Amaann iyiki bir rezillik yaptım dedim kuyruğuma teneke bağladı kimisileri. Bi müsade et bazen çamura batayım lütfen ama rica minnet. Sanki sen balsın, sanki yunmuş yıkanmışsın! (hem suçluyum hemde dikbaş, bak bak)
Olabilir ya işte yaptık bir kepazelik, az bişeydi ama yassı kurbaaya döndüm. Kalbimin ritmi bozuldu, bir kaç gündür acele acele nefes alıp, nefes veriyorum, bi ıkınmam eksik. Neyse ya bişey olmaz arada bir arıza yapmam lazımki çatlamanın ne olduğunu anlasın saksı.
İnsan böyle utanınca; utanmış, utandırılmış, utangaç insanların varlığına ihtiyaç duyuyor. İnşallah benim gibilerden bol bol vardır diye fellik fellik kırmızı benizli insan aradım. Bir kaç yerde Deniz Seki fanlarıyla muhabbet edip mapushane utançlarını paylaştım. Sonra bir yerde de Yıldız Tilbe fanlarıyla dertleştik. Koltuk altını ortalık yerde cart cart cart traş edişinden duydukları utancı konuştuk. Hohoytt bu ara etraf hata yapan, boka batan, anası ağlayan kaynıyor, bi sevindim sorma gitsin aferim aferim o ortamları sevdim, akalımm.
Hata yapmak ne güzel, ne güzel, ne güzel herkese kutlu olsun.
Annemle dövüşmeye başladığımızda şey der.
-mayan bozuk nolcak
Babam kehribar sarısı dişlerini kurcalarken kürdanı çıkarıp, kafayı yana büküp lafı yapıştırır.
-asıl sütü eşki, mılcık mılcık
Hayatım boyunca bir mayadır süttür muhabbeti gitti. Hangisi bozuktu? Kiminki defoluydu? tartışmaları hiç açıklığa kavuşamadı. Kara kutuyu incelemek lazım. Bana kalırsa taptaze de olsalar bu ikisinin ürettiğinden hayır gelmez.
Önceleri, mecazın ne olduğunu bilmediğim zamanlarda bu cümlelerden dolayı inek sütünden yapıldığıma inanırdım. Süt mamulleri; peynir, yoğurt, toz şeker ve bebek. Annem maya diye çenesiyle babamı gösterdiği için maya babamın cebindeydi. Babamda suçu, süte attığına göre bu durumda süt ve inekle annemin bağlantısı olmalı. İşte bizi oluşturmak için bizimkiler süt ile mayayı birleştirmişler biz olmuşuz da ikisinden biri bozuk, o kesin, süt götürmez. İllaki birisi bayat malzeme kullandıysa da bu annem olamaz, annemden biliyorum.
Annem; söz dinleyen, herkesten çekinen, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili, sadece kurufasulye pişirebilen, erkeklerden korkan, dünyanın yarısını anlamayan, öteki yarısını anlamaya çalışan masum bir insan evladı. Hiç sanmam ki sütü bozuk olsun.
Babam; aksi, utanmaz, saygısız, kadınları yönetmek isteyen (üretilen ilk ibrahim tatlıses sürümü, model: 1938-KR) dünyanın düz bir tepsi olduğunda inat eden, herşeyi bildiğini sanan ama daha uzaya gidildiğinden habersiz, sorumsuz, hatalı, paçoz bi adam.
Ya ben?!
Söz dinlemek mi? Bağlasalar durmam, dilim dilim etseler dediğim dedik.
Çekinmek mi? 32 dişimi çenemle birlikte söküp götürseler çekimser kalmam.
Erkeklerden korkmak mı? Aralarına girer, sırlarını öğrenir, onlara iş öğretir, kendilerini beceriksiz hissettiririm. Bildikleri ne varsa hepsini hatmettim; tamirmiş, bilgisayarmış, zaaflarmış (bi futbol olayını kavrayamadım, kavramadan ölürsem mezar taşım top olsun)
Biri diğerine birşey öğretecekse o ben olmalıyım, karşımda ki erkek aptal olup kalmalı. Bir şekilde onların karşısında üstün olmam lazım, "nayaklarıma kapanacaksın köle" zihniyeti (hiç sevmem ama tek çare)
İşte bu; hata yapıp durma, aksi,utanmaz, karşı cinsi ezme huylarıma bakınca yüklü miktarımın babama benzediğini anlıyorum. Bu durumda ne oluyor? maya küflü oluyor, benim mayam bozuk oluyor. Sevmedim bu sonucu be ne işime yaradı şimdi? yani ne oldu ne geçti elime'!'^+%&?
Cuma, Şubat 27, 2009
Çarşamba, Şubat 25, 2009
Utanıyorum
Şu anda varya yerin dibine girmiş durumdayım. Çok utanç verici birşey yaşadım ve kafamı duvarlara vuruyorum allah benim belamı versin. Kırk yıl düşünsem böyle bir gerizekalılık yapacağım aklıma gelmezdi, kendimi hiç böyle avanak bilmezdim. Ben hayvanım, pençeleri bilenmeden yeryüzüne salınmış bir ayıyım, pisliğim, dunkofum, üstüme asit dökülmeli, kafam lağama sokulmalı, koynuma hamam böceği atsalar ne iyi olur, ben nasıl adam olacağım!!!!
Hemen ülkeyi terkedeceğim, yusuf abim bana pasaport çıkartacak, birde sahte kimlik bulayım adımı döndü yada güllü yapayım. Sim kartımı akşam yiyim, saçımı mor yapayım, gözümü kökünden çıkarıp turuncu lens takayım, burnumada duvar çivisi çakayım. Derhal kimsenin beni tanımayacağı, karanlık, izbe bir yerde çalışmaya başlamalıyım.
duyuru:
çalışılacak kömür madeni aranıyor, mümkün olduğunca derinlerdeki kömür yataklarında gözü kapalı çalışırım, ekmek arası domates verin tüm gün tam randıman alırsınız, arada gelip sırtıma depik indirin sizi daha çok severim, lütfen beni madende işe alın!
Çok utanıyorum gudbettin, ben nerelere gideyim? Daha öncede böyle bir hata yaptım ve tövbeler ettim bir daha böyle adilik yapmayacağım diye, ders almamışım. Hem o kadar korkak davranıyorum aman işte beni görürseler topuğuma sıkarlar, yaman yakalanırsam kızılırmakta boğarlar, kellemi altın tepside babama sunarlar, yörelerimiz, türkülerimiz dıdıdıt dıdıdıdıdıt yürrü devee! törelerin törelerin öpsün seni ebelerin!
Kendimi yabancı gelin evindeki lorraine'nin çıplak şekilde uzandığı kanepe gibi hissediyorum.Kendimi yaprak dökümündeki leylanın 4 ay üstünden çıkarmadığı pembe palto gibi hissediyorum. Kendimi az sonra üzerinde soslu tavuk kanadı pişirilecek mangal gibi hissediyorum.
Buyur! macera istiyordun al sana macera! Şimdi kıvran dur. Bişey sorma ya bişey sorma şimdi gidip evdeki tüm patatesleri soyacağım.
ya bu yazıyı iyi gelsin diye yazdım ama iyi gelmedi, yazmak iyi gelir demişti doktorum?! biraz dursun dahada iyi gelmezse sileyim bunu
Hemen ülkeyi terkedeceğim, yusuf abim bana pasaport çıkartacak, birde sahte kimlik bulayım adımı döndü yada güllü yapayım. Sim kartımı akşam yiyim, saçımı mor yapayım, gözümü kökünden çıkarıp turuncu lens takayım, burnumada duvar çivisi çakayım. Derhal kimsenin beni tanımayacağı, karanlık, izbe bir yerde çalışmaya başlamalıyım.
duyuru:
çalışılacak kömür madeni aranıyor, mümkün olduğunca derinlerdeki kömür yataklarında gözü kapalı çalışırım, ekmek arası domates verin tüm gün tam randıman alırsınız, arada gelip sırtıma depik indirin sizi daha çok severim, lütfen beni madende işe alın!
Çok utanıyorum gudbettin, ben nerelere gideyim? Daha öncede böyle bir hata yaptım ve tövbeler ettim bir daha böyle adilik yapmayacağım diye, ders almamışım. Hem o kadar korkak davranıyorum aman işte beni görürseler topuğuma sıkarlar, yaman yakalanırsam kızılırmakta boğarlar, kellemi altın tepside babama sunarlar, yörelerimiz, türkülerimiz dıdıdıt dıdıdıdıdıt yürrü devee! törelerin törelerin öpsün seni ebelerin!
Kendimi yabancı gelin evindeki lorraine'nin çıplak şekilde uzandığı kanepe gibi hissediyorum.Kendimi yaprak dökümündeki leylanın 4 ay üstünden çıkarmadığı pembe palto gibi hissediyorum. Kendimi az sonra üzerinde soslu tavuk kanadı pişirilecek mangal gibi hissediyorum.
Buyur! macera istiyordun al sana macera! Şimdi kıvran dur. Bişey sorma ya bişey sorma şimdi gidip evdeki tüm patatesleri soyacağım.
ya bu yazıyı iyi gelsin diye yazdım ama iyi gelmedi, yazmak iyi gelir demişti doktorum?! biraz dursun dahada iyi gelmezse sileyim bunu
Pazar, Şubat 22, 2009
Kankanın cinsiyeti olur mu?
Bir yazar için göthe ne kadar olmayacak bir isimse, en yakın arkadaş içinde "kanka" lakabı o kadar kötü bir isim, tabire bak bak ganga gangağ. Bu uyduruk adı kim bulduysa inşallah henibıl lekter'in kankası olur. Neyse el mahkum kullanıciiz.
