Pazartesi, Eylül 29, 2008

Beni bir daha mimlerseniz...


Bir tarikat var adı mimimizm; bu tarikata üye olmanıza gerek yok onlar sizi mutlaka buluyor.Yılın muayyen vakitlerinde mimimizm tarikatının hac farizası başlıyor, her allahın günü safa ile merve tepesi arasında gidip gidip geliniyor en sonundada kurban kesimiyle törenlere son veriliyor, büyük ihtimal kurban siz oluyorsunuz.

Ne güzel bıyıklının yoluk gızı diye büzüle büzüle blog yazıyordum, bu korkunç tarikatın tuzağına düşene kadar soğan cücüğü gibi körpeciktim, gonca bir gül gibiydim şimdi kirletildim, hırpalandım,kullanıldım.Her sabah ellerimi göğe kaldırıp "allahım bugün internette mimlenmeyeyim, anamın babamın yüzü suyu hörmetine mim yazısı yazmış bir bloğa rastlamayım aminnn" diyerek güne başlıyorum (evet yalan)Ama yok yok kimse onları durduramıyor; geliyorlarr dört koldan akın akın geliyorlar.

Bu hafta bir değil 3 kişi aynı mimi bana yolladığında (yabanikuzu godsyndrome nilay) hemen emniyet güçlerini aradım, takviye kuvvet yolda; hepinizi kodese tıktıracağım, gece gündüz fox tivi de bez bebek izlettireceğim, ağzınıza huni dayayıp midenize Bim'de satılan Le cola'dan basacağım, arabamı satıp üçünüze Muzaffer Kuşhan'ın kliniğinde yer ayarlayacağım.Sizinde bi günahınız yok aslında, bu tarikatı akıl eden sivri kimse asıl onu tabancamın namlusuyla tanıştırmak, uzun ayağımın kin dolu tabanıyla öpüştürmek isterdim.Neyse bi güzel töt kalkıklığımıda yaptıktan sonra tutarsız davranıp yapayım şu son mimi.

Şuradaki resimli soruları tıkladıktan sonra site sizin kişiliğinizin ne menem,ne hastalıklı, ne şekermi şeker bir şey olduğunu özetliyor.İsabetli sonuçlar çıkınca yumuşar gibi oldum, fifti fifti bildi bu eşşolu beni.

Hayalperest
Zevk seçimin dış görünüşüne çok önem verdiğini gösteriyor.Dışarıya güzel gözüken kendi içinde de mutlu olur öyle değil mi? (kendi içinde mutluymuşmuşum hay yalanını bizon kovalasın)Biraz romantiksin ve eskileri hatırlamayı seviyorsun.Müzik hayatının fonunda çalsın istiyorsun. Dünya'dan bir süre de olsa kopmanı ve rahatlamanı sağlıyor (bir süre mi ? ben epeydir matrixteyim )

Heyecan peşinde
Tatilde deneyimi her zaman konforun önünde tutuyorsun.Gittiğin yönü tayin etme özgürlüğünü seviyorsun.
Küçük bir yakınlaşmadan başka hiçbir şey seni böyle heyecanlandıramaz. Aşk için asla yeterli zaman yok!
Tam bir doyumsuz!! Flört etmeye olan açlığın asla durulmaz. Aşk ve seks iştahın oldukça yüksek.
Seni rahatsız eden şey nedir? Etrafındakilerin daima bakımlı, sıkı vücutlu ve çekici gözükmelerini istiyorsun. Kilolu,tüylü,kıllı hiçbir şeye tahammülün yok.

Sadeliğe dönüş
İyi görünmek senin için sıradan bir durum.
Evinde modern ve "cool "bir zevkin var. Stil konusunda fikrin basit : Herşey kendi yerini bulur (kirli çorabı top yapıp fırlatırsın o çamaşır sepetine yürüyerek gider stili)
Tercih ettiğin içecek sakinlik ve alışkanlıkların konforuna olan sevgini temsil ediyo (çayı seçtim abartma)

Dokunmatik
Aşk söz konusu olunca aklına gelen tek şey var - Cinsellik! (yüzde 90'ımızın aklına geldiği gibi) Duygusal olarak fazla beklentin yok.Bırak onları başkaları düşünsün!. Sen daha çok "fiziksel" iletişimle ilgileniyorsun.Özgürlük dendiğinde aklına doğa geliyor. Tabiatın vahşi topraklarının cazibesine dayanamıyorsun (hayvanmışımya ben)

...............................

Bu sıkıcı ve kimsenin iplemeyeceği karakter reklamınının ardından son cümlelerimi yazayım.Sonsuza dek bir daha mimlenmek yok, anlıyor musun ? anlatabiliyor muyum ? anlaşılıyor muyum ? Bundan sonra şu bedbaht vücütumun asıl vazifesi mimimizm tarikatıyla savaşmak olacak.Nerde bir mim yazısı orda Siminya'nın beylik tabancası, eywallah.

Cuma, Eylül 26, 2008

Bize ne tavsiye edersin abıla




  Gece gündüz blog okuyoruz ey ehli blog profesörleri! Bu gidişle gözlerimiz bozulacak, bir sponsor dünya göz hastanemiz bile olmayacak.Gidip balık tutalım, meclisin önüne şişme kadın bırakalım, desti izdivaça katılıp kabarık cüzdan arayalım, kanepeye uzanıp Esra ile Ceyda'nın ne kadar aptal olduğunu düşünelim.Nedir bu yazı okuma merakımız Muhittin ? Bunları önce kendim başarabilmeliyim ki size çemkireyim dimi ? Malesef yapabileceğimiz fazla birşey yok ! Hastayı eve götürün blognevrüğü olmuş nevri kıl dönmüş.Saklama söyle ne kadar ömrüm kaldı civanım Mehmet Öz'üm ?

 Baktımda blog seçiminde belli bir şartım yok her türe her teklife açığım.Bir tek elişi bloglarında derin düşüncelere dalıyorum, kadının yaratılışını sorguluyorum tee yasak meyveye kadar gidiyor büyüleyici diyojen duruşum.Derya Baykal gibi bir hatunun silgiden küpe, klozet kapağından tencere yapması aklıma geldiğinde kişneyerek çifte atıyor, bloğu tırısla terkediyorum.Böyle böyle blog bayır gezerken okuduğum blog yazılarını tavsiye etme dürtüsü geldi aniden, tam anlamıyla aniden diyemem usul usul şekerpareye benzeyen ayak baş parmağımdan sızdı.İçim bi hoş oldu edeleli fenteziler kurdum.

İlk yazı Malın gözü bloğundan, İsmael's yazdı: Arabeskçinin feysbukta külbastısını bulma mücadelesi:
Bende feysbuka üye oldum nartanem..
bir o yana, bir bu yana futursuzca savruldum..
profile dedim, home dedim
account dedim, wall dedim
search dedim, gadın dedim
117 kişi ekledim hemen.2 kişi kabul etti
saolsunlar bebek, saolsunlar 
giderayak..

