Salı, Mayıs 25, 2010

Rammstein dinleyen minibüscü ile bilinmeyene yolculuk

Rammstein derki: Eğer birine hem göbek attırıp hem çin işkencesi yapmak istiyorsan ona "kınayı getir aney parnağın batır aney" ilahimsi türküsünü mayıs ayından eylül ayına kadar söyletmeyi dene, yüzde yüz çalışan bir yöntem, memnun kalacaksın.

Ankara'nın sırf ankaralı turgut, ankaralı yasemin, gülbahar, fikriye, hayriye türküleriyle kutlanan geleneksel misket düğünleri start aldı. Hergün bir kızı evinden alıp dağa yani balayına kaldırıyorlar. Zaten artık kızlar kız kalmıyo, salıyorlar kızlıklarını yokuş aşşağa. İç döşemelerinin formu değişiyor bozuk bozuk cılk cılk oluyorlar (!) Kızlar kız olmayı beceremediği için kadın diyebiliriz, bayan diyebiliriz, teyze hatta mundar bile diyebiliriz çünkü neydi ülke gerçeği? Zarı deşilmiş kıza artık kız diyemezsin adınada derler gadın diyebilirsin. Erkeğin etinden parça alınınca erkek oluyor, kızın etine parça girince kadın oluyor. Atalarımız matematiksel ve geometriksel açıklamalarla bizi "ne diye seslencez şimdi buna? napcaz netcez osman?" sıkıntısından kurtarmışlar, dualarla yadediyoruz kendilerini.

ankaralı fantezileri, du hast, düğün ve cenaze, kaynana, kaynpeder, kızlıktamiri.com, kuru pasta, limonata, minibüs, rammsteinDüğünlerin en çok; düğünün en güzel kızına asılanlar arasında çıkan çatışmada 15 adet papatya markalı plastik sandalyenin yerle bir olması kısmını severim. Sonraki top listim ise hısımların hasımlaşma evresidir. Kaynanalar; bıyıklı dudak üstlerine oturttukları tuhaf bir ifadeyle pistte "koççum benim koççum al yanaklı koççum benim" türküsünde göbek titretip, az sonra başlayacak sidik yarışlarına ısınma turu atarlar. Kayınpederler ise hep otururlar, düğünün godfadırı damattan sonraki jönü olma etkinliklerini oturdukları en baba köşeden sürdürürler.
Sırf böyle sahneler görme ve uğruna kavga edilen kız olma heyecanıyla pazar günü düğüne gittim. Siyah bir elbisem vardı istanbul'dan almıştım onu giydim. Orada "burası istanbul taammı" diye neslihan yargıcı imzalı kostümlerle salı pazarını turlayan seda sayan gibi her ortamda giyiyordum ama burada ancak başka semtlerde, köprü altlarında veya kötü yola düşünce giyebiliyorum.

Kuaföre gittim, saçım iki küstüm yastığını dolduracak uzunlukta ve zeka bulmacaları gibi karışık. Adamlar saatlerce dolaşığını açacaklar diye kim 500 milyar ister yarışmasına katılacak ayküye ulaştılar, ben çıkarken kenan ışık gibi elleri çenelerinde "eminmisin" dercesine baktılar. Haliyle eve geç kaldım ve tek başıma düğün yerine ulaşmam gerekti. Süsümle, püsümle, ayağımda topukluyla, alakargaların ayna sanacağı pırıltılarımla bir minibüse bindim. 7-8 yolcu var hemen şöförün arkasındaki koltuğa oturdum, aynadan bakıştık diğer yolcularla da bakıştık adet böyledir bi şöyle bakışılınır, güzel insan var mı diye incelenilir. Durdurup durdurup biri indi, ikisi indi derken minibüste şöför ve ben başbaşa kaldık.

