Ablam kırıcı, agresif ve patavatsız olmasıyla beraber şaşılacak derecede de duygusaldır. Bütün parasını dilencilere verip eve yürüyerek döndüğü olmuştur. Elindeki dürümü olduğu gibi yolda gördüğü fakire verip de yanındakinin kendini kalpsiz hissetmesine sebep olan o duyarlı şebeklerden. İlk küfrümü ondan öğrendim. Ruju nasıl süreceğimi, babam üstüme yürüyünce kollarını bileklerinden tutmam gerektiğini ve yere çöp atmamayı. Ablamla hayatımız boyunca sürtüştük, saçlarımız birbirimizin elinde kaldı ama çaktırmadan da ondan bir şeyler öğrendim. Saç daha gür nasıl yolunuru bile. Bu günlerde de bana öğrettiği şey yardımseverlik.
Suriyeli mülteciler ülkemize sığındığından beri herkes kendi penceresinin aralığından baktı bu insanlara. Maalesef çoğunluğumuz, ülkelerinde kalsalardı kah ali kıran, kah baş kesenler tarafından öldürüleceği kesin olan bu garipleri dışlamayı tercih etti. Onlara göre engellisiyle, yaşlısıyla, hastasıyla, kundaktaki bebeğiyle kalıp ne biliyim IŞİD'le falan savaşmaları lazımdı. Kelle kesen caniler ordusuna direnmeyen 5 yaşındaki çocuktan nefret ediyorduk. Ezberlenmiş ilkokul argümanlarımızı yine savurduk. Biz ki kurtuluş savaşında hiç bir yere kaçmamış ülkemizi ne biçim de savunmuştuk, kalıp ölmek kaçmaktan daha errrkekçeydi, hatunlarımız sırtında cepheye mermi taşımıştı heyt heyt heyt! Ortadoğu uzmanlarıyla, stratejik dehalarla dolu Facebook'larda, sözlüklerde "SURİYELİLER DEFOLSUN" isimli onlarca sayfada yüzlerce ırkçı yorum okudum. Erkeklerimize göre korkak, kadınlarımıza göre iyrenç kokuyorlardı. Kocalarını ellerinden alacaklardı, üstelik Suriyeli erkekler yiyyycak gibi bakıyorlardı. Kadınları valse davet eden centilmen Türk erkeğine alışmış nazenin kadınımız haklı olarak Suriye'nin kenafir gözlü adamlarından çekiniyordu. Kamplarından kim çıkarıyordu bunları ayol?
Tıkıldıkları mülteci kümeslerine dayanamayıp şehirlere dağılıp; ev, iş ve ekmek arayan insanların çaresizliğini anlamadığımız gibi suistimal de ettik. Haftalığı 20 liraya it gibi çalıştırıp parasını dahi vermeyip dilenmeye mahkum ettik ama dilendikleri için daha çok nefret ettik. Dilenmeyip kendi işini kuranların dükkanlarını taşladık. Orospularımız bile vizitesi 20 lira olan Suriyeli fahişelere "piyasayı aşağıya çekiyorlar" diye saldırdı. El kadar kız çocuklarını Türk erkeklerine eş, Türk kadınlarına kuma olarak vermek zorunda kaldılar. Bu çaresizliği basınımız Suriyeli kadınların yuva yıkıcı aşüfteliği olarak üç noktalı imalarla yazdı. Ev vermedik, iş vermedik, aş vermedik düştükleri çaresizlikten suça yöneldiler ve lafı yapıştırdık "GÖRDÜN MÜ BAK BİZ HAKLI ÇIKTIK"
İnsanlar hep haklı olduklarını iddia ederken kendilerinden tiksinmeliler. Bir insan her zaman haklı olamaz, bazen yanılır, bencilce düşünür, o kadarını hesap edememiştir, empati yapmak aklına gelmemiştir. Suriyeliler konusunda bu kadar öfkeyle köpüren "gel de Gaziantep'de söyle bunları :D" yazan insanların hesap etmediği şey bir gün savaş çıkar ve mülteciliğe sürüklenirsek bizi hangi ülke kabul eder? Bizi, yani şu Dünya'nın en belalı halklarından olan, başka düşüncelere, ırklara, farklılıklara tahammülsüz, noel baba bıçaklayan, barış gelini öldüren sapık manyakları. "Savaş çıkarsa gitmek biz çümkü türk gibin güçlü" diyenlerin savaşın daha ilk günlerinde Yunanistan'a yüzeceğini görür gibiyim. Kurtuluş savaşı zamanları ve o insanlar yok artık. Can tatlı, kuşlar uçuyor.