Yazarın adının teleffuzu fotograf çekinirken dudağınıza seksi bir ifade verebilir.Godsyndrome evlerine gelen akraba kızdan arzu ile  bahsediyor:
Adı Arzu.Hakikaten insanda bir arzu uyandıyor.Yok bu sefer fazla salaklık yapmadım.Kızı ilk gördüğümde “ben sana gülüm demem,gülün ömrü az olur” lafını meraba/hoşgeldinize çevirene kadar canım çıktı gerçi kırkayak..

3.Gideneksel Hülya'da buluşalım şenlikleri başladı.Buluşma yeri Hülya'nın kafasındaki çiçekli, kelebekli, böcekli mesire alanı.Konuşmacı tabiki çok bilmiş Hülya:

1934 yılında soyadı kanunu çıktı,
her türk kendine bir soyadı alacaktı.
Dünyanın en cimrileri 'eli açık',
dünyanın en korkakları 'yürekli',
dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar bu ne ayak..

Nesnel ileti Ceren'ini arıyor peki bulabilecek mi ?
Ceren var, teeeğ ortaokuldan. O zamanlar pek samimi değildik. Yani nasıl deyim böyle birlikte pek takılmazdık. Korkardım ben o kızdan korkanayak...

Mörff ayaklarının resmini çekip header yapmış.Benimkilere benziyor ne demeye header yaptın onları a kızım.Takıntı yaptığı bir kaç eşyadan bahsediyor:
kotondaki sarı palto! sana sesleniyorum! ya benim olursun, ya da seni çalar toprağa gömerim kimse giyemez! lafını bil oğa göre konuş! arama beni bidaha! gelme peşimden! fena olur!) yani ileriki zamanlarda da sarı palto almaya çıkıp 3 kg patlıcan ile dönme ihtimalim yüksek kocaayak...

Deliname'ye tafra yapmak istiyordum ama afrada kaldım ileri gidemedim.Bloğuna yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor, bende giriş yapamıyorum tez vakit ümüğü sıkılacak.Şifrelikli üyelikli kalbur üstü bir muhit yani.Msn'de Kadir İnanır'lık yapanlara verip veriştiriyor.
Adam yazmış msn' de iletisine: Sakın rahatsız etmeyin canı cok sıkkın... Çok yoğunum bana hiç bir şey yazmayın... Hiç bu kadar meşgul olmamıştım kesinlikle geri dönmeyecem...Bazıları o kadar ileri gidiyor ki Çok sinirliyim, bana bulasmayın yemin ederim kalbinizi kırarım ayaklandım..

Çarşamba, Eylül 24, 2008

Conguluz

Blog adına alternatif olarak "günlük" kelimesi gösterilirya, ben bloğuma "geçmişlik" adını veriyorum.Yatıyorum, kalkıyorum, geçmişimi yaşıyor, yazıyor sonrada günlerce ambalaj kafayla dolaşıyorum.Hiç haz etmem kendim gibi tiplerden.Sürekli bir şikayet, bir vıdı vıdı "vay ne garip başım varmış anam babamm, oyy oyy beni bir keresinde değirmende un sanıp öğüttülerdi, bir keresinde de eşşek diye deptülerdi, ha bir defasındada tarla yolunda emmimin oğlu topal feyzi başıma çökecedi...( başa çökmek ne demek araştır bakiim, hadi bi koşu ) Gittikçe Serat'ın albümüne benzedi yazılarım, en son bi alttaki iç kanamalı yazıyı yazdıktan sonra iki seksen uzanıp kaldım,bünyem bünyesiyle uyumsuz.Dün de doktora gidip yanımdaki hastalara ağrıyan yerlerimi gösterttim, adettendir.Doktor "sen büyük ihtimal çizgi film karakterisin,üstünden ro ro gemisi geçse ölmene imkan yok" dedi yolladı.

Kadınlar der "aman yarappim büyüdükçe anneme benziyorum" ben malesef anneme benzeyemiyorum,kiracımız bitli Zülbiye teyze vardı kendimde onun emarelerini görmeye başladım.

Zülbiye teyze bizim alt kat kiracımızdı.Bayaa yaşlı bir kadın, kendine bakmaktan aciz.Başında milyonlarca bit galaksi kurmuşlar.Bende çok severim yaşlıların dizinin dibinde çöreklenmeyi; bana Ermeni isyanını,Bedia Akartürk'ün 150 yıldır türkü söylediğini,elektiriksiz yıllarda kullandıkları lüküs lambasını vs. anlatsın valla istemem commodore, atari,bilgisayar falan.Bunların karşılığı olarakta başındaki bitleri temizletirdi köftehor.Bu bitler öyle bizim bitli limon takımı gibi zararsız, neşeli, bıcır bıcır yaratıklar değiller.Bir kere çok çeşitli şekilleri var saçlara yapışık bekleşen yavruları, lokomotif gibi hızlı gidenleri,habire pinekleyenleri, çörleri, çöpleri işgalci ordusu gibidirler.Kafadan temizlenmeleri çok zor, defalarca bit şampuanı ile yıkanmaları bile fayda etmez bakarsın dımdızlak kalıvermiş saksı.Ben elimden geleni yapardım ihtiyar kaşınmadan uyuyabilsin,bana dua etsin diye en nihayetinde kestirdik saçlarını da kurtuldu.
Zülbiye teyze bir sürü hikayesi olan bir kadındı (bu kısmı işte benzemeye başladığım yönü)Akşam yemeklerinde bize gelirdi bitlerinden dolayı istenmeyen misafirdi geldimiydi de gece yarılarına kadar otururdu.Bizi yatırıp uyutmadan evine dönmezdi.Bize masal anlatsana teyze dediğimizde, büyük bir iştahla kendi korku hikayelerini anlatırdı, küflü !

-Epey oluyo zemherir ayındayık; gapıda itler uluyo, anamlar yattıydı peceye (pencere) dık dık diye biri vurdu o vakıtlar nerde ışşık, göz gözü görmüyo.Perdeyi şöle çektiydim aboooo gapgara conguluz; gözleri gıpgırmızı, dırnakları tırpan gibi, peceye dırmanıyo.

Bütün hikayelerinde mutlaka bir conguluz oluyordu.Conguluz bunu bazen samanlıkta yakalıyor, ısırıyor, uyurken ayak parmaklarından dalışa geçiyor,tuvalette işerken yarı işemiş yarı işeyecek eve koşmasına neden oluyor, yakaladığı yerde sıkıp sıkıp bırakıyordu.Sanki az ekşınlı hayatımız varmış gibi birde Zülbiye teyzenin conguluz hikayeleriyle boğuşuyor, geceleri sırayla ağlaşıyor, tuvalete gitmemek için yatağa çiş yapıyorduk. Bu yaratığın kış aylarında peydah olduğunu söylediği içinde kışlardan nefret ediyor, kış yaklaştıkça paniğe kapılıyorduk.Conguluz Zülbiye teyzenin tarifine göre kocaman, kapkara, kıllı, tüylü bir canavardı. Geldiği kardaki ayak seslerinden anlaşılırdı tüm çocukluğum kar kıtırtısı dinleyip onu beklemekle geçti.

Başkasının gözüyle; kendime, yaşadıklarıma bakıyorumda, yazdıklarım conguluz hikayelerini aratmıyor maşallah.Ben geleceğin bitli Zülbiye teyzesiyim anlaşıldı, çocuklarınızı benden uzak tutun !