Adam herkes gidip bir ben kalınca, benim korunmasız ve zayıf olduğumu anlayıp kapıları kilitledi ve gaddarca kahkahalar atarak üstüme saldırdı...Tabiki fantaziyem bu, öyle bişi olmadı.. Büyük ihtimalle böyle güzel kokulu, şıngır mıngır bir kızın üstüne atlayacak cesareti yoktu!!! (ay yetişin komşular ırzıma geçiyorlar diye bağıran ama bir yandanda üstünü çıkaran dul ateşlilere selam olsun, sizi anlıyorum) Aniden gaza mı bastı başka bişeye mi bilmiyorum, bişeye bastı ama. Arkadan "007James Bond; Türk mafyasıyla hesaplaşma, sahne 666" diye bir ses duydum. Şöför ve minibüsü birbirlerine baktılar, el ele tutuştular yollar doç'un bastır koçum dediler ve uçmaya başladık. Yolcu yoktu normal olarak ben tek başıma şöför ve ailesinin ekmek parası etmiyordum. Bütün engelleri aşıp yolcuları duraklardan toplaması lazımdı, bu uğurda canımızı verecektik. Kazaya belaya karışmadan ineyimde ne toplarsa toplasın dedim adamla göz göze gelmek için aynaları kestim, yalvaran küçük kız suratımı takınıp kesik cümleler kurdum..
-Şey müsait bi ....
-Acaba şurda şu köprüyü geçince şeyapsak...
-Ben inseydim siz sonra film çekseydini..
-İnecem ben inerimki ben
-İndimezsen atarım kendimi!!
-:(((((
Arkasından dürteyim diyorum ama şöför arada öteki minibüscülerin ebesinin nikahını, anasının avradının namusunu aldığı için tırsıyorum. Burnundan soluyor, nefesi ve kalp atışlarını kendiminmiş gibi içimde hissediyorum, o terleyip üşütmesin diye ben terliyorum rehine psikolojisi yavaş yavaş başlıyo. Yolcu bulmasını o kadar istiyorumki durakları kesiyorum "hadi lan mübarekler hiç biriniz mi evden çıkmadınız? nereye gittiniz mınsktm ankaralılar? melih'in tembel uşakları! bi tane ya ilaç niyetine bi tane lazım hadi bea" yok yok yok herkes gene pikniğe gitmiş ne bitmez pikniğiniz varmış ne doymazmışınız tavuk kanadına! sizin kanat sevdanıza kanetlerim kırılacak az sonra..Arabeskte dinlemiyor düdük! İnsan bi müslüm koyar, bi orhan babayla cezbe gelir müzik ruhun gıdasıdır dimi ama? Adamın ruhunu bozuk para bürümüş! Telefonu rammstein melodisi çalıyor? Bence bu türk diil baksana ineyim diyorum anlamıyor. Film bu ya valla billa film, hız tuzağı gibi zor ölüm gibi bişey çekiyolar haha çok iyii.. Bak az sonra yönetmen stop der herşey biter ineriz iş ki yukardaki yönetmen stop demesin.
Bir taraftan ayetel kürsü okudum arada inmekle ilgili şöföre seslendim, üç kulfü, telefon mesajıyla vasiyet olur dimi, felak ve nas iyidir cennete götürür, bloguma veda yazısı yazabilseydim keşke, düğün berbat olacak, ölsemde güzel ölecem lan oh mis, innatayna kel kevser, allah cezanı versin seni şöför diyende, elemtere fiş fiş fiş...

Düşünme baloncuklarımın içinde debelenirken nihayet ulus'a geldikte brus vils kılıklı herifin minibüsünden yuvarlanarak indim, plakasını aldım bir daha gördüğüm yerde arkama bakmadan kaçmak üzere kaçtım.

Cuma, Mayıs 21, 2010

Bu haldeyken blog yazma diyorum sana

Cümleten beklenen depresyonuma girmiş bulunmaktayım, geçmişlerimizin canına değsin.
Yılın bu aylarına denk gelen günlerde; hızla bi cenin pozisyonu alış, bi beyin süngerlemesi, hayatın amacına soru işaretleri??? evden tırıslama isteği, kendini pencereden atma coşkusu, aşırı şekilde bulgurlu puding, domatesli domates yeme ve çaydanlıklarca çay demleyip içememe içerisinde yuvarlanan bir basu badel mevt oluyorum = (ölüm ve diriliş)
Bu mevsime annem "9 öğünlü mayıs" diyo "hiç bişeye doyaman allah doyaman" demek.Bunalımlara bundan doyamıyorum demekki hımmm.. Bahane olsunda bana, hemen "hah hah ondan işte" diye abanıyorum..