Ablam bu mültecilere ölüüüm! hengamesinde çok şükür ki empati yapabilenlerden yana oldu. Tuzluçayır-Kızılay otobüsünde karşılaştığı 4 çocuklu Suriyeli kadına yapılan muamele onun kendini Suriyelilere adamasına yol açtı. Üst dudağı kopuk, soğuğa rağmen ayağında parmak arası terlik bulunan mülteci kadın otobüse binince insanlarda hafiften bir uğuldama olmuş. Buraya kadar geldiler uğuldaması o. Gelemeyecek ne varsa. Sanki bana jupiter de uzay gemisi lazım gelmek için. Çocuklardan 3 yaşlarında olan otobüse biner binmez yere kapaklanmış ama kimse düşen şeyin ne olduğunu görmek için bile dönüp bakmamış. Ablam arka taraflardan gelip çocuğu yerden alırken bir kadının "çocuk bana değme dedim! çocuk sana diyorum!!" sesini duymuş. Çocukları montlu kendisi paltolu bir kadın Suriyeli çocukları ayağıyla iteliyormuş. O anda ablamın şarteller atmış işte. Ne oldu bilmiyorum kendimi paltolu kadının boğazını sıkarken buldum diye anlattı. Suriyeli aileyi ve ablamı yaka paça otobüsten indirmişler. Ablam aileyi bizim eve getirip karınlarını doyurmuş. Mahalleden üst baş toplayıp yatacak yer ayarladıktan sonra ağlaya uğuna, burnunu çeke çeke beni aradı ve bir derneğe üye olup mültecilere yardım edeceğini söyledi. Hayatımda ilk defa ablamın sonuna kadar arkasında oldum. Genelde arkasından ABV gerizekalı kemçük falan derdim. Meğer işin en kolay kısmı bu kararı verebilmekmiş. Bir kere ülkede mültecilere yardım eden dernek yok gibi bir şey. Yardım dernekleri Afrika'ya su kuyusu, kızılderililere toki, Myanmar'a kurban eti, Gazze'ye 4444 tefriciye yolluyor ama mültecilere değinmiyor bile. Sanırım onlar da mültecilerden pek hoşlanmıyor. Bir kaç dernek yardım edecek gibi olur gibi olmuş ama dikkatli bakınca el kaide, hizbullah, ışid gibi bağlantıları var. Buralara üye olanın domuz bağıyla ölü bulunması olası (canım konca kuriş)
Ablam bir yandan yorgan, battaniye, kıyafet, erzak ve odun toplarken bir taraftan da bunları ulaştırabileceği ihtiyaç sahiplerini aramaya koyuldu. İlk iş olarak belediyeye gidip yardım için yardıma ihtiyacı olduğunu belirtmiş. Belediyenin tek söylediği "kömür verdik biz hep" Facebook hesabından yardım çağrısı yapmış ama yorumların yüzde 90'ı TAYYİP BAKSIN ve BİZİM KENDİ YOKSULUMUZ DURURKEN" Kendi yoksulumuz var diyenler de sanırsın kendi yoksuluna yardım eden tipler. Bir tanesinin yaşlı babası bakımsızlıktan evinde ölü bulundu. Ablam yollarda tanımadığı insanlara mültecilere yardım etmek istediğini ama onlara ulaşamadığını söylerken bir minibüs şoförü ablamı alıp Ankara'nın dışında elektriğin daha gitmediği mahallelere götürüp bırakmış. Kimseleri bulamayınca tanımadığı bir adamın arabasıyla geri dönmüş. Yardım edeceğim derken sikmeseler bari diye anlattı. Acı acı güldük buna. Çaresiz kalınca Facebook'da bulduğu rastgele bir derneğe üye oldu. Dernek bir hafta sonra ablamı ve diğer gönüllüleri bu ailelerin yaşadığı barakalara harabelere götürmüş. Delikleri poşetlerle tıkanmış kömürlükleri on kişilik ailelere 500 liraya kiraya vermişler. Dükkan depoları, merdiven altları, krişler, köşeler her yer bu garip insanlara ödeyemeyecekleri veya ödemek için çok acılar çekecekleri belli fiyatlarla kiralanmış. 