Pazartesi, Eylül 22, 2008

Kız kısmı kaç koyun eder?



"ah siminyacığım kendini daha çok sevmelisin" dedi pembe döpiyes giymiş psikolog kadın. Çekmecesini açıp ilaç eşantiyonu bir defter ve kalem çıkardı "al bunları bir dahaki seansa kadar sokakta, trende, otobüste gördüğün insanların fiziksel kusurlarını yaz getir inceleyelim" dedi, dediğini yaptım.
Bir hafta boyunca insanları gözlemleyip, fişledim...
"amanın; kadının bileklerinin kalınlığına bak telefon direği yapılır. şu markete doğru yürüyen adamın burnu tekneye yelken olur yemin ediyom. kıza bak az daha küçülse çaydanlık olacakmış" gibi bir sürü  tespit yaptım. Bu ne biçim tedavi yöntemi? Milletin kusurlarından teselli bularak mı iyileşeceğim? Başkalarının mutsuzlukları benim kurtuluşum olacakmış. Hadi ordan. Yazdıklarımı yırttım.

Bu olay ergenliğimin en umutsuz döneminde oldu. Sana ait hiç bir şeyi sevmediğin, sivilcen çıksa intihara kalkıştığın dönem. Döpiyesli psikolog kadının bunca çabalamasına gerek yoktu, sorsaydı ben söylerdim ona arızanın adını ve nedenlerini. Hastalığımın adı "kız kısmı" hastalığıydı. Kız kısmı hastalığı; "orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesekte görmesekte o köy...nah! sizin köyünüzdür" bölgelerinde hala uygulanmakta olan sert adetlerin neticesinde hortluyordu. "kız kısmı o tarafa gitmez, kız kısmı bu tarafa gelmez, kız kısmı öyle şeyler söylemez, kız kısmı böyle şeyleri bilemez" diyerek dört koldan kısıtlanan kız kısmı en sonunda klik! diye kilitlenir kalır, hayattan elini, dilini çekip reva görülen her muameleye sessizce boyun eğer. Çoğu, belkide hepsi telef olur gider. Aralarından bir kaç harabeden hallicesi paçayı kurtarır. Hatta blog bile yazar.

Ortaokulda; bir gün gazeteci olmayı hayal ederek okurken "bunun memeleri büyüdü, dikkat çekiyor amanda namus belasına gardaş" diye okuldan alındım. Önce jeton düşmedi ama kısa sürede durumun farkına vardım. Özgürlüğüm elimden alınmıştı. Ben gemideki isyancıyım, ruhum sorgusuz kabullenmez sürekli homurdanır. Hayır ı sever. Okula giden kızları görünce sesler çıkardım, gürledim. Bu sesleri çıkardığım için onlarda ses çıkarmak istediler; kemiklerimden çıkan sesleri test ettiler, en iyi sesler duvardan duvara çarpılırken çıkanlardı, maşa ile vurunca da ilahi bir armoni çıkıyordu. Beni kendi kuşağına haps etmek isteyen üç beş ihtiyarın esiri olmayı kabul etmedikçe bu denemeler devam etti. Savaşın sonunda ruhum kaybetti "eski köye eski adet" kazandı.
Bazı aile fotografları olur ya, birisi sürekli kadrajdan çıkmaya yeltenmiştir. Duvar köşelerine pusmuş, yere oturup yumak olmuştur. Bir baktım onlardan olmuşum. Çok gece yatağa yatıp "sabaha erkek olayım" diye umarak uyudum. Erkek olursam yatağımın karşısındaki duvardan bile intikam alacaktım. Ayakta sidikleyerek. "kendini daha fazla sevmelisin siminyacığım" mış. Bok sevmelisin siminyacıkım. Yiyosa ölüleri sevmeyi dene kadın.

 "Marmara'da okudum, iki dil biliyorum, bir şirkette şuyum, buyum, ya sen? diye soranlara "şeyy benn tamda onu diyecektim işte benn şeyy" diyorum. O'nun cümlesine bakın birde benim cümleme. İşte öyle güçlü olmamam için, önlerine çıkıp cüretkar cümleler kurmamam için eğitimim engellendi. Şimdi  dışardan okuyorum ama beş para etmiyor. Hayallerime varmak için artık çok geç. İyi olan bir şeyler var ama. En azından uzun zamandır erkek olmak istemiyorum. Geçmişte kaçtığım fotoğraf karelerinde en çok ben varım şimdi. Sürekli kendimi çekiyorum. Belki de hiç durmadan kendini fotograflayan insanların hikayesi benimki gibidir. Var olmanın başka bir türünü deniyoruz. Hiç olmazsa silüetimiz gülsün diye.

Perşembe, Eylül 18, 2008

Hayallerine tüküreyim

Herkes arkasını dönsün mimim geldi mimimi yapacağım.Bilirsiniz aydan atlayan kedi diye bir karnıbahar kafamız var alemin sevgilisi, nereye gitsem ondan bahsediliyor.Dudağımı kemiriyor, tırnağımı dişliyor, saçımı ağzıma depüp "kedi olmasaymış blogroll diye bir icat olmayacakmış üleyn" diyorum. Kısacası; fitne, fücur, fıtık, fitil tüm f ile başlayan haset mevsimlerini yaşıyorum,beddua etsin bana. Bişi sormuş demişki "Hangi hayallerinizden vazgeçtiniz" allaaahh bana sorulan soruya bak, banaa, hemde bana.

Ben bir kere dipsiz bir kuyu gibi hayalciyim.Bazen günde 15 tane hayalin pençesinde kıvranırım, kendime geldiğimde yorulmuş ve terlemişimdir.Gece 12'de yatsam saat 3'e kadar gözümü kırpmadan gidemediğim yerlere gider, tanımak istediğim insanlarla konuşur, bana aşık olmasını istediklerimi süründürür, aşık olduklarımın ayağını yıkarım.Öyle ileri gidiyorumki bu hayal mevzusunda, artık bıktım.Hayalsiz yaşanmaz diyenlerede "hadi ordan moruk" demek zorundayım.Bu hayal sağınağından kaçmak için beynimde kocaman bir boş alan açıp içine sığınıyor çıt çıkarmadan boşluğa bakıyorum, aval aval bakınmayı hayal kurmaya tercih ediyorum artık.Olmayacak hayaller kurduğum için boşa gitti zamanım keşke onun yerine fosur fosur uyusaydım.Bu yüzdende gelecekle ilgili çok hayalimden vazgeçtim.Bir kaç küçük,minik hayalim gerçekleşti ama.