Mesela dün elektirik süpürgesinin sesi neşet ertaş'ın "evvelim sen oldun ahirim sensin" türküsü gibi geldi oturup ahoy ahoy nidasıyla ağladım, ağlarken ağlama sebebime ve süpürgenin bana bakan filtresine bakıp bakıp güldüm, sonra filtreye niçin güldüğüme güldüm, ay çok güldüm son gülen iyi gülermiş dur dengeleyim diye yeniden ağladım, ardından ağlama ve gülme arasında ki adil olma çabama güldüm, gülmüşken bi kerede ağlamaktan gülmeye geçiş hızıma güldüm.
Yüzüm; nükhet duru'nun yüzünde yaşayan "tatar ramazan" gibi olana dek böyle devam etti, sızıp kalmışım. Akşam ütü yaparken "kimbilir ne derdi varda böyle içten içe yanıyor hayvanceiz" diye duygulanıp gene sümkür sümük başladım. Bu sefer gözyaşlarımın geri dönüşümünü gördüğümden sabahki döngüye kendimi kaptırmadım. Pratik depresyonum bana bir keşif yaptırdı, gözyaşlarım ütüye su koymama gerek bırakmamıştı! O günden sonra gözlerim son model tefal ütünün su fışkırtma parçası oldu, sonsuza dek mutlu mutlu ütüleyip gittiler....


Evdekiler beni satanist, uyumsuz, toplum düşmanı, vatana millete zarar ziyan bir insan artığı olarak görüyorlar. Bana bakınca; hata ile yapılmış bir cima-il tokuş, israf olmuş bir çuval çocuk bezi, bir kaç inek dolusu süt, yaramazlıklarında harcanmış iki kutu yara bandı, sökülen pırtıları dikmekte kullanılmış 3-4 makara ip, kürek kürek beyaz leblebi, ağaçlar dolusu elma ve bir miktar ayakkabı görüyorlar. Safi masrafım safi.
Bunların farkında olunca güzel olan şeyler bile orama burama batmaya başlıyor. Durup duruken aklıma karpuz kabuğu düşürüyorlar. Çiçeğe, böceğe, pırpırcığa bile "a.q bi akıllı olun laynn!!!" diye hiza veriyorum.
Zıplayan kedi görsem
-şu şerefsizi yakalayım, şişe geçirip bir güzel pişirip yeyim
Efildeyen ağaç görsem-ki biz fas çöllerinde yaşayan berberileriz öyle sık sık ağaç üstelik efildeyen ağaç görmemiz mümkün değil
-şu ağacı elektirikli testereyle bi güzel keseyim, şişe takayım pişirip yeyim
Yolda tenekecilerin mustağa emmiyi neşeli neşeli giderken görsem
-şu adamı bi güzel keseyim...şişe takı..çevire çevir...evire evir...yok yok bir kaç birşeyi yemesemde olur ağacı fazla kaçırdım zaten mideme oturdu, emmi kalsın evet emmi kalsın..


Falımda "aşk hayatın süper ötesi, işlerin lokum, paran yığım yığım yığılı varya sevgili okurumuz zirvelerde dolaşıyosan" yazıyordu, gazetenin o kısmını vahşice yırtıp çaya batırıp yedim, iyiydi iyi. Ulan en son öpüştüğüm nesne aynadaki aksimdi, iş desen taş çatlasa gündelikçi şehriye, para nedir o para? çantamın ön cebi şıngır şıngır 10 kuruşlarla dolu, sen neyden bahsediyorsun gecekulübü paraziti! hamam oğlanı!!
Böyle çok daralınca aklıma yorumlarda sık sık karşıma çıkıp "siminya sevişelim mi" diye ısrar kıyamet dolanan, aşkımdan kendini metal müziğe vermiş, keremim, ferhatım, oy belalım yar belalım karga'ya varayım o beni sevsin diyorum, sevişsin benimle diyorum. Sorun şu ki hayali bile tüylerimin dökülmesine neden oluyor, epilasyon yerine karga'yı hayal ediyorum gıpgıcır oluyorum. Hadi fazla hap aldığım bi gün "kaçır beni yiğidim" diye koştum gittim bu gatil tipliye, hadi hapın etkisi geçmeden seviştik diyelim, seviştikten iki saniye sonra bu çocuk beni 44 yerimden pıçaklar lan! Bu ihtimali öncesinde hesaplayıp yanımda bıçak götüreceğim için bende onu 44 yerinden bıçaklayabilirim. Kim erken davranırsa 44 darbeyi o kapar. İki ucu 44 deşmeli bir sevişme hikayesi. (film ismi olur bu) Git git git yazdığım yerde kalsın kurusun gitsin bu fikir.

