzladım, salamuraladım.
+ uğrumda ölecekler şuraya
+ şiir gibi herifler buraya

+sapık pislikler aşağıya
+yakışıklı olanlar oraya +yaşlı amcalar saniye teyzeye

Öyle yani... Bilahare aşifte edeceğim seçtiklerimi, pardon aşimile edeceğim, oda mı değil? aşure edeceğim? meyşure? neyse ne!!
Mesajı okuyunca bir şimşek çaktı kafamda, işte lan iştee başardık!! sadece benim değil kahraman ırkımın hür kadınlarının başarısı! hey yavrum heyy hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım hah! (kulağıma istiklal marşı geldi, o derece coştum)

Bak şimdi gardını al, gözlerini kıs, burnunu kurtlar vadisi raconuyla fırtlat, oku mesajı:
"Abaza derler diye popüler bayanları listeme eklemedim. Onların yazılarına yorum yapmadım. Siminya başkaydı kimse bir hikaye kahramanı, kimliği belirsiz birine sulandığımı düşünmezdi. Tam yorum yapacağım siliyorum neden ? acaba gereksiz mi olur, simi hazır cevaplığı ile beni bozar mı? bir erkeğe hayalide olsa toplum önünde kadından laf yemek yakışır mı? Düşünebiliyor musun? güçlü kadınlar, özgüveni düşük erkeklerde sosyal medya fobisi yapıyorlar ama her yerde ezildiklerinden dem vuruyorlar. Erkeklerde eziliyor ama eziliyoruz demek onlara yakışmıyor"

Gördün mü ablam, aldın mı mesajı? açılımı şu: Sizin yukarınız bıyık aşağınız sakal kızım. Sizinle arkadaş dost olsak, yazdıklarınıza mesaj yazsak öteki erkekler tarafından, abaza, a.biti, yalaka, yavşak gibi damgalar yiyoruz. Hadi kimseyi umursamadık diyelim, yazdık yorumumuzu bu seferde siz yazdıklarımızdan başka anlamlar bulup bizi bozuyorsunuz ve hemcinslerimizin önünde küçük düşürüyorsunuz, eziyorsunuz çatır çatır ama bunu kabul etmek dalikanlı adama yakışmaz. Ne olacak bu durum? bu kıllar tüyler?

Harbiden varya biz kendimizi ezik-büzük edebiyatına kaptırmış gidiyorken bitmiş olabilir o "ezilen gadın" geyiğinin sezonu. Bugün piyasada nokia 3210 bile bitmişken.
Aman erikekler bizi eziyolar, ay erikekler çok sapıklar, vay hep bizi böle böle kullanıp kullanıp atıyolar musturluğu kabak tadı verdi (mustur: dudağını buruşturup ağlama tribi çekmek)
Her yerde hakimiyet kayıtsız şartsız çenemizin eline geçmiş, yazıyoruz, çiziyoruz, oradayız, buradayız, adanada'ki otobüs şoförlerinin yarısından fazlası kadınmış, hileri klintın bile kadın! Hatta şu fotoğraftakine de kadın diyorlar ama onu tıkladığın an konu sapar..
Hiç hiç hiç bir şeyden eksik kalmıyoruz, nazar değmesin. Ama ne ayaksa eziliyoruz, çiziliyoruz, çok bedbahtız mızıldamalarından asla feragat etmiyoruz en baştada ben, hep ben, tek ben.
tekfen holding.. inşaat, tarim, endüstri, finans, gayrimenkul, dis ticaret ve tekstil tekfen tekfen (reklam aldım buraya, lafı özellikle getirdim reklam için)

Tamamda ben neden gaipten istikal marşı duyacak kadar sevinmiştim unuttum! Erkeklerin ezildiğini öğrendiğime mi sevinmiştim? Kadınların ezilmediğini öğrendiğime mi? Ezildiğini ezilerek itiraf eden erkeğe mi? Ezilmenin ezilmişliğinde ezilen...