Benimde bir tane kankam var hemide erkek olanından, tam takım. Buraya gelirken yanımda getirdim, yani bloğuma. 4 yıldır nereye gittiysem oraya götürüyorum. Ben kaçtım o kovaladı, o kaçtı ben kovaladım. Bazen ondan kurtulmak istedim ama sonra gidip benden kurtulmak istiyorsun diye onu suçlayıp, ağladım. Bazende farkettim ki o benden kurtulmak istiyor " görüşmeyelim artık bıktım kaprislerinden" diye birşeyler geveliyor yine ağladım, yine ben kazandım. Ağlayarak kazandığım müsabakaların sayısı sayılmaz.
Öteki cinsten kanka yapmak riziko. İş eninde sonunda cinsel çağrışıma gelebilir, gelmekle kalmaz çağrı alınabilir, cevap verilebilir, karşı tarafa kontör yüklenebilinir, iki ucu boklu çağrılar bunlar. Bu yüzden karşı cinsten kanka sahibi olanlar bazı prosedürlere uyacak, güzelim müesseseyi çar çur etmeyecek, Kadir abiyi sinirlendirmeyecek!
Bir kere kankaların cinsiyeti olmamalı. Hele karşı cins ise aşağısı tamamen boş farzedilmeli, orası kapalı, no edavat, close baldır bacak. Eğer buna konsantre olamıyorsak şey olduklarını düşünelim ımmmm hah mesela 80'lerden sonra ülkemizde yetişmeye başlayan, omuzumsu gövdeli değişik bir hububat cinsi diyelim, olmaz mı? Böyle omuzumsu gövdesine yaslanılıyor, iyi hissediliyor falan. Yada salya, sümük, zılgıt, zırlama, uyuma gibi kişisel ihtiyaçlar için kullanılabilecek yastık olduklarını var saysak hadi markasıda yataş olsun. Olabilir bence, olmazsada oldurmalıyız dimi ey cemaat-ül blogıl?
Laf aramızda ben böyle hoca seyfettin nasihatı yapıyorumya, dürüst olacağım. Sen ne dediklerimi yap nede yaptıklarımı. Çünkü bende uymuyorum ki bu pörösödere, daha ne diye vik vik ötüyorum bilmiyorum. İşim gücüm sahtekarlık anasını sattıımın.
Kendime telkinlerle; kankamın bir bitki, bir slikon yastık, bir boks torbası, ne bileyim bir robokop olduğunu söylesemde, iş her daim onu tüm öteki kadınlardan kıskanmaya geliyor.
Nitekim şuradaki yazımı İzmir'li bir kıza aşık olduğunu öğrenince kudurup, kolumu, bacağımı ısıra ısıra yazmıştım, çok feciydi çok. Onada diyorum ki
-ah ah ne güzel ne güzel nası sevindim bi bilsen(!) sen mutlu olda ben tek gebereyim, yeterki sen, sev, sevil (parfümeri)
Beynimde ise Ümit Besen sahne alıyor "Nikah masasına oturdun işte, Dayanmak çok zormuş böyle sevince, Sana mutluluklar sözüm kardeşçe, At artık imzanı git biran önceee"
Şaka maka bazen bir alkoliğin içki ihtiyacı gibi ihtiyacım oluyor ona. Kederden sarılacak nesne arıyorum, çalıyı çırpıyı kucaklıyorum, kankam aklıma düşüyor diyorum ki "geleydi yanıma, böyle kollarımı açeydim, sarıleydim, sabaha kadar uyuyeydim" Zurnanın zırt dediği an dedikleri o anı yaşıyorum (bu deyimde güzelim duygusal sahnenin içine zırtladı)
Ama işte o kanka, kanka arkadaştır, kanka sırdaştır, kanka dert ortağıdır, kankanın cinsiyeti olmaz. Yine sevsin şimdi bir kızı yine kıskanırım, yine kendimi keserim ama onu depiğimle gerdeğede sokarım.
Benimde bir tane kankam var hemide erkek olanından, tam takım. Buraya gelirken yanımda getirdim, yani bloğuma. 4 yıldır nereye gittiysem oraya götürüyorum. Ben kaçtım o kovaladı, o kaçtı ben kovaladım. Bazen ondan kurtulmak istedim ama sonra gidip benden kurtulmak istiyorsun diye onu suçlayıp, ağladım. Bazende farkettim ki o benden kurtulmak istiyor " görüşmeyelim artık bıktım kaprislerinden" diye birşeyler geveliyor yine ağladım, yine ben kazandım. Ağlayarak kazandığım müsabakaların sayısı sayılmaz.
Öteki cinsten kanka yapmak riziko. İş eninde sonunda cinsel çağrışıma gelebilir, gelmekle kalmaz çağrı alınabilir, cevap verilebilir, karşı tarafa kontör yüklenebilinir, iki ucu boklu çağrılar bunlar. Bu yüzden karşı cinsten kanka sahibi olanlar bazı prosedürlere uyacak, güzelim müesseseyi çar çur etmeyecek, Kadir abiyi sinirlendirmeyecek!
Bir kere kankaların cinsiyeti olmamalı. Hele karşı cins ise aşağısı tamamen boş farzedilmeli, orası kapalı, no edavat, close baldır bacak. Eğer buna konsantre olamıyorsak şey olduklarını düşünelim ımmmm hah mesela 80'lerden sonra ülkemizde yetişmeye başlayan, omuzumsu gövdeli değişik bir hububat cinsi diyelim, olmaz mı? Böyle omuzumsu gövdesine yaslanılıyor, iyi hissediliyor falan. Yada salya, sümük, zılgıt, zırlama, uyuma gibi kişisel ihtiyaçlar için kullanılabilecek yastık olduklarını var saysak hadi markasıda yataş olsun. Olabilir bence, olmazsada oldurmalıyız dimi ey cemaat-ül blogıl?
Laf aramızda ben böyle hoca seyfettin nasihatı yapıyorumya, dürüst olacağım. Sen ne dediklerimi yap nede yaptıklarımı. Çünkü bende uymuyorum ki bu pörösödere, daha ne diye vik vik ötüyorum bilmiyorum. İşim gücüm sahtekarlık anasını sattıımın.
Kendime telkinlerle; kankamın bir bitki, bir slikon yastık, bir boks torbası, ne bileyim bir robokop olduğunu söylesemde, iş her daim onu tüm öteki kadınlardan kıskanmaya geliyor.
Nitekim şuradaki yazımı İzmir'li bir kıza aşık olduğunu öğrenince kudurup, kolumu, bacağımı ısıra ısıra yazmıştım, çok feciydi çok. Onada diyorum ki
-ah ah ne güzel ne güzel nası sevindim bi bilsen(!) sen mutlu olda ben tek gebereyim, yeterki sen, sev, sevil (parfümeri)
Beynimde ise Ümit Besen sahne alıyor "Nikah masasına oturdun işte, Dayanmak çok zormuş böyle sevince, Sana mutluluklar sözüm kardeşçe, At artık imzanı git biran önceee"
Şaka maka bazen bir alkoliğin içki ihtiyacı gibi ihtiyacım oluyor ona. Kederden sarılacak nesne arıyorum, çalıyı çırpıyı kucaklıyorum, kankam aklıma düşüyor diyorum ki "geleydi yanıma, böyle kollarımı açeydim, sarıleydim, sabaha kadar uyuyeydim" Zurnanın zırt dediği an dedikleri o anı yaşıyorum (bu deyimde güzelim duygusal sahnenin içine zırtladı)
Ama işte o kanka, kanka arkadaştır, kanka sırdaştır, kanka dert ortağıdır, kankanın cinsiyeti olmaz. Yine sevsin şimdi bir kızı yine kıskanırım, yine kendimi keserim ama onu depiğimle gerdeğede sokarım.
resimdeki erkekten kırk kat yakışıklı benim kankam
Bu yazıyı yazmam iyi olmadı, kankam baygın baygın sırıtmaya başladı. Ona hububat dediğim için kızmış olsa bile. Kankağğ sana yakında manita bulup, ikinizi başgöz edeceğim. Sen kızın başı, kız senin gözün olacak, başınız gözünüz birbirine girecek, öyle ucube bişey olacaksınız (oh beter olun) Makarna süzgecin,bulaşık leğenin ve banyo kesen benden. Aşağıdaki videoyu Eğlenilecek Erkek yorumlara bırakmış. Benim hislerimle hiç hiç hiçmi hiç ilgisi yok ama arkadaşlar arasında fokurdayan hormonlarla ilgisi var. En sonda şişeyi yalayan oğlana bittim, süper :)
Cuma, Şubat 20, 2009
Altıma işeten adam
yer: tuvaletine yılanların yımırtladığı abla evi.
kişiler: tesbihli yaşlı dede, ağda yapan kadın ve siminya
saat: 02:00
müzik: cendere cendere cendere cendere
Herkes uyumuş ben yatağın üstünde çocukluk resimlerime bakıyorum "Şuna bak ya 8 yaşındayken hüsmen ağaya benziyormuşum boşanda semerini ye emi, bak şurda da zepline bineceğim diye ağlamıştım da gözüme yumruğu yemiştim"
Ablam yerde bacağına ağda yapıyor. Biri bitmiş ötekine ağda ısıtıyor. Ablamın kayınpederi Şükrü amca da kapının önünde oturmuş allafekber allafekber diye tesbih çekiyor.
Ablamların eve yandaki bir ev bitişik, sesler o kadar net duyuluyor ki oradan biri hapşursa biz "çok yaşa" diyoruz oda" sizde görün" diyor. Ama yaz tatilindeler daha bir ay yoklar, anahtar ablamda.
