Pazartesi, Mayıs 30, 2011

Mesele porno meselesi değil, esas mesele tütün meselesi tütün tütün

 




  Şimdi çok gizemli bir tarih var, biz arkadaşlarla ona kısaca 22 ağustos diye sesleniyoruz. Mühim bir tarih. Son zamanların en ürkütücü şehir efsanesi. Dediklerine göre o günden sonra internette hiç bir şey şimdiki gibi olmayacakmış. Sokaklara yığdığımız polislerin aynından sanal ortama da yığılacak, hangi siteye varsan yüzümüze kapanacak, cibilliyetimiz ellenecek, seceremize sıçılacak, sorguya suale çekilecekmişiz.
 Pratiği nasıl olacak daha netleşmiş değil. Cümbür camia heyecanla saatlerin 22'yi gösterdiği o sürprizli anı bekliyoruz. Beklerken de benim yanlış ülkemin o kadarda güzel olmayan insanları çocukluğumuzda çok tarhana çorbası içtiğimizden olacak bu konuyu da tarhana çorbasına çevirip en düşkün olduğumuz noktaya getirip bıraktık. Uçkura. Yatıyoruz porno, kalkıyoruz porno. Gören görmeyen de 50 milyon yetişkin sabah akşam veriyor birbirine küsküye sanacak. Oysa bizde sadece enkırmenler ve siyasetçiler seks yapıyor. Halk olarak öyle şeylerle alakamız yok. Konuyu pornoya getirip kısıtladığımız içinde maalesef seks yapmayan halkın desteği alınamadı. Yürüyen binlerce insan; sübyanlar, sübyancılar, porno düşkünleri ve şahin k. dan ibaret sayıldı. Nasıl oldu lan bu?

Ben porno sevmiyorum. Karşıyım demiyorum sevmiyorum diyorum. Hemen "aha buda paketçi!" şeyi yapma. Sevmeme nedenim "ayy seksen tane zenci el kadar japon kıza neler etti neler, hii kıyamammm yavrucuğuma" anaçlığı yada "kadınların erkek fantezileri için böylesine hunharcasına meta haline getirildiği sisteme şiddetcesine vıdı vıdı..." feministliği değil. Banane lan! Ne hali varsa görsün. Ben acısam anama acırım. Kadıncağız kaç yıldır "karıı sırtıma bi hotla nolur gı" diye dolaşan 15 zenci gücündeki 70'lik bir adamla kıyasıya cebelleşmekte. Üstelik bedeve. Bu sıçan sesli ablalar hiç direniyor mu? Görür görmez yeni gelinin şeye sarılması gibi yapışıp curk curk emmeye girişiyor, bi yandan sırıtıp bi taraftanda heriflerin kokmuş soykalarına övgüler yağdırıyorlar. Sevmiyorum, çünkü izlerken tahrik olmuyorum. Açıklaması bu kadar net. İlk izlediğimde bi kıpırdanmalar, bi gıdıklanmalar oluyordu ama sonra pat diye sıradanlaştı, bir zetina dikiş makinesinin piko yapması kadar mekanik geldi. Ebemin yayık yayışını izlerken daha çok heyecanlanıyordum. Sonunda ayran oluyordu, tereyağ oluyordu hem. (gerçi sekste de bir çeşit ayran üretiliyor ha) Bir insan yayık ayranından tahrik olabilir mi? Olamaz. İşte bende olmuyorum. Yastığıma "mahmut" adını verip sabahlara kadar yatağan içinde devir daim yaptığımızda bile daha fazla zevk alıyorum. Yastık deyip geçme.Bazen ondan beklenmeyecek performanslar sergiliyor. Geçen geceki 45 dakika sürdü mesela. 