  • Ablamın bir milyar sevgilisi olmasını çok kıskanırdım, birgün sülalenin izbandutları tarafından enselenmesini hayal ederdim,bu hayalimden hiç vazgeçmedim. Atatürk orman çiftliğinin ıssızlıklarında bulunan bir çalılıkta Okan'la yakalandığında nasıl sevindim anlatamam, bir yerlerime kına yaktım.
  • Yasemin'in uzun sarı saçları vardı hep kuaförde yanmasını hayal ederdim, bu hayalimdende hiç vazgeçmedim.Birgün saçları Yozgat bozkırları gibi olmuş ağlaya ağlaya eve gelirken görünce kendimi mutfakta Sarışının adı esmerin tadı var adlı mikserimle brovni çırparken buldum.
  • Her yıl belediye hoparlöründen "23 nisan neşe doluyor insaynn" şiirleri okuyan çocukları çok kıskanırdım, bende okumayı hayal ederdim bu hayalimden hiç vazgeçmedim.Okuldaki şiir yarışması sonucunda birinci olan malum hoparlörden tüm semte şiririni okuyacaktı, sonunculardan biri oldum.Bir sabah okula gitmeden belediyeye gidip "birinci olan öğrenci benim şiirimi halkıma okuyacağım"dedim, çıkıp aslanlar gibi okudum.Sonra cetvel yedim ama olsun değdi.
  • Ergenlik çağında popom büyüktü benimle dalga geçerlerdi "ko ca po pooo ko caaa popooo" diye.Bunu diyenlerin şişko birer tosbaa olmaları için her gece 3 kulfü bir elham'dan sonra el açıp dua ederdim, bayılacak kadar uykum varsa bile bunu yapmaktan hiç vazgeçmedim.Bir tanesini gördüm geçen yıl, poposuna yastık tepmiş gidiyordu.
Bu tür abık sıbık hayallerimden vazgeçmediğim için hepsi gerçekleşti.Soru tam olarak bu değildi vazgeçtiklerimi sormuştu kedim değil mi ? yok ya saydıkça aklıma gelirler şimdi ben boşluğa bakmak istiyorum, bir salakmışcasına. Mimide kimseye yollamıyorum Dünya'nın sonu benim.Bitti

Salı, Eylül 16, 2008

Alt geçitlerin dili olsada konuşsa


 Amcam ve babam, babam 10 kamyon malı kumarda ütülene kadar ortak iş yapıyorlardı. Mal derken elektronik eşya, mobilya falan gelmesin aklına. Şu hububat olan mal. Yükte ağır pahada değersiz olan mal. Ardiye dedikleri bir iki dükkan vardı köylüden hububatı alır ardiye’ye depolar sonra da limanlara götürürlerdi. Baban ne iş yapıyor dediklerinde “ardiyeci” derdim cevabımı çoğu zaman “adliyeci” olarak anlar ve mutlaka savcı falan mı? diye sorarlardı ? Meğer ardiyeci diye bir meslek yokmuş zahirecilikmiş babamın işi. Çok çektim bundan.
Çevrede babamla amcamın baya zengin oldukları söyleniyordu ama evimizde hala yaslanma yerinin kapakları yatanın kafasını delen kahverengi ekose desenli kanepelerde oturuluyordu. Günümüzün demode renkleriyle dokunmuş geometrik desenli eski kilimler çalı süpürgesi ile süpürülüyordu. Elektrikli süpürge için Amerika’nın oyunuymuş demişti babam. O’na da kahvede söylemişler. Ben ta o zaman gıcık kaptım Amerika’dan. Annem ve amcamın eşleri (amcamın eşleri? Anlatırım bir ara) ya bilmediklerinden ya da pişirecek bir şey bulamadıklarından sürekli biber kızartması ve bulgur pilavı pişiriyorlardı. Bezelye, karnıyarık, pirinç pilavı bunlar hep Amerika’nın oyunuydu. Annem hala o ikisini pişiriyor gerçi. Öyle öğrenmiş öyle kaldı kadıncağız, elleme pişirsin.
 İşte bu zengin oldukları söylenen Amcam ve babam bize hiç haber vermeden kol kola girer Ulus'ta, Saman pazarında ne kadar rutubetli dükkan varsa oralardaki en ucuz, en pasaklı, en antika kıyafetleri) toplayıp getirirlerdi. Tiyatro ve dönem filmleri için lazım olursa aklında bulunsun. Yüzlerinde sizin için kılı kırk yardık, masraftan kaçınmadık ifadesiyle eve gelir başlarlardı dağıtmaya.
-Bahın bahın gızlar size ne gözelcegene astaplar aldık, giyinde bahalım.
 Annemler erkeklerinin gazabının korkusundan az sonra içerde çul çaput deyip burun titretecekleri kıyafetleri bize sunarak:
 -Amovv ne iyi babalarınız var gördünüz mü kızlar, ellerin kızlarının babası elbise alır mı? Yok. Öpün de başınıza koyun şu adamcağızları. Diyerek resmen ikili oynarlardı.
 Amcamın kızı, ablalarım ve ben birer tane çaput alıp odalara dağılırdık. Ne giyersek nine gibi görünür, giydikçe paspallaşır, giyindikçe çirkinleşirdik. Babamla amcamın beden ölçüsü, renk, moda diye kavramlardan haberi yoktu. Ama bunun bede… dedin demedin lafın kız kısmının bedeni mi olur muş? kükremesiyle kesiliyordu. Onlar için tek alışveriş kriteri vardır bir malın ucuz olması yada mümkünse bedava olmasıdır.

 Çocuklar kendinden büyüklerle takılmayı havalı bulur, büyüklerin kendilerini arkadaş olarak seçmesini minnetle karşılar ve bir dediklerini iki etmezler. Tarih; büyüklerin futbol maçında büyük bir zevkle top toplayıcılık yapan çocukların ayak izleriyle doludur.
 Amcamın kızı Binnur da beni sevgiliyle buluşmaya gidilirken ekte götürülen küçük kardeş olarak seçti. Babalarımızın aldığı uzun jarse elbiseleri giyip mahallemizdeki tren istasyonunun alt geçidine gider yanımızda getirdiğimiz pantolon ve kısa eteklerle değiştirirdik. Karanlık, sidik kokulu, bali poşetleriyle dolu mezbelelik alt geçitler, kıyafet değiştiren böyle kaç kıza şahit olmuştur Allah bilir. Çıkardıklarımızı yakınlarda ki yıkıntılar arasına saklar, daha demin yankesicilik yapmış gibi arkamıza baka baka topuklardık. Çünkü bu bölge düşman sathı; erkek kuzenler, abiler, babalar gibi türlü popülasyonda ki akraba erkek cinsinin volta atma mıntıkası.

 Binnur’un sevgilisine ulaşmak yerine tehlikeli İran dağlarını eşeklerle kat etseydim daha az korkardım, gel gör ki İran’la bir alakam yok. Hemen her gidişimizde dükkanında bangır bangır emmoğlu dinleyen sevgilisi ile O içerideki karanlıklarda kaybolur bense işyerini idare ederdim. Nalburiyeyi.
 Bu dükkanı seviyordum. Her geçen gün nalburculukta aşama kaydediyor, trifon vidaya uygun dübeller konusunda uzmanlaşıyordum. Bir ara el arabası sürüş teknikleri için kursiyer alımına bile başlamıştım. Böylesi erkeksi malzemeyi satınca insan ister istemez kendini Nalbur Osman, Kasap Dursun, Tellak Bahadır vs. gibi hissediyor. Ben kaba hissederken içeri giren bıyıklı adamlar kısa etekli kız satıcı görünce "hööğün ! uağaaa şiii ehe ehe hıhe" sesleri çıkaran minnacık insanlara dönüşüyorlardı.