Tam ortam böyle mutlu aile ıssızlığındayken yan evden bir gürültü geldi. Ses arttı ve artık tüm evi dolaşmaya başladı. Ablam "gidip kontrol edelim" dedi. Yanımıza Şükrü amcayı da aldık düştük yola. Onlara göre gelen kişi evin erkeki Ömer abi, giderken "arada uğrarım belki" demiş.
Evin dış kapısı açık, tüm odaların ışığı yanıyor. Ha tamam Ömer abi bu diye giriş merdivenlerini gülerek çıktık. İçeriye adım atmak üzereyken karşımıza ayı gibi, kıllımı kıllı yabancı bir adam çıktı. Aynı ablamın ağda yapılmamış bacaa gibiydi. Gözleri yuvalarından fırlamış, üzerinde yakası bağrına inmiş haral gibi bi tişört, burnundan soluyor. Biz donduk tabii, beyin bu durumları hemen yorumlayamıyor olaya mana vermesi geriden geliyor. Biz hangi tür boku yediğimizi düşünürken adam bir silah çıkardı ve "kimsiniz layn siz mıa goduklarım!" diye sanki evinde rahatsız etmişiz gibi bize bağırıp, merdivenlerden aşağıya iteleye iteleye indirdi. Şükrü amcada merdiven başında bizi bekliyor. O'da hemen çakamadı.
-Ömer oğlum sen miydin? yok sen Ömer değilsin! kimsin o zaman sen Ömer değilsen?
-gonuşma beybaba yürü gonuşmaa!!
Sokağı tarfi edersem. Sağ taraf olduğu gibi kayalık uçurum, aşağıda başka evlerin çatıları görünüyor. Sol taraf birbirine yaslanmış gecekondular. Belimize tabancayla dokunup "ses çıkarırsanız şurdan aşağıya iterim sizi" diye diye önüne kattı götürüyor.
O anda insanın beyninden geçenler:
1. şimdi bu adam beni öldürürse acaba teneşirde güzel durur muyum? (dişisel kaygı)
2. ablamı vurursa ben yaşayamam, beni vurursa ablam onu öldürür, Şükrü amca az sonra kalpten gidecek oh oh.
3.Allah iyiliğini versin bu rüya lan, şimdi uyanacağım bitecek, ilahi emi
O tabancayla dürttükçe çişim geliyor filmlerde ki işemeler yalan değil. Hadi benim çişim geliyor, o cesur ablam niye dilini yuttu? tamam peki onu bıraktık Şükrü amca niye bizi satıyor.
-Evladım ben ihtiyar, hasta bir yaşlıyım, romatizma, kalp siz gençlere ayak uyduramıyorum beni şuracıkta bırakıver.
Hoppppp Şükrü amca bu yola beraber baş koyduk, anca beraber kanca beraber yok öyle kaytarma.
Evimizden uzaklaştık iki ev arası topu topu 20 adım, sen bide onu bize sor. Çöp bidonlarının kuytusuna geldiğimizde durdurdu, o an bacağımdan aşağıya ılık ılık birşeyler aktı. Allahım sonum çöplükmüş, bu muydu bana hazırladığın afilli son? Bize döndü;
-lan itin dölleri, pezevengin soyları, çulsuz zebaniler ben şimdi yaylana yaylana gidecem, burada beni bekleyeceğiniz arkama dönüp dönüp bakacam, nahan şurdan ayrılırsanız geri gelirim. Ben gidince polise haber verirseniz aynen o biçim, soyunuzu kuruturum anadınız mı zevzekler?!!
Bizi üçü bir arada neckafe gibi dizdi. Arkasına baka baka uzaklaştı, o baktıkça el salladık falan. İyice gittiğinden emin olunca fişşek gibi vınladık. O sırada aklımda kalan en komik cümle Şükrü amcanındı."Bizim polisi aramamıza kızar, dur ben hatunu uyandırayımda o arasın" (sanki adam müneccim)
Polise haber verdik 3-4 hafta sonra yakalandı. Gasp, hırsızlık ve cinayet gibi suçlardan sabıkalıymış. Sıyırmışız.
kişiler: tesbihli yaşlı dede, ağda yapan kadın ve siminya
saat: 02:00
müzik: cendere cendere cendere cendere
Herkes uyumuş ben yatağın üstünde çocukluk resimlerime bakıyorum "Şuna bak ya 8 yaşındayken hüsmen ağaya benziyormuşum boşanda semerini ye emi, bak şurda da zepline bineceğim diye ağlamıştım da gözüme yumruğu yemiştim"
Ablam yerde bacağına ağda yapıyor. Biri bitmiş ötekine ağda ısıtıyor. Ablamın kayınpederi Şükrü amca da kapının önünde oturmuş allafekber allafekber diye tesbih çekiyor.
Ablamların eve yandaki bir ev bitişik, sesler o kadar net duyuluyor ki oradan biri hapşursa biz "çok yaşa" diyoruz oda" sizde görün" diyor. Ama yaz tatilindeler daha bir ay yoklar, anahtar ablamda.
Tam ortam böyle mutlu aile ıssızlığındayken yan evden bir gürültü geldi. Ses arttı ve artık tüm evi dolaşmaya başladı. Ablam "gidip kontrol edelim" dedi. Yanımıza Şükrü amcayı da aldık düştük yola. Onlara göre gelen kişi evin erkeki Ömer abi, giderken "arada uğrarım belki" demiş.
Evin dış kapısı açık, tüm odaların ışığı yanıyor. Ha tamam Ömer abi bu diye giriş merdivenlerini gülerek çıktık. İçeriye adım atmak üzereyken karşımıza ayı gibi, kıllımı kıllı yabancı bir adam çıktı. Aynı ablamın ağda yapılmamış bacaa gibiydi. Gözleri yuvalarından fırlamış, üzerinde yakası bağrına inmiş haral gibi bi tişört, burnundan soluyor. Biz donduk tabii, beyin bu durumları hemen yorumlayamıyor olaya mana vermesi geriden geliyor. Biz hangi tür boku yediğimizi düşünürken adam bir silah çıkardı ve "kimsiniz layn siz mıa goduklarım!" diye sanki evinde rahatsız etmişiz gibi bize bağırıp, merdivenlerden aşağıya iteleye iteleye indirdi. Şükrü amcada merdiven başında bizi bekliyor. O'da hemen çakamadı.
-Ömer oğlum sen miydin? yok sen Ömer değilsin! kimsin o zaman sen Ömer değilsen?
-gonuşma beybaba yürü gonuşmaa!!
Sokağı tarfi edersem. Sağ taraf olduğu gibi kayalık uçurum, aşağıda başka evlerin çatıları görünüyor. Sol taraf birbirine yaslanmış gecekondular. Belimize tabancayla dokunup "ses çıkarırsanız şurdan aşağıya iterim sizi" diye diye önüne kattı götürüyor.
O anda insanın beyninden geçenler:
1. şimdi bu adam beni öldürürse acaba teneşirde güzel durur muyum? (dişisel kaygı)
2. ablamı vurursa ben yaşayamam, beni vurursa ablam onu öldürür, Şükrü amca az sonra kalpten gidecek oh oh.
3.Allah iyiliğini versin bu rüya lan, şimdi uyanacağım bitecek, ilahi emi
O tabancayla dürttükçe çişim geliyor filmlerde ki işemeler yalan değil. Hadi benim çişim geliyor, o cesur ablam niye dilini yuttu? tamam peki onu bıraktık Şükrü amca niye bizi satıyor.
-Evladım ben ihtiyar, hasta bir yaşlıyım, romatizma, kalp siz gençlere ayak uyduramıyorum beni şuracıkta bırakıver.
Hoppppp Şükrü amca bu yola beraber baş koyduk, anca beraber kanca beraber yok öyle kaytarma.
Evimizden uzaklaştık iki ev arası topu topu 20 adım, sen bide onu bize sor. Çöp bidonlarının kuytusuna geldiğimizde durdurdu, o an bacağımdan aşağıya ılık ılık birşeyler aktı. Allahım sonum çöplükmüş, bu muydu bana hazırladığın afilli son? Bize döndü;
-lan itin dölleri, pezevengin soyları, çulsuz zebaniler ben şimdi yaylana yaylana gidecem, burada beni bekleyeceğiniz arkama dönüp dönüp bakacam, nahan şurdan ayrılırsanız geri gelirim. Ben gidince polise haber verirseniz aynen o biçim, soyunuzu kuruturum anadınız mı zevzekler?!!
Bizi üçü bir arada neckafe gibi dizdi. Arkasına baka baka uzaklaştı, o baktıkça el salladık falan. İyice gittiğinden emin olunca fişşek gibi vınladık. O sırada aklımda kalan en komik cümle Şükrü amcanındı."Bizim polisi aramamıza kızar, dur ben hatunu uyandırayımda o arasın" (sanki adam müneccim)
Polise haber verdik 3-4 hafta sonra yakalandı. Gasp, hırsızlık ve cinayet gibi suçlardan sabıkalıymış. Sıyırmışız.
Etiketler:
action,
cinayet,
çöpteki cesetler,
gasp,
hırsızlık,
ıslak bacak,
kıllı adam,
kıllı bacak,
kurtlar mahallesi,
kurtlar vadisi,
mafya,
ölüme 20 adım,
pişkin hırsız,
polat alemdar
Salı, Şubat 17, 2009
Kaçıyorum kaçıyorum kaçamıyorum
Halamın üvey gay oğlu evden kaçıp İstanbul'da gay olmak istiyordu. Çünkü onu zorla evlendirmek istiyorlardı. Bana geldi "siminya seninde en büyük hayalin evden kaçmaktı dimi ? gel birlikte kaçalım"dedi. Ondan önceleri kıl kapardım kendisinin gay olduğunu anlayana kadar ablama aşıktı, ben ablama aşık olan herkesin gay olması için dua ettim büyük kısmı kabul oldu. Ankara'da ki gaylerin önemli bölümünü ben yaptım.