Ama napıyorum bunca sevmemezliğime hatta seksi güldürükçülü bişey bulmama rağmen bende "pornoma dokunma" diye ortalarda dolaşıyorum. "Pornolar götürsün sizi, ne anlıyonuz lan o organ cümbüşünden? Kavun yemişte ağzına gözüne sıvamış gibi dolaşan patlak suratlı karılardan? göt kafalar" da diyebilirdim. Hatta hızımı alamayıp "Hayır misyoner neyinize yetmiyo anlamıyorum ki? Sonra ordan izleyip izleyip karılarınıza, sevgililerinize cebelleş oluyorsunuz. Yok sırtıma hotla, ağzıma işe, bacağımın birini boynundan dolandırayım, sen sol kolunu bana ver ben kafamı sağ bacağının arasından geçireyim" gibi enteresan enteresan pozisyonlar istiyorsunuz! Bak benden uyarması bel fıtığı olur, disk kayması yaşar numune hastanesinde sekiz ay tepe üstü yatarsınız da bırak kamasutrayı tuvalete bile çömemezsiniz ha...diyor muyum? demiyorum. Neden demiyorum bi sor..sor bi! Sorsan geberirsin de mi?! iyi sorma zaten ben her halükarda söyleyeceğim. (halükar ne demekmiş bakayım) 

Çünkü sıradışı her zevk, inanç ve düşünce, kalan tüm olağan düşüncelerin garantisidir de ondan. Tek porno değil. Radikal dinler (evet din bile) satanizm, ateizm, militarizm, anarşizm, sanat, dövme, küfür, ıdı, vıdı yani sıradışı ve öyle yaşamayanı rahatsız eden her şey ortalama özgürlüğümüzün var olabilmesi, güvende kalabilmesi için şart. İçinde ol yada olma. Tahammül et veya etme. Özgürlük çıtasını genişleten bütün uç yaşamların varlığını kabullenmek, senin uç olmayan yaşamını devam ettirebilmen için lüzumlu. Eğer bütün bu sıradışılık katmanlarını bir bir yok edersek elimizde kala kala bizim alelade yaşamlarımız kalacak. Bir bakmışın mutfakta menemen yaparken adamın biri "menemen kusmuğu andırdığı için toplum ruh sağlığını kötü etkiliyor, son kalan 56 maddenin biricik fıkrasına göre onu da yasakladık" diye kapına dayanıvermiş. Olmaz deme olur o, ben deyince oluyor. 
Yasaklar elektirik zammı gibidir. Bir başladı mı ulaşmadığı kalem kalmaz. Yasaklanan herhangi bir şeyin faturası dönüp dolaşıp senin cebine de girer. Özgürlük ise zaferdir, özgür kalması için savaştığın herhangi bir şeyin ganimetinden sana da pay düşer. Meseleyi bu nedenle porno savunucuları ve porno karşıtları arasında geçen sürtüşme gibi algılamayıp, eylemleri hiç olmazsa kendi menfaatimiz, kendi çıkarımız, kendi menemen yapma özgürlüğümüz için savunmalıyız. Yoksa sen o 15 yaşındaki çocukların gerçekten pornoya bayıldığını mı düşünüyorsun? 

Perşembe, Mayıs 12, 2011

Şu bayan şu şekil yaşar bu bayan bu şekil

Kim sildi bu yazıyı lan?!! Geri atıyorum bir daha silmez misiniz lütfen? teşekkürleeeer





Her gün sektirmeksizin berkay adlı veletin merdiven boşluğundan gelen "giymiycem işte giymiycem işte" sesleriyle uyanıyorum. Annesi hergün aynı enerjiyle ona ne yapması gerektiğini dayatıp ilgili ve fedakar anne egosunu ferahlatıyor ve bütün apartman sakinlerinin bu düşünceli anne çırpınışlarına şahit olmasını istiyor "giyeceksin berkay giymezsen üşürsün berkay giy dedim berkay bak beni bağırttırma berkay" O sırada açılan daire kapılarından diğer berkaylar ve düşünceli anneler çıkıyor. Hepsinin yüzünde çocuklarına zorla içirttikleri inek sütü memnuniyeti olmalı. O sırada yatağımda olduğum için yüzlerindeki inek sütlü rafadan yumurtanın gururunu göremiyorum. Ama tüm kulaklarımla hissediyorum. Asansör hiç durmuyor iniyorlar çıkıyorlar iniyorlar çıkıyorlar. Bu kadar koşturmacası olan insanın arasında işsiz, güçsüz ve yatakta olmanın utancıyla bembeyaz oluyor, yeniden uykuya saklanmak için yatağa gömülüyorum. Babam erkenden okeyin taş gibi kollarına kendini atmamış olsaydı beni yatarken her gördüğünde istisnasız söylediği kakışı haykıracaktı "it ölüsü gibi yatıyo şuğa bak şuğa"