8 çocuğu olan hafsa, ablama sarılıp hüngür hüngür ağlayarak kızkardeşlerinin ışid tarafından kaçırıldığını, sigara içen erkek kardeşinin kellesinin kesildiğini anlatmış. Kızları götürüp günlerce tecavüz ediyor daha sonra da tarumar edilmiş bedenlerini evlerinin önünde arabadan fırlatıyorlarmış. Kadınların meme uçlarını dişleriyle koparmışlar. Hafsa bu ülkeden ve insanlarından çok korktuğunu, orada kalıp ölmenin şimdi daha iyi bile geldiğini söylemiş. Bizi böyle bilmiyorlarmış. Büyük hayalkırıklığı yaşatmışız bu insanlara. Çok yaşlı bir adam orada tüccar olduğunu, çok güzel bahçeli bir evde oturduğunu anlatmış. Buraya gelince iş kurmak istemiş. Cebindeki son parasıyla süs eşyaları alıp işportada satmaya çalışmasının ikinci günü zabıta tezgahını devirip bütün mallarını kırmış. "Ömrüm boyunca pek ağlamamıştım, savaşta ağlamamıştım, sınırdan buraya gelene kadar ağlamamıştım o gün kahrımdan çocuklar gibi ağladım. ben dilenemem ben iş bilmez değilim, buraya gitmek için geldim vakti gelince vatanıma döneceğim" demiş. Ablam her hikayede biraz daha yıkılıyor. Psikolojisi hastaneye yatırılacak kadar bitik. Bu insanların içinde, aralarında gezip hikayelerine ve hep bir köşede yaşattıkları geri dönme umutlarına şahit oluyor. Çaresizlik türkçe bilmeyen bu insanlara dertlerini anlatabilme lisanı öğretmiş.
Ben yoğun çalıştığım için ablama ancak ayni yardım yapabiliyorum. Bazen dükkana gelen Suriyeliler'e patrona çaktırmadan bir şeyler verdiğim oluyor. Bu konuda günahım neyse başımla beraber. Patronum hanfendi giyilmiş kıyafetlerini temizleyip dükkanda satacak kadar pinti biri ve o da diğerleri gibi mültecilerin bu ülkenin başına bela olduğuna inanıyor. Ha o konuda haksız değiliz. Bu hakaretlere, aşağılamalara, tacize, tecavüze, alınıp satılmaya maruz kalan insanların ve özellikle şimdi ufak olan o çocukların bir gün bizden fena intikam alma ihtimalleri var. Eğer ben ölümden kaçıp bir ülkeye sığınır ve orada ölüme rahmet okutacak davranışlara maruz kalırsam onların ülkesini bir baştan bir başa yakmazsam siminya değilim. Bunu şimdiden yazayım da yarın iç savaş çıktığında bir dakka bile düşünmeden basıp gideceğim Bulgaristan'da ayağını denk alsın herkes.
edit: muhteşem grup madrugada'nın solisti sivert hoyem mülteciler için yapmış bu şarkıyı. aşığım sesine
Zamanı geldiğinde, tek başıma gidiyorum
Beni bekleyen kimse olmadı
Sadece güneş, kendi zayıf gölgem
Ve ağaçlar arasında esen rüzgar
*****
Evim, kayıp ufukların çok ötesinde.
Bir daha asla göremeyeceğim evim
Yolun esiri olacağım için.
Ve beni özgür bırakacak bir anahtarım yok.
*****
En alçakgönüllü halimle dizlerimin üstüne çöktüm
Bana yardım etmen içi yalvarıyorum sana, lütfen
Yolların esiri olduğum için.
Ve anahtarım yok, beni özgür bırakacak bir anahtarım yok.
cansin..ablan da oyle
YanıtlaSilatalet
Maalesef kendine her türlü güzel sıfatı yakıştırıp, yapıştırıp ve öyle olduğumuzu sanıp aslında hiçbirisi olmadığımız bir ülkeyiz. Hoşgörülü, misafirperver, komşusu açken tok yatmayan, çalışkan, zeki, ahlaklı, saygılı...
YanıtlaSilHep söylüyorum, göçenler eğer batıdan göçmüş olsalardı tavır eminim bambaşka olacaktı.. Çok üzülüyorum.. başkalarının yerine yerin dibine girmek nasıl bişeyse onu yaşıyorum. Lafa geldiğinde herkes iyi insan anasını satayım..