Evden kaçmak istiyordum çünkü rüyamda gördüm bu aile, benim ailem değilmiş. Bence ben aristokrat bir ailenin kızıyım. Bu taraflara Alacahöyüğü, Ihlara vadisini falan görmeye gelmişler geçerken de beni Ankara yolunda düşürmüşler, oradan geçen rençber aileside alıp eve getirmiş, onlar işte bunlar. Şu anda bir lahanayı ortadan bölmüş yiyorlar, ne banal, ne bayağı, oh mondö lö teksasta dehşet.
Düşüncelerim aynen şöyleydi : Gitmeliyim buralardan, ailemi bulmalıyım şu anda bir yerlerde bale yapıyor olmalıydım, ayağımda büyüdükçe büyüyor bale ayakkabısı giyemeyeceğim tanrım çok geç kaldım çok geç.
Hemen hazırlanmalıyım "beni aramayın çok kötü yola düşerim bak" mektubu yazayım önce.
Evden kaçınca giyerim diye aldığım mini eteklerim yatak hurçlarının içindeydi hıhı. Foto Necati'ye gidip gizli gizli çektirdiğim resimleri de alayım belki otobüsten iner inmez orda biyerde güzellik yarışması vardır, bulunsun. Köftehor Necati'ye abime söyleme diye sus payı vermiştim, meşur olunca hesaplaşıcam seninle. Ben "siminya kozanoğlu" olunca ayaklarıma kapanacaksın soysuz köpek, şırank şırank !
Oraya gidince punk mu olsam goth mu ? Of çok zor bir seçim yeterince göz kalemim yok ama alırım kaç kuruş. Halamın oğlunu da gothic yapmak lazım, gothic gay var mıdır acep ? Neyse onuda Kral tv' de ki vj Bülent gibi yaparız.
Hahay çok heyecanlıyım, tek bu izbelikten kurtulayım da satanist olur kedi bile yerim, hey ciğerini yediğim özgürlük, evet evet kedi yiyeceğime özgürlüğün ciğerini yiyim.
Bakirede kalmıycam nefret ediyorum bakirelik kavramından. Hem bizim mahalledeki kızların hiç biri bakire görünmüyor, misal Özlem, Şirin, Yasemin kızlığı bozuk gibi duruyorlar, bakışlarından belli, ben yırtıktan anlarım.
İstanbul'a kaçmak iyi bir fikir mi ? Orada adamı çiğ çiğ yiyorlarmış. Dur en iyisi İzmir'e kaçayım ama derler ki İzmir'e giden gavur olurmuş !? ee "Antalya'ya gidersen üç güne kalmaz Moldova'lı yaparlar seni" demişlerdi. Bu ne böyle mihriban? Memleket Kurtuluş savaşından çıkamadı mı? Amann milletin ağzı böyle, heryere bir kulp. Ankara'da hanzo dolu diyorlar hani ben hanzo muyum? Bal gibi aristokratım, balerinim halt etmiş onlar.
Bu düşüncelerin en az yüz türlü versiyonunu kafamdan geçirip, psikolojik olarak kendimi kaçmaya proğramladım. Fırsat bulupta bi tüyemedim, yanarım yanarım güpgüzel planlarıma yanarım. Ha halamın oğlu mu? 3 günde beni ekti eşşoğlueşşek Almanya'ya gitti orada gay kuaförü oldu.
Evden kaçmak istiyordum çünkü rüyamda gördüm bu aile, benim ailem değilmiş. Bence ben aristokrat bir ailenin kızıyım. Bu taraflara Alacahöyüğü, Ihlara vadisini falan görmeye gelmişler geçerken de beni Ankara yolunda düşürmüşler, oradan geçen rençber aileside alıp eve getirmiş, onlar işte bunlar. Şu anda bir lahanayı ortadan bölmüş yiyorlar, ne banal, ne bayağı, oh mondö lö teksasta dehşet.
Düşüncelerim aynen şöyleydi : Gitmeliyim buralardan, ailemi bulmalıyım şu anda bir yerlerde bale yapıyor olmalıydım, ayağımda büyüdükçe büyüyor bale ayakkabısı giyemeyeceğim tanrım çok geç kaldım çok geç.
Hemen hazırlanmalıyım "beni aramayın çok kötü yola düşerim bak" mektubu yazayım önce.
Evden kaçınca giyerim diye aldığım mini eteklerim yatak hurçlarının içindeydi hıhı. Foto Necati'ye gidip gizli gizli çektirdiğim resimleri de alayım belki otobüsten iner inmez orda biyerde güzellik yarışması vardır, bulunsun. Köftehor Necati'ye abime söyleme diye sus payı vermiştim, meşur olunca hesaplaşıcam seninle. Ben "siminya kozanoğlu" olunca ayaklarıma kapanacaksın soysuz köpek, şırank şırank !
Oraya gidince punk mu olsam goth mu ? Of çok zor bir seçim yeterince göz kalemim yok ama alırım kaç kuruş. Halamın oğlunu da gothic yapmak lazım, gothic gay var mıdır acep ? Neyse onuda Kral tv' de ki vj Bülent gibi yaparız.
Hahay çok heyecanlıyım, tek bu izbelikten kurtulayım da satanist olur kedi bile yerim, hey ciğerini yediğim özgürlük, evet evet kedi yiyeceğime özgürlüğün ciğerini yiyim.
Bakirede kalmıycam nefret ediyorum bakirelik kavramından. Hem bizim mahalledeki kızların hiç biri bakire görünmüyor, misal Özlem, Şirin, Yasemin kızlığı bozuk gibi duruyorlar, bakışlarından belli, ben yırtıktan anlarım.
İstanbul'a kaçmak iyi bir fikir mi ? Orada adamı çiğ çiğ yiyorlarmış. Dur en iyisi İzmir'e kaçayım ama derler ki İzmir'e giden gavur olurmuş !? ee "Antalya'ya gidersen üç güne kalmaz Moldova'lı yaparlar seni" demişlerdi. Bu ne böyle mihriban? Memleket Kurtuluş savaşından çıkamadı mı? Amann milletin ağzı böyle, heryere bir kulp. Ankara'da hanzo dolu diyorlar hani ben hanzo muyum? Bal gibi aristokratım, balerinim halt etmiş onlar.
Bu düşüncelerin en az yüz türlü versiyonunu kafamdan geçirip, psikolojik olarak kendimi kaçmaya proğramladım. Fırsat bulupta bi tüyemedim, yanarım yanarım güpgüzel planlarıma yanarım. Ha halamın oğlu mu? 3 günde beni ekti eşşoğlueşşek Almanya'ya gitti orada gay kuaförü oldu.
Pazar, Şubat 15, 2009
Mutsuz kadın yoktur az dayak vardır
Annem ve yengelerim
geceden evrile çevrile dövülüp sabah
olanları, neden dayak yediklerini muhakkak birbirlerine anlatıyorlardı.
Dayak yemek istenilen bir şey değildi emme, yapacak bir şeyde yoktu. Çünkü bir torba çel çocukla baba evine gitmek görülmüş duyulmuş şey değil. Eskiden okumak olaydı şimdi hanım hatun olduydular. Vereceklerdi kocaya bir tomar maaş bak bakalım o zaman kaldırıyo muydu elini. Hem kadınında kabahati vardı yok muydu? Koca dediğin zaten dürzü,ona sebep mi lazım?
Yıllardır kahramanlarına bizzat eşlik ettiğim, yer yer başrolü kaptığım hikayeler bunlar. Belki bunca sene bunları yaşadıktan sonra erkeğin efendiliğine, kadının suskunluğuna, çocukların ürkekliğine alışmış olmam beklenebilir. Ama yok her tekrarında yeni yaşıyor muşum gibi geliyor. Tarihin en eski hikayesi olduğu halde her anlatılışında aynı soğuk etkiyi yaymaya devam eden ölüm gibi.
Kızıyorum. Dayağın üstün tarafın konuşma stili olmasına kızıyorum. Havada uçan kazlara bile türkü yazabilen, evcil hayvanlarını çıkarttıkları seslerle ikna edebilen adamların sıra eşleri ve çocuklarına gelince beş parmaktan, inen tepikten başka iletişim şeklini becerememesine öfkeleniyorum. Tam öfkenin hapishanede olan kadınları çok iyi anlama seviyesine kadar yükseliyorum ki hoop kadın kahkahaları beni yükseldiğim yerden indiriyor. Amcamın ortanca eşi eline bir tencere arkası almış, yardırıyor:
-Dane dane benleri var yüzünde yüzünde, can alıcı bahışları gözünde gözünde gözünde.
Az önce ağlaşan mağdur kadınlar gemici düğümü gibi
düğümlenmiş varislerinin ancak çiftetelli oynadıkça açılacağını söyleyen
doktorun dediğini yapıyor, sallıyorlar göbeciklerini, kırıyorlar gerdanlarını. “keşke
olaydıda döveydi” demeye bayılan halamda katılıyor aralarına.
Bir vakitler, bu dengesiz yaşantının sadece benim çevremde olduğunu sanırdım, ta ki; sabah-öğle-akşam her yayın saatini kuşatmış kadın proğramlarını görene kadar.