Annem durmaksızın bir yerlere su döküyor. Lavaboya, tuvalete, balkona, çaydanlığa, sardunyaya sonra yeniden lavaboya, tuvalete..Gece 3'de bir uyanıyorum annem ve su yine büyük bir aşkla şapırdıyorlar. Senelerdir böyle. "siminya kalk gayri yavrum, çay kayna kayna acıdı" diye sesleniyor. Bu cümle bazen oluyor ohh iyiki annem var bazende off yine mi aynı sabaha uyandım duygusu veriyor. Kıvır kıvır olan saçlarım gece boyunca birbirine deli gibi sarmalanmış, zeka küpü gibi çözülmeyi bekliyor. Bazı sabahlar saçlarımı beni boğazlarken yakaladığım oluyor. Toplayarak yatıp gece uyanırsam uyku sersemi halimle başımda siyah bir lağam faresi oturduğunu sanıp paniğe kapılıyorum sonra "haa saçım bu lan" diyip vurup kafayı yatıyorum. Yüzümü yıkarken asla aynaya bakmıyorum. Sanki orada göreceğim kişi dün yatarken bıraktığım kişi olmayacak sandığımdan. Bazen kaçamak bakışlar atıyorum eğer hala kendimsem cesaretim geliyor ve tamamıma bakabiliyorum. Bu ender oluyor ama. Yani cesaret. Yer sofrası hazırlıyor annem. Komşular aldı diye masa aldırmıştı ablam. O gün bu gündür üzerinde çirkin bir vazo, içinde tozlanmış yapma çiçeklerle büyük yer işgal ediyor. Sadece yabancılara gösterdiğimiz  maskelerimizden biri olarak, o yabancıların geleceği günü bekliyor.
Sofrada garip bir kahvaltı düzeni. Asla birbirinin aynı olmayan ecüş bücüş kaplarda içine ekmek kırıntıları dökülmüş, sıvıları kenarlara bulaşmış zeytin, şeker ve reçeller. Koparılarak bölünmüş ekmekler. Tüm tüm konmuş sebzeler. Eksik olan çok şeyler. Bir ara televizyon dizilerindeki gibi olalım deyip kahvaltı seti almıştık üç gün sürdüremedik, çok yorulduk. Ablam evlendiği yıl ayrı kaplarda yemek yemeyi öğrenip bize öğretmeye çalışmıştı. Hepimize ayrı ayrı kaselere çorba bölmüştü. Biz sülalenin atalarından beri tüm yemekleri tek kaplara dolduruyor hepsini birden ortaya koyup çala kaşık yiyorduk. Hayır elimizle yemedik! Yedik mi lan yoksa? Banak (ekmeği kaşık gibi kullanıp yemek) diye bir gerçek var ama. Babam bu ayrı kase olayına üç beş kaşık sonunda tahammül edemedi ve "eğ iyisi depeye dikmek" deyip kasesini aldığı gibi tepesine dikti. Bıyığından damlayan tel şehriye çorbasını elinin tersiyle silip, hepimize dövecek gibi baktı. Korkup bir daha böyle alengirli adetleri sofraya getirmedik. Şimdi ayrı tabaklarda yemeye alıştıysak bile annem hala yıkadığı maydonozu makarna süzgeciyle sofraya taşımayı daha samimi buluyor. Bulgur pilavını kuru yufka ekmeği üstüne döküp yeme seromonimizi hiç anlatmayım artık. Bırak şuraya anlatmayı aynı sokakta oturduğumuz insanlardan bile sakladığımız bir yemek fetişimiz o. Ayıbımız.