 Binnur'un görüşü bitince hızlıca önce yıkıntıya sonra alt geçidin altına koşup soyunmaya başlıyorduk. Bir iki defa tinercilerle karşılaştık bizi tinerin neden olduğu halüsinasyon sandılar. Bizde onları kırmayıp halüsinasyonmuş gibi davrandık (yazar buralarda halüsinasyonun nasıl yazıldığına baktı) Hangi kafayla alt geçit altında bu kadar rahat olduğumuzu bilmiyorum. Hadi ben kendimi nalbur Osman olarak kabul etmişimde Binnur ne kafaymış?

Pazartesi, Eylül 15, 2008

Nasıl seri katil yapılır ?

    
   Binanın bekçi köpeği Mert ki kendisi yanlış genlerden oluşmuş bir insan eniği, geleceğin seri katili olmaya namzet.Ailesinin "erkek yetiştiriyoruz biz erkekk" coşkusuyla biraz fazla erkek yetiştirdiği 5 yaşındaki Mert; tüm binanın ve özelliklede benim korkulu rüyamız.Mert'in daha şimdiden felsefesi at, avrat, silah.Avrat felsefesi olumsuz anlamda; çünkü kadın, kız, teyze, abla farketmeden tüm dişi türlerini gördüğünde Şili'den ithal bir lama oluyor.

  Önce kadını görüyor; ardından ağzında hararetli bir çalışma başlıyor, sonra kafasını geriye doğru hafiften kaldırıp biriktirdiği tükürük topunu tam on ikiden üzerini yapıştırıyor, hiç sebepsiz.Bugüne kadar 3 defa tükürüğünden nasiplendim, o miktarı ne zaman biriktiriyor ve her seferinde nasıl tutturuyor bilmiyorum.Bazen kapıyı çalıyor kapının dürbününden bakınca onu görüyorum yukarı doğru tam dürbünün noktasına, gözlerini kısmış bakıyor.Açmakta tereddüt ettiğim durumlarda çamurlu ayakkabıları ile kapıyı tekmelemeye "aç didiimmm ordasın biliyoyummm" diye çığlık atmaya başlıyor.Kapıyı yavaşça aralıyorum önce tükürük fobimden dolayı direk yanaklarına bakıyorum bir kabarıklık yoksa açıyorum.
-Ne istiyorsun Mer(e)t !
-Silak
-Silah yok bizde sana kırk kere söyledim !
-Vay biliyoyum !
-Git çocuk bak kodummu oturturum (ona karşı kibar olmamı asla beklemeyin, bendeki kredisi çoktan bitti )
Bütün tedbirlerime karşın tükürük topunu ağzındaki gizli bir bölmeye sakladığından olsa gerek her zaman farkına varamıyorum ve maalesef bingo !  
-a.q pu 
Bu hareketi sadece bana yapıyor sanmayın bütün binanın kapılarını her gün mütemadiyen turluyor.Ama en çok nefret ettiği kişinin ben olduğumda herkes hemfikir.Çünkü ben onu değiştirmeye çalıştım, hareketlerini hep eleştirdim, yetmedi evlerine sinsice girip babasının zorla dinlettiği-oynattığı  kurtlar vadisi müziklerini, silahlı oyunları bilgisayarından sildim.Bir silişte iki düşman edindim o günden sonra babasıda benden nefret etti.Beyefendi oğlunun yumuşak olmasından korkuyormuşta, bunun için anne karnından beri damar müzikler dinletmişmişte, gelecekte piyasada kalacak tek erkek onun oğlu olacakmışta, hatta oğlunun spermeleri ve genleri kıymete binecekmişte bir dolu ütopik düşünceyle peydahlamış sıpayı. Al işte çıka çıka bu çıkmış meydana.Bunun genleri kıymete binerse varya terminatör filmindeki kıyamet sahnesi gerçek olacak demektir.

Evlerinde 8 tane silahı ve çeşitli muhimmatı var.Herbiri farklı işler yapıyor süngülüsü, gerçek sesler çıkaranı,duman çıkaranı,kuru sıkısı.Annesinin dediğine göre her gece biriyle uyur, kendileriyle uzun uzun sohbet eder, ertesi gün kimleri öldürmek istiyorsa onları planlarmış.Bilgisayar oyununda tercihi GTA çünkü orada arabayla insan ezebiliyor.Ona Alice greenfingers oyununu kurdum. Bahceye domates, çiçek eksin sulasın toplasın, insan gibi götürüp satsın diye geldi bir dünya küfürü saydı gitti.Gerçi ona çikolata aldığımda da azar işitiyordum, yüzüne; annesi gıcık kaptığımı anlamasın diye sahtece gülümsemeye çalıştığımda da. Bir tek şartla beni sevebilir ona roket atar,tank falan alırsam oda sıkar biraz, iş inada bindi.

Geçenlerde ilk defa; eve doğru yaklaşırken karşıdaki binanın duvar dibinden Mert sokakta mı diye gözetlediğimi, kuzuların sessizliğinde merdivenleri tırmandığımı farkettim.Nasıl korkutmuş beni be ! Üzerime tükürmesi değil ki korktuğum, gerçek anlamda o kısık gözlerinde bir çivici katil görüyorum.Sokağa çıktığında kızların bembeyaz olup ağlamaya başlaması, kadınların "amaan it dölü geliyor öteki tarafa gidelim" diye konum değiştirmesi, adamların arabalarını bizim binamızın önüne park etmemesi, diğer erkek çocuklarının kovboy düellosu yapacak gibi kollarını iki yana açmaları, sokaktan kuru dikenlerin yuvarlanması, kargaların ötmesi, bütün bunlar bu çocuğun normal olmadığının ve gelecekte bir haltlar çevireceğinin göstergesi.Allah sonumuzu hayır etsin 


Perşembe, Eylül 11, 2008

Bir şişe kola ve yerin dibi


2,5 litrelik kolayla neler yapabilirsin ? sadece içer misin ? Çok bayat ! Ben onunla neler yaptım neler.

Arkadaşım Yeşim aradı; İzmir'den bir arkadaşı gelecekmiş beni tanıştırması şartmış, akşama yemeğe gelmeliymişim, yoksa olmazmış.
Yaşasın yemek ! üstelik Yeşim yapacak yenmez mi ? yenirr.Yesyeni kırmızı bir elbise almıştım etiketi üstünde; onu giydim, kocaman küpeler taktım, püslendim, saçlarımı attıra attıra gittim.Yeşim'in evine geldim; girer girmez ayağım fos diye birşeye gömüldü, baktım ki evin gözle görünen uçsuz bucaksız arazilerini; beyaz, yumuşak, pahalı bir halı ile kaplatmış, ev "al beni götürr" diye bağırıyor. Cık cık cık ne israf ! Afrikada'ki açlar, tüyü bitmemiş yetimler, kanarya adasını kirleten petrol atıkları ne olacak ? Protesto eylemini, içimdeki kalabalıklarla gerçekleştirdim. Kırmızı elbisemin fiyatını aklıma getirmemeye çalıştım kendimi haklı çıkaracağım nasıl olsa, giyinmeyecek miyiz ? alla alla ! Yemekte ki kimseyi tanımıyorum tanımadığım insanlarla aynı sofraya oturmakta ne iştah açıcı ! Birbirimizle tanıştık, çok memnun oldum yalanını attık, sürekli sırıttık, epey sıkıldık.
Haydin sofraya emri geldi herkes oturdu.Yeşim yüzündeki iyi ev sahibi gülümsemesiyle habire koşturdu, bende bir kaç birşeye yardım ettim sofraya oturdum.Çorba höpürtetme aşamasından sonra yaptığı güzel yemekleri servise başladı. 2.5 litrelik kola şişesinide getirip sağ tarafıma koydu, doldurayım diye yeltendim "yok sen elleme ben yaparım" dedi ve yine mutfağa vın.