YanıtlaSilsana bu yazında katılmıyorum siminya. evet mağdur olanlar da var ama sayıca o kadar azlar ve kötü olan kısım o kadar çok ki, acıyamıyorum. içimden gelmiyor. evet kendi fakirimiz, muhtacımız daha fazla ve ben onlara yardım etmeyi tercih ediyorum. eğer bizim başımıza da böyle bir olay gelirse hangi ülke kucak açar merak ediyorum. adam seçerler, işlerine yarayanı alırlar. bizim gibi aksan da boksan da gel demezler.
YanıtlaSilkimse için yaşadığı yeri, topraklarını, dostlarını bırakıp beş parasız bir ülkeye sefalet içinde sığınmak kolay değildir, bıçak kemiğe dayanmadan olmaz. ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen insanlar olduklarını unutuyoruz. yolun kenarında sesini çıkarmadan dilenenlere bile tiksinerek bakıyor millet. hiçbir şeyin teminatı sağlanmadan hayvan sürüsü gibi davranılarak bu şekilde yaşamaya mahkum bırakılmayı kim ister yoksa.
YanıtlaSilAblanı tebrik ediyor sarılıyorum. (sanal nasıl sarılabilirse insan işte o kadar) Abud var benim de Suriyeli küçük dostum. Ailesine ekmek götürme görevi verilmiş. Küçücük daha ve halleri içler acısı :(
YanıtlaSilTürk halkının yaşadığı yoksulluktan savaş mağduru kimse sorumlu değildir. Kaz kafalılar umarım bunu anlar bir gün. Masa başında anlaşmalara imza atmakla bitmiyor iş. Ardında durmak gerekiyor. Boğazıma düğümleniyor onların yaşadıklarına tanık olmak. İnsanlığımdan utanıyorum. Şahsi çabalar ne derece yeterli bilemiyorum ama görmezden geleceğim zaman insanlığımı da kaybedeceğim biliyorum.
Sınavsız üniversiteye giriyorlarmış mış mış. Yahu zaten her ülkenin zengini gelip giriyordu. O sokaktaki gördüğümüz insanlar değil sınavsız giren. Hem sen paran olunca gidip amerikalarda okumayıbiliyon!
Off can sıkıcı
İyi ki sizler gibi düşünen insanlar var.
YanıtlaSilBaştan beri gelmelerine laf edenlerdenim. "Zaten götümüzden korkar olduk İstanbul'da, bir de bunlar kesecek bizi" diye. Anlatacağım şey çok ayıp ama bir gün kebapçıda yemek yerken 65 yaşlarında bir adam geldi. Gözler çökmüş, perişan halde. Kalbur üstü bir kebapçıydı, haliyle hepimiz rahatsız olduk. Çünkü yediğimiz yemek midemize değil, vicdanımıza oturdu. En azından benim. Garson adamı iterek uzaklaştırırken ne ara fırladım ne ara kolundan tutup masaya oturttum bilmiyorum. Bir kelime Türkçe bilmiyordu, el işaretleri ile konuşarak yemeğimizi yedik. Kılığa, kıyafete göre adam belirleyen toplumumuzda "takım elbisemden" kaynaklı kimse de bir şey demedi. Kalktık, cebimdeki parayı cebine koymaya çalıştım, öyle ya; akşam yatağımda rahat uyuyup "iyi bir insanım" demem için şarttı, Allah'a inanmasam ne olmuş? Ya varsa? cennete yazılacak bonustu bu. Almadı parayı, elimi sıktı, yoluna gitti.
YanıtlaSilFark ettim ki "ya varsa" iki yüzlüğününü taşıyorum onlara karşı. Sanki sıcak evlerinden kalktılar da, hadi şirinevler'de parkta yatalım dediler. Sanki şimdi 38 yaşındayım da, 60 yaşımda tek kelimesini bilmediğim ülke'de sokakta olmayacağımın garantisi var.
Biz okumuş cahiller en pis grubuz. Öfkemizin bile neye olduğu belli değil. Kendimizi eleştirmekten başka bir bok yapamıyoruz, sonra da “tepede ki ruh hastası niye tepede” diyoruz. Hayatımda kömürle ısınan bir evde yaşamadığım için çok kolay bana “bir torba kömüre oy satıyorlar” demek. Ben senin de yazında belirttiğin gibi kendi yoksulumu anlamamışken, hayat benim penceremden ibaret sanarken -ki bence esas düşmanlığım kendimeyken-, o öfkeyi onlara yansıtmak daha kolay geliyor.