Bu proğramların nevalesi insanları şimdi daha iyi hissediyorum; umutsuz ev kadını seyircileri, yüzü kağıt maskeli elemanları, halay ekibini, basma etekli, 6 bebekli, yüzü kezzaplı kadını, "haydi" dendiğinde sahneye fırlayan türkücü Nebahat Çiftetelli'yi, bas bas bağıran, hem gülen, hem ağlayan dengesiz kadın sunucuyu. Hepsini hepsini yakından tanıyorum.
Bütün bu tarifsiz alametlerin nedeni, ya dayak mutluluk hormonu salgılatıyor, çünkü dayak yemeden geçirdikleri 3-5 saat onlar için bir kazanç. İmkansızlıklar nasıl yeni keşiflere kapı açıyorsa, dayak yiyen kadınlar küçük şeylerden mutlu, komik, umut dolu insanlar oluyorlar.
Yada bu ülkede ki insanların 3 te 2 si manik. Şiddetle büyüdükleri evden şiddet olan başka eve gidiyorlar. Dayak atmayan, dayak yemeyen, dayak görmeyen yok. Kanıksıyor, benimsiyor, aksini düşünemez hale geliyorlar. Bilmiyorlar ki bu arada ruhları hastalanmış. Neyse boşver hadi gidelim Esra Ceyhan'la şıngır mıngır'a
Banada çok neşeli olduğum söyleniyor, hayatımı kakarayla, makarayla geçirdiğim düşünülüyor. Çünkü ben burada keyfim gıcırcılık oynamaya çalışıyorum, mağduriyet hikayesi yazmak ve okumak kimse için yeni birşey değil, benim mağduriyetimin seninkinden bir farkı yok. Zaten kendimi şu yukarda ki anlattıklarımın dışında tutmuyorum.
Bu hastalıklı toplumu bir insan olarak düşünürsek ben onun işaret parmaklarıyım. Klavyeye basan, işaret eden parmakları. Bu kadar enerji doluysam, gülümsüyorsam, güldürüyorsam bu benim allahın hastası, şizofreni, bölünmüş kişiliği olmadığımı göstermez. Belkide tam bunlara işaret eder.
Dayak yemek istenilen bir şey değildi emme, yapacak bir şeyde yoktu. Çünkü bir torba çel çocukla baba evine gitmek görülmüş duyulmuş şey değil. Eskiden okumak olaydı şimdi hanım hatun olduydular. Vereceklerdi kocaya bir tomar maaş bak bakalım o zaman kaldırıyo muydu elini. Hem kadınında kabahati vardı yok muydu? Koca dediğin zaten dürzü,ona sebep mi lazım?
Pilavı susuz pişirdin
diye de döver, sulu pişirdin diye de. Bulgurdan pilav pişirsen neden pirinç yapmadın diye parlar,
pirinçten yapsan neden bulgur yapmadın diye. Hadi bir ters cevap ver. Hadi bir manalı
manalı bak. Valla Allah yarattı demez şakağana indirirler sumsayı.
Yıllardır kahramanlarına bizzat eşlik ettiğim, yer yer başrolü kaptığım hikayeler bunlar. Belki bunca sene bunları yaşadıktan sonra erkeğin efendiliğine, kadının suskunluğuna, çocukların ürkekliğine alışmış olmam beklenebilir. Ama yok her tekrarında yeni yaşıyor muşum gibi geliyor. Tarihin en eski hikayesi olduğu halde her anlatılışında aynı soğuk etkiyi yaymaya devam eden ölüm gibi.
Kızıyorum. Dayağın üstün tarafın konuşma stili olmasına kızıyorum. Havada uçan kazlara bile türkü yazabilen, evcil hayvanlarını çıkarttıkları seslerle ikna edebilen adamların sıra eşleri ve çocuklarına gelince beş parmaktan, inen tepikten başka iletişim şeklini becerememesine öfkeleniyorum. Tam öfkenin hapishanede olan kadınları çok iyi anlama seviyesine kadar yükseliyorum ki hoop kadın kahkahaları beni yükseldiğim yerden indiriyor. Amcamın ortanca eşi eline bir tencere arkası almış, yardırıyor:
-Dane dane benleri var yüzünde yüzünde, can alıcı bahışları gözünde gözünde gözünde.
Bir vakitler, bu dengesiz yaşantının sadece benim çevremde olduğunu sanırdım, ta ki; sabah-öğle-akşam her yayın saatini kuşatmış kadın proğramlarını görene kadar.
Bu proğramların nevalesi insanları şimdi daha iyi hissediyorum; umutsuz ev kadını seyircileri, yüzü kağıt maskeli elemanları, halay ekibini, basma etekli, 6 bebekli, yüzü kezzaplı kadını, "haydi" dendiğinde sahneye fırlayan türkücü Nebahat Çiftetelli'yi, bas bas bağıran, hem gülen, hem ağlayan dengesiz kadın sunucuyu. Hepsini hepsini yakından tanıyorum.
Bütün bu tarifsiz alametlerin nedeni, ya dayak mutluluk hormonu salgılatıyor, çünkü dayak yemeden geçirdikleri 3-5 saat onlar için bir kazanç. İmkansızlıklar nasıl yeni keşiflere kapı açıyorsa, dayak yiyen kadınlar küçük şeylerden mutlu, komik, umut dolu insanlar oluyorlar.
Yada bu ülkede ki insanların 3 te 2 si manik. Şiddetle büyüdükleri evden şiddet olan başka eve gidiyorlar. Dayak atmayan, dayak yemeyen, dayak görmeyen yok. Kanıksıyor, benimsiyor, aksini düşünemez hale geliyorlar. Bilmiyorlar ki bu arada ruhları hastalanmış. Neyse boşver hadi gidelim Esra Ceyhan'la şıngır mıngır'a
Banada çok neşeli olduğum söyleniyor, hayatımı kakarayla, makarayla geçirdiğim düşünülüyor. Çünkü ben burada keyfim gıcırcılık oynamaya çalışıyorum, mağduriyet hikayesi yazmak ve okumak kimse için yeni birşey değil, benim mağduriyetimin seninkinden bir farkı yok. Zaten kendimi şu yukarda ki anlattıklarımın dışında tutmuyorum.
Bu hastalıklı toplumu bir insan olarak düşünürsek ben onun işaret parmaklarıyım. Klavyeye basan, işaret eden parmakları. Bu kadar enerji doluysam, gülümsüyorsam, güldürüyorsam bu benim allahın hastası, şizofreni, bölünmüş kişiliği olmadığımı göstermez. Belkide tam bunlara işaret eder.
Perşembe, Şubat 12, 2009
Yırtık don
Yılın 300 günü giydiğim pantolonla aramda bir birliktelik olduğunu keşfettim, huyu huyuma suyu suyuma. Paçaları yerleri fırçalamaktan püsküllü minübüs perdelerine benzedi. Ben de "bu böylede giyiliyor, geçen gördüm helin avşarda giymişti" gibi popüler bahanelerle paçasını katlatmıyorum. Pantolonumun yırtık pırtık halini gören eline makas alıp kırpmak,yamamak, elden geçirmek istiyor. Kimisi acıdı sadaka bile vermeye yeltendi, pantolonumun takip edildiğini hissediyorum.
Geçen hafta yıkadım (vay be yıkadım) kaloriferin üzerinde çevire çevire kurutup giydim rahatladım, muradıma erdim. Kendimi güvende ve güçlü hissettim.
O yine benimle birlikteydi. İşlek bir caddenin kaldırımında yürüyordum. Sağlı sollu okul servisleri, dolmuşlar, herşeye düdük çalan adam, amaçsız insanlar, tıkış tıkışız. Bacağımın minübüs perdeleri kaldırımı yalıyor, ben ise içinden sakız çıkan şekeri. Birden yerden kafama doğru yükselen birşey hissettim, sesi vardı; cart, fıcırt, hınnn, vıyank. Elimde ki poşetlerin uzay boşluğuna yükselişini gördüm, iki bacağımın birbirinden sonsuza dek ayrıldığını.
Kaldırımın iniş yerinde pantolonumun meşhur sarkıtlarından birine ayakkabımın topuğu girmişti. Tarifi olanaksız bir şekilde yere serilmiştim bacağımın biri kaldırımda, diğeri yoldaydı, gövdemden hiç haber yoktu. En az bir milyar insan ve araç bana bakıyordu, yüzlerine bakmadan ayağa kalktım;
"Öhöhm öhömm ıhım mıhım zaten düşecektim ne var neee! ayı mı oynuyo yani bu mudur? kim itti beni höynn !! ne noluyoz ? ya ya işte düşmeye gör bakan bakana, bakın kahpeye! sizide görcez sizide, poşetlerim nerde ?! hala düdük öttürüyo adama bak inşallah çok sürmeden herhangi bir deliğine kaçar, pisliksin sen adi adii!
Sessiz sessiz hepsini payladım, saydım, sövdüm. Kendimden başka tüm insanlığı suçladım. Sonrada kuyruğumu kıstırıp eve döndüm.
Bir akşam kalabalık misafirler vardı. Urfa'dan arak sıra gecesi yapıyoruz. En önce soba borusu gibi gri, parlak bişeyler giyinmiş bir adam geldi. Bu parlak elbiseler ilk çıktığında umutlanmıştım " Filmlerde anlatılan uzay çağını göreceğim, star wars gerçek oluyor yeee" demiştim. Sonra bu elbisenin benzer parıltıda olanlarını, İzzet Yıldızhan, Ankara'lı Turgut, Bayhan gibi müstesnalar üstlerinden hiç çıkarmamaya başladı, uzay mevzuu kapandı. Maganda takım yıldızı yörüngemize girdi.