Bir an sofrada sessizlik olunca kendimi çok yanlız hissettim yapacak bir aksiyon aradım ve kola doldurmaya karar verdim.Elleme dedi sana dimi ? Elimi kolaya uzatmamla birlikte parmağım şişeye değdi ve şişe ağır çekimle masadan aşağıya uçtu, kapağı gevşekmiş.Yere düşünce kapak o basınçla poff diye fırladı arkasından şişenin içindeki kola köpürerek çağlamaya, çılgınlar gibi püskürmeye başladı. Şişenin düşmesine neden olan kişi olduğum için kendimi büyük bir fedakarlıkla üzerine attım, kucakladım.O hala pöfsss köpünkkşşhh diye fışkırmaya devam ediyor, niagara şelalesi havasına girmiş.Pencereden atmayı düşündüm o tarafa baktım kat kat perdelerle duvar gibi örülmüş ondan vazgeçtim, çıkış kapısını aradım çok az zamanım vardı orada kilitlidir şimdi hay aksi ! Koridorun solundan sapıp balkondan aşağı atmalıydım yok yok ben en iyisi mavi kabloyu keseyim, help helpp !!! (Bu mantığımı kaybettiğim anların süresi hakkında daha sonra düşündüm ama hesaplayamadım )

Yerde ben ve kola şişesi sarmaş dolaş olmuş debeleniyorken birden tüm sesler durdu, sadece şişeden çıkan son "lüp lüp lüp" sesi duyuluyordu.Sessizliği odadaki koronun kahkaha sesleri biçti.Kendime geldim; saçlarımdan, burnumdan şekerli sular damlıyordu, elbisem sırılsıklamdı.Kucağımdaki kocaman plastik şişeye sıkı sıkı sarılmış, şapşal şapşal oturuyordum.İş işten geçmiş olduğu halde şişeyi doğrultup elimi yavaşça boş şişenin ağzına kapattım.Salonda kolanın değmediği yer kalmamış kapının yanındaki duvardan, arkamdaki koltuğa, tee baş köşedeki televizyon sehpasına kadar her yere imzasını atmıştı.İnsanlar sağa sola saçılmış deliler gibi gülüyor parmaklarıyla "tipe bak salağa bak" der gibi beni gösteriyorlardı. Arkadaşım elinde havlu başıma dikilmiş mecburen bu aşağılamaya katılıyordu.Delik bulmak umuduyla yeri kolaçan ettim ama halıyla göz göze geldim.O yumuşak bembeyaz halı tüm kolayı içip bitirmişti, zaten ağlamak için bahane arıyordum "Halı gitmiş, halı mahvolmuş, aman allahım ben ne yaptım, halııı gittiii halıııı" diye ağlamaya başladım. Halı umurumda değildi tabiki; ne havalı, ne süslü gelmiştim ve havam halının fos sesi gibi foslamıştı.Yerden kalkmak istemiyordum günlerce orada halı için ağlayabilirdim.Yeşim beni yerden kaldırmaya çalıştı ama ben uzun yıllardır üzerinde yaşadığım beyaz halıdan ayrılmak istemiyordum, şişeme sıkı sıkı sarıldım. Yeşim"Azcik aklı vardı onu da kaybetti işte" dedi. Zor bela beni ikna etmiş olmalı oradan nasıl kalktığımı, eve nasıl geldiğimi, sonra neler yaptığımı hatırlamıyorum..

Pazar, Eylül 07, 2008

Hanimiş benim ramazan yazım



Şu aşağıdaki ayak resminden gına geldi ! Arkadaşım bile uyardı "ayak ayak ayak kaç gündür içimiz dışımız ayak oldu, oruç oruç çekilir manzara değil" diye.Fetişistlere buradan kaygılarımı yolluyorum valla arkadaşlar kabul edin cinsel tercihiniz berbat.İnsan güzel yüze bile baka baka doyuyorki siz iki karışlık organla nasıl ömür geçiriyorsunuz bilemiyorum (sus söyleyeceğiz anladık, ıı şey benimki 2.5 karış)

Herkes ayın anlam ve önemine binaen yazılar yazdı.Blog editörü'nden Zihincell'e ramazanla ilgili fetva neyim yayınladılar,namaza başladılar allah kabul etsin.Bende yazmalıyım hemen şimdi ! hiç birşeyden eksik kalmayı sevmem.

Her yıl olduğu gibi bizim sülale yine geçici şeyhlik mertebesine ulaştı.Babam; diğer aylarda kumar masasında teyzelerimi ütüldüğünü unutur yan binalarında duyacağı volumde bin yıldır aynı ilahiyi söyler " kalbimde fikrim allah, dilimde zikrim allah, daima şükrüm allah" Halbuki ramazan gelene kadar gününün 18 saatini Üsüyün'ün çay ocağında, kirinden kirt demiş izbe gavelerde okey şıkırdatarak geçirir, zikirmiş ! hadi bizi kandırdın da be hey mübarek allahıda mı kandırıyorsun ? Bir ayı; içkisiz, kumarsız, kadınsız eve tıkılı geçirmek bünyesini çok ağır gelir.Üstüne orucun verdiği sinirde eklenince her dakka anneme taciz atışı yapar, annemde elinde makas babamın bıyıklarını kesmeye yeltenir.Kestiydin kesemediydin evde bi gürültü bi kıyamet, ramazan geldi hoş geldi, çarşıya kiraz geldi ! Camiye gider; ya türkü söylemek ister yada uyumak.Tüm cemaatin düzenini alt üst ettiği için oradan kibarca yollanır.

Abim desen ayrı bir film; kendisi küvetten araba, radyodan televizyon yapan, kızkardeşe "doğru yürrü" diye ayar veren bildiğiniz bir abi türevi işte.Ramazan'dan önce msn avatarı, beyaz eczacı önlüğü içinde gülümseyen yüzdü. Ramazan'la birlikte resim kabe resmi oldu.Onunla muhabbet ise eczacının intikamına dönüştü.
-Hey abi selam naber ?
-ve aleykümüs selam-ül adeviye bil mübareke
-bende bende, yengem nasıl ?
-inşallah sabah gördüm sağlığı çok şükür maşallahtı ( allah yazan smiley yolluyor )
-O'nu benim yerime öper misin ? çok özledim.
-inşallah kader kısmet.Eğer yaşamamız mümkün olursa, ömrümüz buna elverirde şu ekmek teknesinin kapısına allah hakku için kilit vurup eve varabilirsek elbette senin allah selamını kendisine iletirim bacım.
- kafanı uzatsan yengemi görüyorsun abi ! evin 3 adım ötede
-olsun bacım şu an nefes alıyorsam bu az sonra nefes alacağım manasına gelmez.Günaha giriyorsun töbe de ! allah töbe edeni sever ( arapça tövbe yazısı yolluyor )
-töbe töbe !!
-hep tövbe nasip olsun inşallah ve lehüm azabün
-bence sen şeyh ol abi, bende abim şeyh diye caka satarım.
-bak bacım bu söylediklerin küfre giriyor, çarpılırsın töbe et tekrar bakiim.Şu mübarek ayda allah kelamı dışında muhabbet etmeyeceğim, müşteri geldi selametle, allah seni korusun.