Sanki burun buruna yaşıyorum (ki yaşasam ne olacak), sanki işimi elimden aldılar, sanki memleket gül bahçesiydi de onlar bozdu. Geçen film izlediğim bir sitede 58 tane yorum okudum. Filmin bir sahnesi bizi “Avrupalılara kötü tanıtıyormuş”. Toplumsal kompleksimiz ne tatlı değil mi? O kadar mükemmeliz ki kendi içimizde tek derdimiz kötü tanıtılmak. Çocuk pornosu aramada Dünya lideri biz değiliz, bu ülke’de her gün bir kadın öldürülmüyor, sırasıyla turiste, ördeğe, bebeğe ve hatta damacanaya tecavüz eden, hırsızı “delikanlılık” kisfesiyle baş üstünde tutan, her türlü ahlaksızlığında mensup olduğu “din” e yapışan bizler değiliz. Ağzımızda “İslam hoş görü dini” sakızı, komşumuza tahammül edemeyen, karısıyla ilgili fantezileri olan bizler değiliz.
Hiç olmazsa öfkemi doğru yönlendirebildiğime inanıyorum. Oy verebildikleri için onlara değil, oy verdiklerine kızarak devam edeceğim. Sanki Suriye’liler oy vermese adam seçilemeyecekmiş gibi davranıp “ay inanmıyorum yeaaaa” diye cümleler kurmayacağım.
Not 1: “onun için fark etti” diyen saçma salak deniz yıldızı hikayesi değil de, bi yarım ekmek peynir yapıp aç olduğunu düşündüğünüz insana vermek zor değil, giymediğin kıyafetleri güzelce yıkayıp muhtarlığına bırakmakta zor değil. Hiç bi bok yapamıyorum diyorsan; bir yoğurt kabı yıka içine akşam tabaklarda kalan yemekleri koy onu da sokakta her hangi bir ağacın altına bırak. Kedi, köpek, kuş birinin karnını doyurursun.
Not 2: Konca Kuriş canım benim.
Ablan hala yardım edecek suriyeli birilerine ulaşabiliyormu ? Son durum ne, biraz bilgi verebilirmisin ?
YanıtlaSilharika bi yazı olmuş eline sağlık. ironik olduğu kadar trajikomik. bu ülkenin genleriyle oynandı sanki.. böyle olmamalıydık.
YanıtlaSilAblam tam gaz devam ediyor. Dün İstanbul'a gitti ve sanırım pazar günü Fatih semtindeki mültecilere yardım dağıtacaklar. 1 kamyon odun buldu bir yerden onu ulaştırmak için nakliyeci bulması haftalar aldı. Kimse yardım maksatlı kontağı çevirmiyor, yardımı ulaştırmak için yardım malzemesi ederince para istiyorlar. Oysa ablamın o kadar parası olsa sobalı evde oturan kötürüm anne babamıza hastabakıcı tutardı. Yada esnaftan marangozlardan hurdacılardan kasa, talaş vs. bulmak için semt semt dolaşacağına parasını verir tomruk alırdı. Hava çok soğuk ve biz sıcak evlerde bile kapının altından gelen soğuktan hastalanıyoruz. Şimdi kim bilir hangi kömürlüklerde damlarda çocuklar zatürre oluyor. Acımasız olmak kolay ve işimize geliyor. Çünkü acırsak yardım etmemiz gerekecek ve yardım etmek de maddi ve fiziki emek istiyor, bu zahmete girmek istemeyenler vicdanlarındaki sesi bahanelerle çürütmekte hiç bir şeyde olmadıkları kadar ustalar. "tayyip baksın" diyerek sorumluluk duygusundan, insani dürtülerden kurtulunuyorsa ne ala. diyecek söz yok.
YanıtlaSilbu arada hepinize iyi niyetleriniz için teşekkürler
kesinlikle katılıyorum. hep bu suriyeliler yüzünden lafını duyunca çıldıracak gibi oluyorum. sanki adamlar uzaylı. sanki türkiyedeki bütün insanlar melek onlar cani.
YanıtlaSilİstanbul çağlayan adliyesine giderken boğazım düğümleniyor her seferinde buz gibi hava biz çocuklarımızı kapı eşiğine çıkarmaktan korkarken kadınlar kucaklarında belki bir yaşında bile olmayan çocuklarıylayla yağmurda buz gibi havada dileniyorlar kapımızın eşiğine kadar gelmiş sefaleti ihtiyac sahiplerine bir tekmede biz vuruyoruz.
YanıtlaSil