ba ba ba 44 rakamı ferdi tayfur'un "emmoğlu"sunu hatırlattı ağlamam geldi ba..

Salı, Mayıs 11, 2010

Nalan nen var kuzum?

Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar, anaydan, babaydan, yardan, ayrı koyarlar...

Bu türküye iman edip dağa çıktım, ebebeynimiyedinizlerden iki dakka ayrı kalayım, vahşi ve yakışıklı avcılar tarafından avlanayım diye. Şansıma tükürüyüm ne avlayan oldu, ne tavlayan, nede havlayan valla lan it bile havlamadı it bile....
Dağ dediğimde apartmanın arkasındaki kayalıklı dikenlikli bölge, biz mahalleli ona kendi içimizde dağ diyoruz dışımıza dağ demeye çekiniriz, utanırız. Melih gökçek ve adamlarının şelale, çam ağacı ve ışıklandırma dayamadığı tek yer burası kaldı, hele bi teşebbüs etsin! hele bi buralara adımını atsın çapanoğlu olur çaparız bacaklarını! Biz oraya suvan, samırsak ekiyoruz, pikniğe tırmanıyoruz, bölgesini sahiplenmek için çişiyle işaretler bırakan köpekler gibi münasip yerlerine çişimizi yapıyoruz, burası bizim kayalıklarda saklı secret gardınımız.

Dağdan, everest görmüş everest geçirmiş nasuh mahruki tavrıyla eve döndüm, baktımki istanbul'da kocasını travestilere, nerdenestilere, şeyinikestilere yedirmiş ablam gelip köşeye yerleşmiş. Yularından boşalan geliyo, boşanan geliyo ev mi? çağdaş yaşamı destekleme derneği mi çözemedim. Şimdi bu kız geldiya ben bittim süha özgermi bittim. Yarın gene varayımda çıkayım dağlara kurtlar ve büyük boz geyik beni bekler (cüneyt arkın'ın bir filmi vardı, ormandaki geyikler bana sesleniyor diye kafayı sıyırıyordu, unuttum hangi film)


Annem doğurduğundan beri kızın hasta olduğunu düşünüyor, her tarafına nazar boncuğu, muska, üzellik ve keçiboynuzu iliştiriyor. Hani bazı kuzgunlar vardır yavrusunu şahin sanar? ama bilmezki yavrusu çoktaaan modifiye olmuş doğan. O'na göre ablam 5 yaşında kötürüm olup ölecektide şu anda allah'ın bize bir lütfu bir hedayesi olarak yaşıyor. Ev bireyleri üstüne titremeli ve son saatlerini mutlu, huzurlu geçirmesi için elimizden geleni elimizle eline vermeliyiz.

O son saatleri gelmedi gitti! Barış manço'un "bir geçerken uğramıştı tam 18 ay oldu" arajmanı gibi ölmedi bi, ölemedi bi. (şaka he şaka la)
Tabi tabi kardeş kardeşin ölmesini istemez ama şu diyaloglarla aynı evde kulak kulağa yaşayan birinin aklına da ablasının sırtını keselemek gelmez.
-Ay yavrum kalbin var senin.. siminya; arkana yastık, altına ısıtılmış havlu, eline demlenmiş çay, götüne pamuk tıkasında otur sen.