Çiğ köfte yoğuracakmış ondan böyle canti giyinmiş (conta veya şanti de olabilir şimdi google'dan bakacak halim yok) bağlantı kuramadım, belki çiğ köfte leğeniyle aynı görünmek adettir.
Bende misafir çok diye güzel giyindim, saçlarımla 3 saat uğraştım, uzun ve dalgalı olduğu için uğraşmak bir gün sürüyor. Bazen saçımla cebelleşmekten bloğuma yazı yazamıyorum. Eğer 5 günden uzun yazı yazmassam bilki saçıma dolaşıp tıkandım kaldım, umudu kesebilirsin.
Ne diyordum; soba borusu abi çiğ köfteye başladı ve sürekli birşeyler istiyor, "peçeteee, bulgur bulgur ince olandan, pul biber nerde, isot hane, 7 türlü baharat, suvanı getirin" amma fakir yemeğiymiş, bi ben kaldım içine girmedik. 7 türlü baharat mutfak dolabının en üst rafında ona uzanmaya zorlatıyorum, bu sırada mutfağa aynı anda 10 kişi giriyor çıkıyor, kimsiziniz niz siz kardeşim siz! O gördüğüm Kahtalı Mıçı mı ne !?
Baharatı alırken tanımadığım bir erkek ayran yapmaya başlayınca konsantrem bozuldu ve kavanoz elimden kaydı, kapaksızdı! İçindeki 7 türlü zıkkımın kökü kafama indi. Gözüm, burun deliklerim, ağzım, tertemiz saçlarım, koynum baharata bulandı. Oldum sana hakiki spice girls. Şimdi çiğ köfteye girebilirim işte. Millet bu sürpriz eğlenceyle iyice coşup türküyü patlattı "damımıza gar yağdı le le le digel gel haydaaa hobaa "
Benzer bir şapşallık daha yaşamıştım, bunu okuyan onuda okudu.
Geçen hafta yıkadım (vay be yıkadım) kaloriferin üzerinde çevire çevire kurutup giydim rahatladım, muradıma erdim. Kendimi güvende ve güçlü hissettim.
O yine benimle birlikteydi. İşlek bir caddenin kaldırımında yürüyordum. Sağlı sollu okul servisleri, dolmuşlar, herşeye düdük çalan adam, amaçsız insanlar, tıkış tıkışız. Bacağımın minübüs perdeleri kaldırımı yalıyor, ben ise içinden sakız çıkan şekeri. Birden yerden kafama doğru yükselen birşey hissettim, sesi vardı; cart, fıcırt, hınnn, vıyank. Elimde ki poşetlerin uzay boşluğuna yükselişini gördüm, iki bacağımın birbirinden sonsuza dek ayrıldığını.
Kaldırımın iniş yerinde pantolonumun meşhur sarkıtlarından birine ayakkabımın topuğu girmişti. Tarifi olanaksız bir şekilde yere serilmiştim bacağımın biri kaldırımda, diğeri yoldaydı, gövdemden hiç haber yoktu. En az bir milyar insan ve araç bana bakıyordu, yüzlerine bakmadan ayağa kalktım;
"Öhöhm öhömm ıhım mıhım zaten düşecektim ne var neee! ayı mı oynuyo yani bu mudur? kim itti beni höynn !! ne noluyoz ? ya ya işte düşmeye gör bakan bakana, bakın kahpeye! sizide görcez sizide, poşetlerim nerde ?! hala düdük öttürüyo adama bak inşallah çok sürmeden herhangi bir deliğine kaçar, pisliksin sen adi adii!
Sessiz sessiz hepsini payladım, saydım, sövdüm. Kendimden başka tüm insanlığı suçladım. Sonrada kuyruğumu kıstırıp eve döndüm.
Bir akşam kalabalık misafirler vardı. Urfa'dan arak sıra gecesi yapıyoruz. En önce soba borusu gibi gri, parlak bişeyler giyinmiş bir adam geldi. Bu parlak elbiseler ilk çıktığında umutlanmıştım " Filmlerde anlatılan uzay çağını göreceğim, star wars gerçek oluyor yeee" demiştim. Sonra bu elbisenin benzer parıltıda olanlarını, İzzet Yıldızhan, Ankara'lı Turgut, Bayhan gibi müstesnalar üstlerinden hiç çıkarmamaya başladı, uzay mevzuu kapandı. Maganda takım yıldızı yörüngemize girdi.
Çiğ köfte yoğuracakmış ondan böyle canti giyinmiş (conta veya şanti de olabilir şimdi google'dan bakacak halim yok) bağlantı kuramadım, belki çiğ köfte leğeniyle aynı görünmek adettir.
Bende misafir çok diye güzel giyindim, saçlarımla 3 saat uğraştım, uzun ve dalgalı olduğu için uğraşmak bir gün sürüyor. Bazen saçımla cebelleşmekten bloğuma yazı yazamıyorum. Eğer 5 günden uzun yazı yazmassam bilki saçıma dolaşıp tıkandım kaldım, umudu kesebilirsin.
Ne diyordum; soba borusu abi çiğ köfteye başladı ve sürekli birşeyler istiyor, "peçeteee, bulgur bulgur ince olandan, pul biber nerde, isot hane, 7 türlü baharat, suvanı getirin" amma fakir yemeğiymiş, bi ben kaldım içine girmedik. 7 türlü baharat mutfak dolabının en üst rafında ona uzanmaya zorlatıyorum, bu sırada mutfağa aynı anda 10 kişi giriyor çıkıyor, kimsiziniz niz siz kardeşim siz! O gördüğüm Kahtalı Mıçı mı ne !?
Baharatı alırken tanımadığım bir erkek ayran yapmaya başlayınca konsantrem bozuldu ve kavanoz elimden kaydı, kapaksızdı! İçindeki 7 türlü zıkkımın kökü kafama indi. Gözüm, burun deliklerim, ağzım, tertemiz saçlarım, koynum baharata bulandı. Oldum sana hakiki spice girls. Şimdi çiğ köfteye girebilirim işte. Millet bu sürpriz eğlenceyle iyice coşup türküyü patlattı "damımıza gar yağdı le le le digel gel haydaaa hobaa "
Benzer bir şapşallık daha yaşamıştım, bunu okuyan onuda okudu.
Salı, Şubat 10, 2009
Ayıbını yerim senin
Rahibeysen, abdestin tez bozuluyosa, overlokçuysan, kına satıcısıysan, ayıp balığın ızgarasını sevmiyorsan bu yazıma burun kıvır.
Kötü güne 4 gün kaldı, sevişemeyenlerin içine ateş düştü, sevgili arama telaşı aldı yürüdü, o gün gelmeden 5 milyon kadar sapa acil sevgili lazım. Kışın sevgili bulmakta zor, herkes kat kat giyinmiş kim neye benziyor, kaç kilo, nereleri yamuk, kadın mı, erkek mi anlaşılmıyor bile.
Konu sevgililer günü olunca akla hemen gıdıklayan birşeyler geliyor. Mimikler aganigi mimikleriyle yer değiştiriyor. Yüzde kocaman bir sırıtma, kaşlarda yukarı aşşaa oynama, kafada hint usülü sağa sola gitme gelme, gözlerde faltaşı gibi "seni gidi gidi" bakışı.
Her insanın istisnasız en sevdiği konu aşk, meşk, seks, yatak, döşşek, bilumum yataylık. Bu hal doğal birşey olmalı ki doğamızda var, süs diye konmamış oraya.
Bu konular açılınca aklıma bin türlü muzur olay geliyor, seks komik birşey hatta fıkra bile sayılır. Bloğumda defalarca suyunu çıkarmışlığım var. Bana komik gelen şey sana gelmeyebilir, olabilir, halledilebilir. Mesela ben osuruk sesine çok gülerim ama dediklerine göre oda ayıpmış, her şeyi ayıplayan kafana at kişnesin ne diyim.
Türlü atraksiyonlu, banki campingli seksi yapıp yapıp karşıma diyanet fetvacısı gibi dikilenleri dakkada çıplak hayal ederim, amaç kıllık. Saksağanım" ma teessüf, fesuphanallah, tübee tübeee, cık cık cık" diye öterken bilse karşıma dımdızlak oturttuğumu, şeyine baktığımı, koparacak incir yaprağı arardı. Kuzum ben bi kere 15 karılı palanın kızıyım kime ayıptan bahsediyorsun, çatır çatır yedim ben o ayıpları, mayıpları.
Bahse varım çok kişinin komidininde kelepçe, çivili çizme, siyah jartiyer yatıyordur. Ama tabi kalkıp bunları ilan edecek değiller. İlan etme etmesine ama küçük Emrah masumiyeti de takınma bana. Ben ne fanteziler duydum güya yoktular. Bu rahibe, haham, keşiş, misyoner, hacı, bacı etiketlerini okumuyorum artık, direk malağa bakıyorum.
Amacın nedir kadın örneği: amcamın eşlerinden biri 8 yaşımda başladı bir şeylerimi kontrol etmeye. Sadece erkek çocuklarında yok o "amcana pipini göster çocuum" geleneği. Kadın artık ne yapacaksa, bunu kendine uğraş edinmişti, kabustu. Uykumun orta yerinde evimize gelir odama dalar "aman bakim şeyin büyümüş mü, oy iyi iyi az daha olmuş" diye zorla ağlata ağlata yoklardı. Sanki bahçede domates yetiştiriyor, az daha olmuşmuş.
Şimdi bu kızlar ve erkekler iktidarsız, firijit, cinsi sapık, vajinusmus, Haydar Dümen gibi emvai çeşit sorunla niye kalakaldı ? işte bu soyka avcıları yüzünden.