Müşteriye ilacı nasıl satıyor bu durum kafamı kurcalıyor. Öyleya allah kelamı dışında konuşmuyor ?! Yoksa ilaçların adınıda mı değiştirdi benim ulu abim ? aspirin "a.s pirin" gibi ? Lütfen alay ettiğimi düşünmeyin abimi seviyorum ne yaparsa yapsın doğru bir adamdır.İki yıl önce gece gündüz erotik film izlerdi o zamanlar bu kadar sempatik gelmiyordu.İpini koparmış montofon ineği gibiydi, sağa sola saldırıyordu şimdi durgun bir deniz gibi olmuş, mayışmış. Bence o yaptıklarıda normaldi, şimdikilerde.İnsanoğlu bukalemun gibiyiz her renk yakışır bize evelallah.

Annemi hiç anlatmasam diyorum.Çünkü o ramazanı diğer aylardan ayırt etmez.Geçen ayda kuran okuyor,namaz aralarında abdest tazeliyor hiç durmaksızın tesbih çekiyordu, bu ayda. Annemden çok umutluyum onu zebanilerden kurtuluş bileti gibi görüyor, besliyorum, tamamiyle duygusal.

Buda benim ramazana has yazım olsun.Biraz Zekeriya Beyaz tadında oldu ama bu malzemeyle ancak bu kadar yetinmesini bilin, ha birde beni Deliname'ye söylemeyin !

Çarşamba, Eylül 03, 2008

Bırak bu ayakları

Kafası benim kafamın yörüngesinde dönenler biliyorum ki hissetti, ne hınzır nebahat olduğumu.Geçenlerde buralarda biryerlerde çaktırmadan (yer yer çaktırarak) dudağımın reklamını yapmıştım.Belki bir kapı açılırda; şu bedbaht, talihsiz, aç bi aç, sürüm sürüm sürüngen hayattan kurtulurum. Sivas'lı sindi diye meşhur olan Tülin Şahin gibi bende Angaralı Angelina olurum paraları teperim yastık altına diye düşünmüştüm. Kime konuşuyoruz hiç ! bi alahın kuluda gelip şuraya "ben loreal temsilcisiyim namınızı duyduk dudaklarınıza bakmaya geldik" demedi ! Norveç'li balıkçıların el kremi nutrucinadan bile gelseler razıydım ama yok yok yok. Bir tek sesimi duyan google oldu. Hani google ajandı ? hani kötü emelleri vardı ? bilgilerimizi alıyorda, depoluyorda, falanda fanilyada ! alsın yav alsın beni indexlesin hatta rarlayıp rapide yüklesin en azından kadir kıymet biliyor, arayana benden bahsediyor aslanım benim.
Yanlız her dudak yazanı buraya yollamasanda bir ön elemeye tabi tutsan daha iyi olacak ama olur o kadar, kafan çok meşgul.

dudağımda uçuk çıktı kulakla öpüşmeyi denedik
dudağımı ne renk boyamalıyım çok korkuyorum
dudağı iri kadınlar bence frijit
Angelina julie'nin dudağı hangi malzemeden
dudağımı boyayınca cehenneme gidermiyim

gibi aramalar yapanlar buraya yollanmış (inanmıyorsan yaz bak)Kimseniz, oradaysanız, sesimi duyuyorsanız, hepinizi seviyorum.

Bir kız varmış ruj reklamında oynamak istiyormuş, babanın hayrına onu hemen bul ? diyenlerden ses seda yok ! Belkide yanlış yerde yırtınıyorum, bu işler böyle mi oluyor allah aşkına ? Kaç kişi blog yazarak reklam yıldızı olur ki ? Zaten tamamımın meşhur olmasınıda istemiyorum töre cinayetine kurban giderim, klavyene vur. Bölüm bölüm meşhur olmam lazım.Mesela ayaklarım meşhur olmasın, saçım olsun, 20 lik dişim olmasın,kaşım olsun.

Küçük ablam resim bölümünü okurken hocası yarın karakalem bir uzuv çizin getirin demiş.Ben evde yere uzanmış ayaklarımıda kanepeye kaldırmış televizyon seyrediyordum.Kız sessizce arkamda durup ayağımı çizmiş.Söyleseydi bana 12 saat dudağımı sabit tutardım, a ahmak çize çize ayağımı mı çizdin ? Ertesi gün okulda ilginç bir organ keşfettik diye sevinmiş hocalar, hemen sergiye almışlar bir hafta millete madara edilmişim, haberim yok.Öyleki ayağımın resmi etrafında kitleler toplanıyor ve münakaşalar yapıyorlarmış.Ayak bu ! Sibel Can'ın poposumu ki başına toplanıyorsun ey izleyici ? Bildiğin ayak canım ben abartayım sen yapma kölen olayım.Sadece normalden daha uzun diyim sana; uzun ince bir meyve tabağı,yan yana dizilmiş 10'luk çokoprens paketi veya iyi sulanmış bir kabak gibi, benzet benzetebildiğin kadar.

Keşke "bırak bu ayakları" deyimi gerçek olsaydı. 2045 yılında bu mümkün olacakmış isteyen istediği organını modaya göre değiştirebilecekmiş bir yazımda bahsetmiştim bu hayalden ama o tarihte napim ben yeni ayağı ? heryerimin komple bırakılma zamanı gelmiş olacak.Eski bir tarihte Çinli kızların ayaklarını 35 numarayı geçmesin diye sıkı sıkı sararlarmış ben bunu duyarda durur muyum ? aylarca onları sargı beziyle sarıp sarmaladım görenler alçıya alınmış sanıyordu az kalsın kangren oluyordum vazgeçtim. Bu mendebur suratlı ayağım yüzünden en sevmediğim soru kipi "kaç numara" bana evimin kapı numarasını bile sormayın ! Aslında bazen komik geliyor baktıkça gülüyorum espirili bir organ sanki, belki o böyle mutludur ha? Dudağım gibi narsist, kendini beğenmişte değil malum o öpüşünce bile formunun bozulacağına inanıyor ama ayağım öylemi ? yanlız, vakur, reddedilmiş, köşede unutulmuş.Bak ya kıyamadım gene, oy oy gel bi seveyim seni.

Pazartesi, Eylül 01, 2008

Beni yüzmeye götürecektin !



Çanakkale'nin zengin ailelerinden birinin kızıyla onun uçkuru hesabına kanki olduk.Adını rumuzlayım ki sonra başım derde girmesin şey deyim ona hımm Filiz olsun(işe bak sen herşeyi yaz ama ismi sakla ne akıllıyım maşallah) Zenginliklerinin ölçüsünü anlatmak için çırpınmayacağım, sadece Filiz'in üstü açık siyah bir arabası ve kendine ait triplex bir yazlığı olduğunu bilmeniz, bu anı için kafi.