-hi kuzum?? böbreklerinden taş mı düşürüyon niye betin benzin sarardı? siminya'ya ver o düşürür, sen kıpraşma sürmelim!
-yemekteki etleri ablan yisin siminya!!! o kansız... o mahzun... o incinir... sen sonra ye, sonra yemem dersen hemen şimdi babayın bekini ye"
-gül gibi kızımı kimlere verdimde harcattımmm vayhş vayhş.. ahmak kadın niye siminya'yı vermiyonda bunu veriyon?? hiç işte şimdiki aklım olaydı..


Böyle böyle içimdeki bombacı hasan'ı eski mesleğine geri döndürecekler. Zaten bu kızın yanında kendimi hep kareli gömlek, rugan ayakkabı ve krem rengi pantol giyen, izdivaç proğramlarında dümdüzgün ev kızı arayan, büzükşehir belediyesinden emekli olmayı kafaya koymuş hasan gibi hissettim, hasan gibi düşündüm, hasanlaştım. Başkalarıda hasanlık hislerime saygıda kusur etmedi.
Ben en çok hasanları severim..hasan hasan sen kalkta ben basam (burada adı hasan olan ziyaretçinin bana sempati duymasını planlamış olabilirim)

Şimdi bunun eski yavukluları sıraya girer boşandığını duyan kopar kopar gelir, anneme kasayla muz ve kiloyla gezer terlik alırlar (bok sarısı, üstü kare tokalı )beni indirim görmüş tüketici haşinliğiyle ittirip "çekil bi şöyle kenara ablan hani" derler. Yine bana itilmişlik gene bana kakılmışlık...ertuğrul'da gelirmola??? En kötü senaryolardan biri ise ablamla yanyana oturduğumuzda hep bağdaş kurarak oturmam veya köyün çeşme başı ihtiyarı gibi en azından tek ayağımı altıma saklamam gerekecek. Çünkü biri mutlaka "aaa onun ayağı ufacıcık minicicik turşucukta siminya'nın şeysi niye öyle çocuk mezarı gibi aa üstüme iyilik sağlık" diyecek, hep dedilerki...hep güldülerki... (burda bana acı, beni sev, için kıyım kıyım olsun, gözlerin dolsun)

Bir insanın ayağı bu kadar tıngırdatılmamalı arkadaş? Sonuçta oda bi can. Ne yapayım bir aksilik olmuş ve ayak kendini tutamamış pöföşşünkünkhss diye almış yürümüş gitmiş, sonuçta sizden ekmek aş istemiyo garibim, sessiz sessiz yürümeme yardım ediyo sittin senedir. Acıyom ya valla acıyom ona.. içimden böyle tutup bağrıma basasım, maniler söyleyesim, kınalar yakıp, ak duvakla gelin edesim geliyor o derece kanım kaynıyor şerefsize. Yüreğime sordum ayağın dedi ablamdan bile çok seviyormuş.. (burda ise ayağıma acı, onu sev, neredeyse benden alıp kendine dikecek kadar yüreğin kabarsın)


Kötü günler beni bekliyor süha özgermi, bu günler çok kötü günlere gebe.. Benden daha güzel biriyle aynı evde yaşamam, aynı ketçapı sosise sıkmam, aynı tuvalet terliğine ayağımı sokmam söz konusu olamaz ya o giyecek ya ben..ya o sıkacak ya ben...

Pazartesi, Mayıs 03, 2010

Aşkın adını değiştirdim bundan böyle onun adı "yataşşaa"

İkinci kitabımı yazdım; adı "Asıl meseleye bir türlü gelemeyen adamla, olayları gereğinden fazla büyüten kadının, parmak ısırmak gibi garip huyları olan insanlara parmak ısırtan büyük aşkı" Süpermarket raflarında "yiyip yiyip şişeceğinize okuyup okuyup şişin" mesajı versin diye baskülün hemen yanında satılan, iki kelimeden oluşan, 18 harfli, bir bitki adı ve bir iklim olayından esinlenilmiş; yağmur gülleri, kuşkonmaz yazı, siklamenlerime kar yağdı.. gibi kitap adlarına alternatif bir isim bu (dediklerimi anlayan zile basıp kaçsın) Birinci kitabını yazmadan ikinci kitabını yazan ilk insan olduğumu düşünmek bile beni mutlu ediyor, şu anda tek ama tek gurur kaynağım bu.