Dışarı çıkıyorum, bazen bir iş bulurum umuduyla oluyor bu, bazende aylaklık. Hayatta hiç bir amacı olmayan insanların kendini ölüme daha hazır hissettiğini söylemişti bir bilen adam. Yaşamaya hazır hissetmediğime göre ölüme hazırımdır diye yokluyorum kendimi. Ama yok, ölmek falan istemiyorum. Belki bir amaç bulurum diye bütün çabam. Buna başka dilde umut deniyor. Kirli kirli kediler görüyorum, mutlaka onlara taş atan çocuklar ve tiksinerek bakan birileri. Kirli olunca sevenin pek olmuyor.
Devamlı muhabbet ettiğim bir adam var. Daha önce okul müdürüydü şimdi ise eski kitaplar satıyor. Benim liseyi dışardan bitirmeme vesile olan adam o. Okuldan alındığım yıllarda mahallenin tek gazete aboneliği olan insan oydu. Annesiyle birlikte yaşadığı evin kömürlüğüne gizlice girip, üstüne farelerin sıçıp kömür karalarının yağdığı gazeteleri kucaklar ve tüyerdim. Yani çalardım işte anla sen. Aylar önce almanya hayvanat bahcesinde doğmuş panda yavrusunun haberini yeniymiş gibi bahcedeki mısır dallarının arasında okurdum. Mısırlar uzun olduğundan saklanmak isteyenler için idealdir. Saatlerce orda otursan kimse farkına varmaz. Hatta sevgilini götürüp bebek bile peydahlayabilirsin. Hayır peydahlamadım! Peydah ne garip kelime. Üst üste peydah peydah peydah peydah peydah peydah deyince anlamsızlaşıyor. Black eyed peas şarkısı gibi oluyor.

Yaşlı adam beni görünce karate kid'in ustası miyagi'ye dönüşüyor. Verdiği nasihatleri, entellektüel boyutundan dolayı pek anlamıyorum "cilal parlat cilala parlat cilala parlat" diyor işte kısaca. Miyagi ustanın evini boyamakla şampiyon olan karate kid'den bu yana, dağılmış kitapları düzleye düzleye profösör olacağıma dair bir umut taşıyorum. Bazen bana bir kitap veriyor. En son verdiği kitap muhtarların bilmesi gereken ikametgah, ilmuhaber gibi şeylere açıklık getiren bir kitaptı. Hiç işe yarar bir kitap verdiğini görmedim, pinti. Zaten tek bir gün giyilecek kıyafete o kadar para verilir mi yahu, diye düşündüğü için hiç evlenmemiş.
Yolda eskiden beni görsün, bana baksın diye dükkanının önünden defalarca geçtiğim çocukluk aşkımı görüyorum. Çok sık görüyorum hemde. Ablamdan hoşlandığını öğrendiğim dakka gözüme ornitorenk hayvanı gibi göründü, daha ornitorenk diye bir hayvan var mı onu bile bilmiyordum. Düşün. Birini severken onun hangi hayvana benzediğini anlamıyorsun. Sevgi biter bitmez doğada bolcana bulunan hayvanlardan biriyle seviştiğini fark ediyorsun. Kim seviştiye gitmişin. Aşkın gözü kördür demek isterdim ama kendime karşı o kadar nazik değilim. Gönül düşmüş boka oda mis gibi koka bile kendime edebileceğim en iyi hakaret değil. Zaman zaman bir şey diyecek gibi bakıyor, o öyle ağzında birikmiş binlerce baklayla patlayacakmış gibi bakarken aklımdan geçen hareketler oluyor, hiç birini yapmadan önünden geçip gidiyorum. Durup dururken adamın birine başparmaklı, dilli, kollu birşeyler gösterip nanik yapana deli derler.

Bazen böyle yapayalnız "aa bak burada fön daha ucuzmuş, oha şurdaki bina nereye gitmiş! kız şeyinde çıban çıkmış gibi yürüyor de mi?" diye yanımda biri varmış gibi konuştuğum halime bakıp kendim için ağlamam geliyor. Dudaklarımı yavaştan titretmeye başlamışken halimi fark edip indiriyorum şakağına sümsüğü. Salak salak işlere gerek yok. Domates mi alıyon biber mi ne alıyon ne alıyosan alda eve git, menemen mi yapıyon ne yapıyon yap bişeyler otur götünün üstüne, durup durup halleniyon gebeş! Tamam işler yolunda gitmiyor, tamam meydanlara heykelin dikilmeyecek, evet biliyorum peru'ya asla gidemeyeceksin ama bu sadece sana özel bir kader değil. Senin gibi en az 4 milyar insan daha peru'ya gidemeyecek. Adamların memleketini talan ederler allah etmeye. Hem bu kadar insanın heykelinin meydanlara dikildiği nerde görülmüş? Adım atacak yer kalmaz salak!...Yürü eve yürü

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...