Binamızdaki üniversite öğrencileriyle oynaşmak için benimle samimi olduğunu adım gibi biliyorum.Binanın merdivenlerinde, asansöründe fink atması ve tesadüfende onlardan biriyle çarpışması "ay ihi çok pardon" demesi gerekiyordu.Bunun için taşındığımız gün "kendi mikserimle yaptım" dediği bir tepsi dolusu tuzlu, şekerli, acılı, ekşili tadı olan berbat bir poğaçayla geldi, yemedik yandaki yurt inşaatında tuğla olarak kullanıldı. Sabah erkenden zile hızlı hızlı basar elinde sigara, gözlerinde çapak içeri dalardı.Görünümü; zayıf, yoluk kafalı, ilkokul talebesi gibiydi ama akşam bara gideceği zaman öyle bir giyinirdi ki "kızın iki hali arasındaki 750 farkı bulun" deseler bulunurdu.Gerçekten çok güzel olurdu.Bütün yaz sadece straplez bluz giyerdi tüm ahali o şeyin üstünden düşmesini iple çekerdik, görülecek çok birşeyi yoktu belliydi ama biz seyrimize ne düşerse razıydık. Bir sürü telefon hattı vardı kimisi bende dururdu birini çıkarıp ötekini takar saatlerce birileriyle cilveleşirdi "bende seni, neremii, seni çapkınn, unuturmuyum" Canı aniden İstanbul'a gitmek istediğinde basıp giderdi bir kaç tane ünlü tanıdığı vardı, onlarla takılır gelirdi.Anlayacağınız o güne kadar tanıdığım en özgür ve şıllık yaratık oydu (kıskandığına kulp takar)

Birgün herşeyin en minik boyu kıyafetleriyle işyerime geldi;
-yetti kızım bu sıcakta ne böyle iş iş, piş piş seni yarın benim yazlığa götüreceğim,yüz güneşlen.
-olmaz gelemem yarın bir gemi dolusu turist gelecek bir haftadır onları bekliyoruz, baron elinde copla dolaşıyor nefes alanı copluyor.Hem bende heyecanlıyım ilk defa Yeni Zellanda'lı göreceğim onlarla haka dansı yapacağız, yaşasın (sırıtır, el çırpar)
-Yav bırak! ben söyleyim onların dansını, iç kus işe, iç kus işe bak göreceksin onlar gelince sokakları sidik götürecek, bunu herkes bilir.
-yoo Avusturalya'lılarda onların mıntıkadan, gördüm çok temizler birisi bana "hey girl " dedi dönüp bakınca resmimi çekti ayy çok şek..
-kes kes anladık, patronun şu an nerede göbeğini kaşıyor ?... az sonra iznimi aldı.

Ertesi gün üstü açık arabada saçlarımızı rüzgara vermiş Dardanos yolundaydık.Onu sevmeye başlamıştım keşke beni evlatlık alsaydı.Yanımızda gencecik dünya güzeli ablasıda vardı evliydi birde bebeği varmış.Yazlıkta biz gelmeden temizlik yapılmış yemekler hazırlanmıştı. Filiz buraya az gelirdi günibirlik deniz ihtiyacı için almış.Hemen soyunup, döküldük, Dardanos'un o eşsiz kumsalına uzanmayı iple çekiyordum ama ikisinin hiç acelesi yoktu. Habire verandaya bakıyor gelmek üzereler, ha gelirler, ha gelecekler diyorlardı.Sonra bahcede mayolu bir genç göründü ablası koşup kucağına atladı öpüşmeye başladılar
-ablanın kocası bu mu ?
-yoo sevgilisi
Sustum; tasvip etmiyorum dediğim şeyleri birgün gelmiş onaylamışımdır, kınamak ve ayıplamak söz vermek demektir "asla ben yapmam" sözü. Kimse yarın başına ne geleceğini bilemez, işleyeceği günahıda (araya hayat dersi sıkıştırır)

Filiz'in ablası sevgilisiyle merdivenlerde, mutfak zemininde birbirlerine su atarak, kuruyemişi ağızla yakalama oyunu oynayarak, fingirdeşiyorken dakka başı eve bir kıllı bacak giriyordu.Her giren "o yee beybi yee yee seksi" diyordu.Bunlar bir haftadır beklediğimiz anzaklar olabilir miydi ? Yoksa Filiz patronumdan turistlere evde parti verme karşılığında mı izin koparmıştı ? Sonra içlerinden birisi "keğap var mı keğap" diyince Yeni Zellanda'da Türke rastlamış gibi oldum bi sevindim bi sevindim, niyeyse. Sonra öteki " biralar nerde yavruş" dedi, beriki " gece suya dalalım" dedi. Anlaşıldı bunların hepsi bizdendi sadece techno şarkıların nakaratlarını fiyakalı görünmek için tekrarlıyorlardı "ar yu redi pilis, kımon görll" Filiz partiyi önceden ayarlamıştı ve beni buraya habersiz getirmişti belki aklı sıra beni sosyeteye kazandıracaktı ( ali şan, demet akalın polemiğini düşünür)
Filiz'in ben hariç hiç kız yada erkek arkadaşı yoktu, sadece sevgilileri vardı platonik, ironik, poligamik.Onu az çok tanıyordum hovardaydı, kuralsızdı, erkekleri etrafına toplamayı severdi bunun için para saçardı, böyle yaşardı, böyle mutluydu bana laf düşmezdi ki. İçine tükürdüğüm ablasının yaptıklarıda beni ilgilendirmez ya neyse...Ben yüzmeye şartlandırmıştım kendimi partiye değil, heleki bu kadar yabancı ve sarhoş erkekle ! işte o an nuri alço sendromuna yakalandım. Gençlerden biri yaklaşmaya yeltense hırlıyordum.Kemal Sunal'ın bir filmi vardıya adı neydi hah "Hanzo" öyleydim "Bak bu abi "a" de bakim, korkma o dost, biz dostuz, armut verelim ona belki sakinleşir"diyorlardı zaten şizoda bana hanzo der demekki ciğerimi okuyor çocuk.Uyumsuzdum, agresiftim, şüpheciydim, güvensizdim.Bana tanımadığın insanları elleme, ellettirme tehlike anında deli numarası yap dediler, yaptım.

O gece Dardanosta bir yazlıkta; yeterli sayıda ve uyumda dişi bulamadığı için homurdanan 6 erkek, kocasını kuruyemiş sever maymunuyla aldatan abla, anzakların beğenmediği "iç kus işe" dansını gayet iyi yapan Filiz ve erkek sayısının fazlalığından korkup merdivene tüneyen korkak bir kızdan müteşekkil, tuhaf bir ekibin partisi vardı...sabaha kadar süremedi
( kendine demli bir çay alır filizi aramayı düşünür)

@çocukmusun kendin gitseydinya derseniz evet bir ara onlardan kaçıp denize gittim canım.Sonra zilli filiz gelip beni buldu, geri götürdü

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...