Perşembe, Ekim 08, 2009

Bal karşılığında kız alınır verilir

Sabah uyanır uyanmaz aklıma geliverdi de ben burada ne yapıyorum lan???? ne yapmaya geceleri kasa kasa kara üzüm yiyip, "oyunu deniz baykal'a vereceksin yoksa senden ahşap doğrama yeteneğimi kullanarak antik sehpa yaparım siminya" diyen bir enişteye katlanıyorum, neden??

Aylarca plan kurup kaytan bıyıklı, erol taş kılıklı babamın alkadrazından kaçıp gele gele eniştemin filmi "baldızların sessizliğine" gelmem amaç ve sonuç uyumsuzluğunu göstermez mi? Ha onca zebilliği, sifilliği bu filmde rol almak için çektiyseydim amenna ama değil ki! Benim oynayacağım film güneşi gördüm olacaktı, sette hata var yöntmenim!! (acaba öğretmenime örtmenim diyen nesil, yönetmenime yöntmenim mi diyor?)

Temmuz ayının başından beri kaç yere gittim haritada çizdimde ısparta ve ağrı'yada uğrasaydım posta gazetesinin hediyesi ilkokul atlası gibi bir hatun olacaktım.. atlas gibi hatun, bunu sevdim.
Bu kendine harita ve kadastro sıtajımda..
Pıtraklı, at pislikli, pireli, bitli çadırlarda mı yatmadım?
Aynı anda 5 kişinin osurup, 4 kişinin "hafkk puffııkkk nihoooaaaak" diye horladığı köy evlerinde mi uyumadım?
Turpun sanki bir ananasmışcasına güpür güpür tüketildiği; sokaklarında ilaç niyetine bir kadın bile olmayan buna rağmen tüm kahverengi elbiseli, kahverengi tesbihli erkeklerin kaldırımları mesken ettiği, neolitik çağın günümüze hediyesi şehirlerde mi sürtmedim?
Ya ya o çingeneler? kalaycı dedikleri çingenelere gidip "siz aslında hintlisiniz biliyor musunuz, atalarınız punjabice konuşuyormuş ama siz! şuna bak asimile" dedimde bana kalaylanacak kazanmışım gibi bakmadılar mı?
Anadolumun mapmasum(!) köylerinde arabayı durdurup alman birası, üstelik sadece stuttgarter hofbrau markası arayan başka bir asimile örneği dayımın karısı, bilinen adıyla yengem için "eşşek sidiğini alman birası diye satan bir yurdum girişimcisi bize denk gelir inş" diye dualar edip, adaklar adamadım mı?

Hepsini bir kenara bırak lütfen bırak! rica ediyorum bak kırılırım bırak! kaç köy deliğanlusuna hatta dul adamına gelin edilmeye yeltenildim sen biliyon mu ? ha biliyon mu? hissedebiliyor musun içimdeki satılık kız var isyanını? haberin var mı dayı beni evime gönder kampanyasından? toplumsal duyarsız seni! pislik!