Kitabın konusu adından okunuyor zaten hikayenin yarısını isme harcadım, masraftan sakınmadım. İşte aşk dedikleri o hayvanoğlu hayvanın köküne kibrit çakacak, bütün dünya dillerinden, lovelarından, jötemlerinden, ihlibedihlerinden kaldıracak yerini "yat aşşaa" gibi alalade bir tanımla değiştirmesine neden olacak kadar aşka verip veriştiren bi kitap. Kadınların mıhıhı aşk, möhöhö yemeeğkk, ağğğğ şiyirrr türü dışında kitap yazma olasılığı yok diyenler dersini alacak. Bir kitapla ne puştlar vuracağım.

Düşünsene ya 2060 yılı oluyomuş ve millet birbirine aşık değil yat aşşaa oluyomuş.. daha net değil mi? daha gerçekçi değil mi? Hem artık aşkın içi; kırk gündür yıkanmayan ayaklar gibi kokan nenemin çanak peyniri kıvamında küflenmedi mi? Çok eşliliği sevdiğimizi, bu hafta bir koyundan girip ertesi hafta bir başka koyundan çıkmak istediğimizi uzun uzun söyleyemeyince "ben aşk gadınıyım" diye şakkadanak özetlememizden başka ne zıkkımımıza yaradı bu zıkkım! (ülkemizin yetiştirdiği önemli aşk gadını şahsiyetleri: seda sayan, nilgün belgün, pınar altuğ, demet akalın, rezzan mutlu, herkes mutsuz)

İnsanların yaşama ve çalışma nedeni yemek ama ne bulursa yemek. Para yemek, yemek yemek, kafa yemek, kadın yemek, erkek yemek ha babam ha yemek. Ötekileri anladımda yiyişmeye zemin hazırlayan açlığın adının neden aşk olduğuna çözemedim. Madem vücut 3 güne varmadan seks isteyecek o vakit baştan adını aşk koymayalım abi, zoruma gidiyo bak valla çok zoruma gidiyoo! (siminya'nın bi yarası olduğu tam bu satırlarda yüze çıkar, kimse bunu yüzüne vurmaz ama içlerinden "gocunuyo bu varyaa" derler) Hem seks kötü bişey olsaydı din, devlet, su işleri ve amerika yasaklardı zaten. Vücut istiyo, vücut acıkıyo ona istediğini ver ne dolandırıyon dereden tepeden ötelerden??
Böyle acayip boktan bi şeye inanmaya başladım geçen ayın 12 sinden beri, 13'ünde izlediğim bir romantik komedi filminin etkisiyle fikir değiştirir gibi olduysamda 14'ünde yeniden ayın 14'ü gibi parladı yüzüm, kesinleşti fikrim. Yok yok dur bi saniye, önceden gene demiştim aşk = fuck you diye dee sonra yaladığımı tükürüp aşka yelken açtım aylarca pelte gibi dolaştım. Ama artık ölmek var dönmek yok!!!!

Sevgili, pek kıymetli, dağlıların eteklerinden çağlayıp gelmiş babacıım onlarca teyzeyi katur kutur götürürken bize hayatla ilgili ders vermek istiyormuş! Tabiii yaa (bir halk uyanıyor)
" Olum, gızım, evlatlarım bakın beni dinleyin bi beni dinleyin! taam görüntü çirkin, taam avratlarla basıldığım anda üzerimde bulunan beyaz bornoz bana pek yakışmıyor, ya evet sadece benim tohumlarımın anadolu'nun bereketli topraklarına saçılması adil değil ama ama ben özünde bir felsefeyi temsil ediyorum! Beeğn size hayatın gerçeklerini, madalyonun öteki yüzünü uçkurumun lisanı ile anlatıyorum. Burası matrix!! şu ana kadar içtiğiniz tüm "nikah keramettir, aşk mübarektir, mutluluk mürüvvettir" haplarını artık içmeyin, canını seven kaçsın" dersi vermiş, ulu babam macellan kadar rihanna gibin büyük filozof babam... kolen olayım babaaaa babam :(


Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...