Malum amcamda 3 eşli, tek kadın kesmemiş. Gelmiş, gitmiş eve kadın stoklamış niçin ? Bulgur pilavını hangisi daha iyi yapacak diye mi ? Yada belki masum masum tıp oynuyorlardır.
Seni gidi gidi örneği: Bize yakın bir kasabada kaplıcalar var. Bu kaplıcalara özel bölmeler yapılmış adı "hususi" Şehir/ülke dışından akrabalarının yanına kalmaya gelmiş evli çiftlerin seks yapmak için kullandıkları özel kaplıca odaları. İçinde küçük bir havuz ve geniş bir minderli bank varmış. Görünüşte toplu kaplıca kullanmak istemeyenlerin kullandığı bölmeler gibi dursa da tüm halkın bildiği ama söylemediği tek gerçek, bu odalar sadece sevişmek için.
Bölgede kaplıca dili oluşmuş; "hususiye götürem mi seni" demenin anlamı direk "sevişek mi lan garı" demek. Kadınlar bir araya toplaşıp kaplıca fingirdeşmelerini anlatıyorlar. Pazarda taze marul seçerken gayet usturuplu duran abla hususiyi sallamışta haberimiz yok.
Biz kuduz Asya ırkıyız, o öteki ülkelerin şişirilmiş sevişme istatistiklerine bakıp bakıp iç geçirme. Asya insanından daha kaynayan, daha seks düşkünü, daha yayılmacı, üremeci, felfecir bakışlı bir ırk olduğunu sanmam. Tarihe bakmak yeterli. Zencileri kıskanmanızada gerek yok. Benim sudan asıllı zenci bir eniştem var, misal o öyle bildiğiniz zencilerden değil, normal zenci. Bütün zenciler öyle diye bişey yok "Sen nerden biliyorsun bildiğimiz zencilerden olmadığını" dersen adamın görünüşünden belli, anotomisine ters.
Bu yazı Deli porofesör'ün zarasutra yazısının devamı sayılır.
Pazar, Şubat 08, 2009
Hişt naylon sarışın !
Ne yaptınız siz ablacım ya! Sağım, solum, önüm, arkam her yanım sarışın doldu.
Kuaföre girenler, çıkanlar, fönlenenler sarışın. Binamızdaki tüm karılar, kızlar, abiler, ablalar, mahalledeki kediler, köpekler sarışın!
Yemekteyiz'in şükürsüzlerinden, 50 sarışın bişeysine, karga sesli Ankara'lı Yasemin ve proğramındaki dansçılardan(!) haber spikerlerine herkes ama herkes kompile sarışın.
Sonuç olarak; Hepimiz Finlandıya'lı, hepimiz dip boyasıyız.
Durum öyle bir hale geldi ki, sanki tüm Türkiye'de siyah saçlı olarak bir ben birde birdirbir'den Şehrazat kaldık, e doğal olarakta kendimi zenci göçmen gibi hissetmeye başladım, vatanımdan çok uzaktayım, yapayalnızım. Etiyopyam burnumda tüt tüt tütüyor.
Başka açıdan bakınca belki halim o kadar kötü sayılmaz. Eskiden insanlara sarışınlar farklı gelirken şimdi herkes bana bakıyor, türünün tek örneği olarak cirit atıyorum. Bunu değerlendirmem gerek, esmer neslinin devamı için hayatta kalmalıyım, başarabilirim, yapabilirim.
Tamam anladık; sarışınlar pek bi cazibeli, albenili, resrenkliler, iyi iyi biliyoz seksiler, şirinler, gımıl gımıllar ama bu 65 yaşında sarışın olan Nurhayat teyzeninde seksi olacağı alamına gelir mi ? gelmez.
Hadi saçını sarı yaptın ya geri kalanın nolcak? Kaşların siyah peluş terliğime benziyor, cildin akşama kadar tanker suyu kovalamaktan kayışa dönmüş, saçına doladığın çorap lastiği havana hava katmış(!) Öyle boyuyorum, seksi olup çıkıyorum, demekle olmuyor annem. Zamanında Kayışzade Osman efendi "Teni kapkara, kaşı kaşına karışmış, azcıkta bıyık bırakmış tavuk, saçını sarıya boyatınca civciv oldum sanırmış" diye buyurmuş, isabet buyurmuş. Bence bu duruma en uygun cümleyi yine tavuklar söylemiş "gıt gıt gıdaaak" Alayınıza gıt gıt gıdak !
Beynim kendini tutamıyor ve sarışın enflasyonunun gidişatını kurguluyor; (okuma, bu kısım baya kıytırık)
O kara gün gelir, kuaförlerde, marketlerde sarı boya stoğu bitmiş, karaborsaya ve mafyanın eline düşmüştür.
Kozmetik ülkelerine tez haber salınır "daha fazla, daha daha fazla sarı boya istiyoruz nihohohaa" ama onlar bu hastalıklı talebe karşı hazırlıksızdır, biraz daha zaman isterler.
Bu arada bir grup kadın, bir marketin rafında gördükleri tek bir sarı boya kutusu için market görevlilerinin alışveriş arabalarından yaptığı barikatı aşıp hedefe saldırır. Son kutuyu elde etmek için önlerine çıkan rakiplerinin saçlarını yoluk yoluk yolup, astrolog cadı Rezzan Kiraz'a benzerler. Boya rafının dibinde oluşan kadın tepeciğinin en üstündeki hatun, kutuyu aldığı gibi donunun içine sokar diğerleri Amerikan futboluyla, yağlı güreş karışımından buldukları bir teknikle boyayı almaya çalışır, birbirlerini oracıkta parça pinçik ederler, kan gövdeyi götürmektedir.
Ülke kaos ortamına sürüklenir, sarı alarm verilir, dip boyası gelmiş kadınlar bileklerini kesmeye başlayınca başbakan halka seslenir "ülkede boya krizi falan yok"
Bak görde gör siminya dediydi dersin, bunlar olacak. Olmazsa şu herşeyim, bütün varlığım siyah saçlarımı pembeye boyayacağım, boyatmazsam kaşlarımı Recep İvedik'in ki gibi uzatmazsam aha gel bu yazının şurasına tükür, tüküreceğin yeri açıyorum (..................)
Kuaföre girenler, çıkanlar, fönlenenler sarışın. Binamızdaki tüm karılar, kızlar, abiler, ablalar, mahalledeki kediler, köpekler sarışın!
Yemekteyiz'in şükürsüzlerinden, 50 sarışın bişeysine, karga sesli Ankara'lı Yasemin ve proğramındaki dansçılardan(!) haber spikerlerine herkes ama herkes kompile sarışın.
Sonuç olarak; Hepimiz Finlandıya'lı, hepimiz dip boyasıyız.
Durum öyle bir hale geldi ki, sanki tüm Türkiye'de siyah saçlı olarak bir ben birde birdirbir'den Şehrazat kaldık, e doğal olarakta kendimi zenci göçmen gibi hissetmeye başladım, vatanımdan çok uzaktayım, yapayalnızım. Etiyopyam burnumda tüt tüt tütüyor.
Başka açıdan bakınca belki halim o kadar kötü sayılmaz. Eskiden insanlara sarışınlar farklı gelirken şimdi herkes bana bakıyor, türünün tek örneği olarak cirit atıyorum. Bunu değerlendirmem gerek, esmer neslinin devamı için hayatta kalmalıyım, başarabilirim, yapabilirim.
Tamam anladık; sarışınlar pek bi cazibeli, albenili, resrenkliler, iyi iyi biliyoz seksiler, şirinler, gımıl gımıllar ama bu 65 yaşında sarışın olan Nurhayat teyzeninde seksi olacağı alamına gelir mi ? gelmez.
Hadi saçını sarı yaptın ya geri kalanın nolcak? Kaşların siyah peluş terliğime benziyor, cildin akşama kadar tanker suyu kovalamaktan kayışa dönmüş, saçına doladığın çorap lastiği havana hava katmış(!) Öyle boyuyorum, seksi olup çıkıyorum, demekle olmuyor annem. Zamanında Kayışzade Osman efendi "Teni kapkara, kaşı kaşına karışmış, azcıkta bıyık bırakmış tavuk, saçını sarıya boyatınca civciv oldum sanırmış" diye buyurmuş, isabet buyurmuş. Bence bu duruma en uygun cümleyi yine tavuklar söylemiş "gıt gıt gıdaaak" Alayınıza gıt gıt gıdak !
Beynim kendini tutamıyor ve sarışın enflasyonunun gidişatını kurguluyor; (okuma, bu kısım baya kıytırık)
O kara gün gelir, kuaförlerde, marketlerde sarı boya stoğu bitmiş, karaborsaya ve mafyanın eline düşmüştür.
Kozmetik ülkelerine tez haber salınır "daha fazla, daha daha fazla sarı boya istiyoruz nihohohaa" ama onlar bu hastalıklı talebe karşı hazırlıksızdır, biraz daha zaman isterler.
Bu arada bir grup kadın, bir marketin rafında gördükleri tek bir sarı boya kutusu için market görevlilerinin alışveriş arabalarından yaptığı barikatı aşıp hedefe saldırır. Son kutuyu elde etmek için önlerine çıkan rakiplerinin saçlarını yoluk yoluk yolup, astrolog cadı Rezzan Kiraz'a benzerler. Boya rafının dibinde oluşan kadın tepeciğinin en üstündeki hatun, kutuyu aldığı gibi donunun içine sokar diğerleri Amerikan futboluyla, yağlı güreş karışımından buldukları bir teknikle boyayı almaya çalışır, birbirlerini oracıkta parça pinçik ederler, kan gövdeyi götürmektedir.