O düğün denilen topluca birbirini süzme, elekten geçirme etkinliklerinde kaç çift gözün töhmeti altına girdim, kaç çift gözün göz zinasına ev sahipliği yaptım, kaç çift göz bana beşi bir yerde taktı bi anlatsam karşı ki dağlar yıkılır yıııkılır oy diley ley.
Katırcalı köyü diye bir köy vardı dayım oradan bal aldı. Neredeyse bir çerçeve balla beni takas ediyordu evet evet ediyordu.
Bizim sülalenin hepsinde var bu kızları, karıları, dulları, gelinleri kızarmış tavuğa bile feda etmek. Ama dayım, babam gibi "bir taşa iki kız" zihniyetinde bir humarcı değildir. Görmüş, geçirmiş (nasıl görmüş geçirmiş olunulur? yazarlar: arif verimli & müge anlı) almanya'da kültürlenmiş, kültürleşmiş küfür küfür, kütür kütür bi dayı.
Balcının değiş tokuş imasını beğenmedi, suratını astı, elini beline götürdü kenarda bekleşen bize son bir kez yaşlı gözlerle baktı ve adama hışımla dönerek dediki:
-4 çerçeve bal olursa belki!!!
hassstttt !!!!
Nereye kaçarsam kaçayım bu talihte benimle gelecek anlaşıldı. Varsa iki adet süt topağın illaki birinin koynuna gireceksin. Yanlış anlaşılmasın koyunlara sıcak bakıyorum (yine yanlış anlaşılmasın küçükbaş olan koyun değil,insanın koynu olan koyuna sıcak bakıyorum. ama hayvan olan koyunda sıcak bir hayvanımızdır) kim istemez sevdiğinin koynuna girmek, sıcacık, yumuşacık, bıcır bıcır, gıdı gıdı ofş pofş. Ama sevdiğinin olacak seveceksin, gireceksin zızt tokai.

Üzümden başlayıp bala, baldanda koyuna uzanan bir doğal yaşam yazısı oldu bu. Amacım "üzüm ye üzüm yersen bağcı kazanır, bağa çiçek eker, çiçekten bal olur bal ise kızların başlık parasına dönüşür ülke kalkınır, koyunlar meler " diye tırt bir slogan atmaktı.

Pazar, Ekim 04, 2009

İnsanın rus arkadaşı olmayacak

Bu aralar fazla miktarda dondan, göynekten bahsettiğimi biliyorum. Ama malesef konumuz yine iç çamaşırı ve iç çamaşırlarının rus arkadaş bulmadaki yeri ve ehemmiyeti.

Ablamın balkonunda oturmuş karşı balkonda; 15 yaşında olan ama 35 gösteren ayça'nın facebook için yeni fotolar çekme mücadelesini izliyordum. Arada kıza laf atıp;
-güzelim daha yaratıcı ol, mesela "balkondan aşağı düşüyorken sol yukarıya son bakış" pozu çek o şekilden feys'te yok, kısa sürede "bu onun son pozuydu" adıyla olay olursun bak.
Ayça bana kahkaha ile cevap verip şak şak şak şak kendini çekmeyi sürdürdü. Bu sırada balkonun demirine pat diye bişey düştü. Ayça'nın yeni bir poz denemesi olduğunu düşündüm, değilmiş. Yaklaştım ten renginde, dantelli, ipek bir iç çamaşırı, ıslak. Yukarı baktım kimseyi göremedim belkide bana daha daha yukarıdan ilahi bir mesaj geliyordur "iç çamaşırı alanında büyük bir işe imza atacaksın ondan sürekli seni fistanla fanilayla cebelleştiriyorum, gözünü açsana"mesajı. (aklıma papazın fıkrası geldi)

Biraz bekledim, kimse donunu sormaya gelmeyince "whose don is this" operasyonu kararı aldım. çamaşırı elime alıp sallaya sallaya bizim dairenin sırasındaki tüm evlere sormak amacıyla evden çıktım. Üst kattaki kadın elimde dantelli, baştan çıkartıcı ve tüm dikkatleri üzerine çekici bir nesneyle sırıttığımı görünce içerde salonun iç katmanlarında atletiyle dikilen eşine bir bakış fırlattı. Eşi de ona bana, ona bana, ona bana bir sürü bakışla tepki gösterdi. Korktum bu "bir bakış baktın kalbimi yaktın" çiftinden. Topu topu "bu don sizin mi" sorusuna gözleriyle "yoksa beni aldatıyormusun osman" senoryosu yazdılar. Oradan kaçtım.
Bir üst katın kapısını çaldım. Kapıyı 2 metre boyunda bir afet-il alayı vücud açtı. Sapsarı saçları, mavi gözleri, beyazın transparan tonlarında bir teni, miniminnacık gülümseyen dudağıyla bir kadın.
-buyrrrrunuz kimi arrrramiştiniz.
Rusların "R" harfini allah ne ka verdiyse o ka kullandıklarını ilk kez o an anladım. Eğer r harfini kullanırken böyle görüneceksem, ömür boyu r'den başka harf kullanmadan konuşurum.
-şi şeyy ee hık mık bu şey bizim balkona düştü de acaba..
-ahh o benim, benim çamaşşırrr rrüzgar savurrmuş aşağıya çok teşekür.
Donu sahibine verip gitmek merakımı gidermeyeceği için soru bulmaya çalıştım, otobüs ve hastane sıralarında önüne çıkana "memleket nere ve neren ağrıyor" sorusunu saniyesi saniyesine sorabilen bir neslin evladı olarak, zor olmadı.
-memleket nere?
-ben ukraynalıyım, ozan'la evlendik biz ama daha komşuları tanımıyor ben.
-dert etme bende bilmemek var komşuları hatta ozan'ı
-sende mi yeni gelmek
-hı hı ablam var burda, şu aralar aile bünyesinde zararlı bakteri olarak barınıyorum.

Böyle tanıştık işte Swedna ile. O kendisine seda diyor, ozan öyle istemiş. Bir kaç gün içinde de iki gurbetçi olarak bir sürü ortak noktamızı bulduk, fiziksel özellikler hariç.
Swedna o kadar güzel bir yaratık ki onunla arkadaş olmak her karayağız türk kızının harcı değil. Bir kere sokakta yürüken ben onun küçük, şirin orangutanı gibi görünüyorum. Elimden tutup bana muz alsa "uh uh uh uh uh" diye ses çıkararak koltuk altlarımı kaşımam beklenebilir. Eğer evrim gerçekse ben ilerde evrimleşip swedna olmak istiyorum, isityorum istiyorum istiyorum.
Erkekler, kadınlar, çocuklar ve kediler sadece ona bakıyor ve birbirlerine onu gösteriyorlar. Hello, welcome, du yu sipik türkiş diye el sallıyor, ilgisini çekmeye çalışıyorlar.

Hatunla takıla takıla 3 güne kalmadı, bende;
aşağılık, çirkinlik ve pejmurdelik kompleksi, gözümde çapak mı kaldı lan? kaşlarım orman gibi mi yoksa?, dişlerimi fırçaladım ki!, ben cüce falan değilim tamammııı!! gibi içgüdüsel haykırışlar cebelleş oldu.
Bende bunları damarlarımdan atabilmek için swedna'ya bazı şehir efsaneleriyle saldırdım.
-hah hah!! bi kere siz yaşlanınca ebeme benziyormuşsunuz, böyle memeleriniz asfaltı süpürüyormuş, derinizi tutup yukarı kaldırınca 3 ay eski yerine gelmiyormuş ne oldum deme kızıımm ne olacağını hepimiz biliyoruz!
-hayır siminya bunlar doğru değil; annem beni 35 yaşında doğurdu ve şu anda 6o yaşında ama gördüklerinde ablam olup olmadığını soruyorlar, üstelik anaannem ve büyükannemde yaşıyor ikiside çok bakımlı kadınlar, eğer türkiye'ye gelirlerse tanışmanı isterim. dedi.
Ne tanışcam lan ne tanışcam!! sen canıma yettin zaten birde ecdadınlamı imtihan olacağım, uzunnn!!
Belki boyu uzun aklı kısadır diye düşündüm. Biraz daha olsun ona; köy muhtarının görev ve yetkilerini, türkiye'nin en güvenilir seda sayan'ını, obama'nın babannesinin yaşadığı köyün adını falan sorarım. Bunları bilirse en son kozum olan nataşalık cephesinden saldırırım, çökertirim düşmanımı kıskançlığımın hakkıyla, evelallah.

fotonun kaynağı maynağı yok bizzat swedna dedim ben ona

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...