Ülke kaos ortamına sürüklenir, sarı alarm verilir, dip boyası gelmiş kadınlar bileklerini kesmeye başlayınca başbakan halka seslenir "ülkede boya krizi falan yok"
Bak görde gör siminya dediydi dersin, bunlar olacak. Olmazsa şu herşeyim, bütün varlığım siyah saçlarımı pembeye boyayacağım, boyatmazsam kaşlarımı Recep İvedik'in ki gibi uzatmazsam aha gel bu yazının şurasına tükür, tüküreceğin yeri açıyorum (..................)
Çarşamba, Şubat 04, 2009
Profilimin azıcığını görüntüle
"Eylül'den beri seni okuyorum ama hala kapalı bir kutusun" Hey allahım ya daha ne kadar açacağım kutumu? Bırak kendiminkini, elalemde, sülalemde açılmadık kutu bırakmadım.Ayağımı anlattım, dudağımı anlattım, sabahları bacağımı şaplatarak uyanıyorum dedim. Bunları birleştir ahada sana, bi ayak, bi bacak, birde kapı gibi dudağıyla siminya, bence güzel. Evet kastedilen bunlar değil biliyorum ama o kadar açık olmak riskli abi. Bak Camilla kendini apaçık, sepseçik yazdı da olmadık dert aldı başına, sonuçta döktü bloğuna benzini çatır çatır yaktı.
Olmazda hani olur ya, belki bir kaç bir şey biliyodur diye yalvaran gözlerle babamın hafızasına bakıyorum.
-şiyy ayın 27 si idi gavedeydim (yılın 365 günü olduğu gibi) oğlan geldi "baba annem rahatsızlandı" didi "iyi halt itmiş" didim. Şamarı gösterttim korkup kaçtı. O kadar.
Neyse ki ayın 27. olduğunu hatırlaması önemli bir veri, aklında kaldığına göre kumarda fena ütüldüğü bir gün olmalı.
* Kalabalıklar için çokta bişey ifade etmeyen, en fazla dahada kalabalıklık ifade eden varlığımın 4. Yılı. Güzel bahcemizde ayva ağacına kurulu salıncakta sallanıyorum. Mahallemizde de gecekondu animasyonu çektiğini düşündüğüm Japon ekipler dolanıyor. Beni görünce kadraja alıp sinirli mi neşeli mi anlaşılamayan o heyecanlı yapılarıyla çekime başladılar. Hangi özelliğim dikkatlerini çekti bilmiyorum. Götü boklu, burnu sümüklü, ayağı yalın, üstü alamancı eskisi özelliklerini taşıyan bir velet, oralarda benden bir yığın. Bir taraftan da konuşuyorlar " hay nikomasakan çiuu samurai mata haytt" anlamı: İşte sevgili seyirciler Türkiye'nin başkentinden sefalet manzaraları.
O sırada olanları bana sonradan anlatan annem, Japonları görünce kömürlüğe dalıp küreği kaptı. Samuray görmüş kill Neriman yavrusunu koruyan dişi bir kaplan misali yırtıcı sesler çıkararak ekibin üstüne uçtu. Japonlar anneme birşeyler anlatmaya çalıştıkça annem, küfüre benzettiği sert cümlelerden dahada kudurup düşmanları metrelerce kovalayıp püskürttü. Hala salıncaktaki görüntülerimin Japonya’da hangi amaçla kullanıldığını merak etmekteyim. (yo sanmam maymun belgeseli değildir.. değildir değildir)
* Üç gün masanın altına saklansam “ayol nerde bu çocuk” diye aranmadığım hayatımın 7. Yılında, kayalıkların üstüne kartalların inşa ettiğini düşündüğüm çarpık çurpuk bir okula kaydedildim. Çarpıklı İlköğretim Okulu. Okula gitme nedenim bakkal Şenol'un çemen ekmeklerini yemeyi öğrenmek sonrada o öğrendiklerimi yemekti. Nihayet hayatımda karın doyurucu bir şeyler öğreniyordum. Öğretmenim; sazıyla, fötür şapkasıyla, bıyığını kulağına kadar sivriltip okula türkü çığırmaya gelen babama.
-korkarım kızınız siyam ikizinin doğmamış olanı, ötekini bulun! Diyene değin eğitimle hiç alakam olmadı. Kabul etmeliyim ki yediğim sopa çemen ekmekten daha doyurucuydu.
Bir sabah okuluma doğru çarpım tablosunun birler basamağını tekrar ederek yürürken üzerimden sert bir cisim geçti. Bu sefer o imrendiğim antibiyotik kokusunu aldım işte, hastanedeyim. Oleeey. Büyükler kritik ediyor: Bir motorsiklet boylamasına üzerimden geçmiş ben nasıl dipdiri duruyormuşum, motorcu ne vicdansızmış beni öylece bırakıp gitmiş, zaten görgü tanıklarına göre motor aniden ortadan kaybolmuş vs. vs. Kimin umurunda ben kendimi çok iyi hissediyorum. Sanki beynime motor takılmış, eksik parçalar tamam, elim tamam, kolum tamam, zihnim yunmuş yıkanmış. Canım da ne biçim çemen ekmek çekiyor.
* Nihayet ismimle hitap edilmeye başlanılan ömrümün 17. yılı. Sinemalarımda "Siminya nasıl gaza getirlir" adlı bir sinema filmi oynuyor. İlk anda akla gelmeyebilir diye söylüyorum siminya’yı ben oynuyorum. Bir anarşiste aşık olmakla kalmadım, okuma sevdasına hem örgütçü hem kırtasiyeci bir gencin peşinden sürüklendim. Tırışkadan bir davası vardı o davaya gönül verdik. Hırbo tasarladığı tüm eylemleri bana yaptırdı, geldi gitti dayadı gazı "Kızım varyaa sen çok ateşlisin, sende Jeanne d'Arc'ın ruhunu görüyorum, aha şuraya yazıyom memleketi sen kurtaracaksın, heykelini meydana diktiklerinde " vay beeh ben bu kızı tanıyordum" diyeceğim" diye diye kendimi jan dark olmasada nihat doğan gibi filozofik hissetmemi sağladı. Ben ne yapacağım da heykelimi dikecekler diye sormuyorum bile, yüklenmişim ki gazı allah allah allah allah!
Bir öğlen polisler beni komserim haşmetbaamın karşısına diktiklerinde ciddi bir enerji ve gaz kaybı yaşadım. Haliyle gaz bitince dava da bitti. Dava gitti aşk bitti.
Bu arada sen motor mu kullanıyorsun? Ara ara motorsiklet sesi duyuyorum eğer sen kullanmıyorsan nerden geliyor o ses? Lan!
Ben istemezmiydim şuraya seksü resimlerimi koyayım; gelen çarpılsın, ööyle salak olup kalsın, hiç bir yere kıprayamasın ama yok işte öyle ballı memleket. Bi kere ben Ankara'dan gelen her ziyaretçiyi akrabam sanıyorum, o dakka burnuma kan kokusu geliyor. Bu paranoyayı atlatmadıkça ancak profilimin azcığını görüntületeceğim.
Kim lan bu? Deme ihtimalini düşünüp sana yazı hazırladım. Profilime birazcık göz atmak istersen.
Annem beni ne vakit doğurduğunu unutmuş " Güzdü, Eylül'müydü Ekim'miydi neydi; yapraklar dökülüyodu. Süpürkeyi aldım, yokuş aşşaa süpürüyodum birden böğrüme bir sancı girdi "vıyh" didim sen pırtladın" diye anlattığı, bana kendimi köpek eniği gibi hissettiren alengirli bir doğum öyküm var. Elalem antibiyotik kokulu hastanelerde kıçında ebe tokadıyla karşılanır, ben ise "vıyh" la. Hayat hikayemi yazarsam kitabın adını "Vıyh" koyacağım.Olmazda hani olur ya, belki bir kaç bir şey biliyodur diye yalvaran gözlerle babamın hafızasına bakıyorum.
-şiyy ayın 27 si idi gavedeydim (yılın 365 günü olduğu gibi) oğlan geldi "baba annem rahatsızlandı" didi "iyi halt itmiş" didim. Şamarı gösterttim korkup kaçtı. O kadar.
Neyse ki ayın 27. olduğunu hatırlaması önemli bir veri, aklında kaldığına göre kumarda fena ütüldüğü bir gün olmalı.
* Kalabalıklar için çokta bişey ifade etmeyen, en fazla dahada kalabalıklık ifade eden varlığımın 4. Yılı. Güzel bahcemizde ayva ağacına kurulu salıncakta sallanıyorum. Mahallemizde de gecekondu animasyonu çektiğini düşündüğüm Japon ekipler dolanıyor. Beni görünce kadraja alıp sinirli mi neşeli mi anlaşılamayan o heyecanlı yapılarıyla çekime başladılar. Hangi özelliğim dikkatlerini çekti bilmiyorum. Götü boklu, burnu sümüklü, ayağı yalın, üstü alamancı eskisi özelliklerini taşıyan bir velet, oralarda benden bir yığın. Bir taraftan da konuşuyorlar " hay nikomasakan çiuu samurai mata haytt" anlamı: İşte sevgili seyirciler Türkiye'nin başkentinden sefalet manzaraları.
O sırada olanları bana sonradan anlatan annem, Japonları görünce kömürlüğe dalıp küreği kaptı. Samuray görmüş kill Neriman yavrusunu koruyan dişi bir kaplan misali yırtıcı sesler çıkararak ekibin üstüne uçtu. Japonlar anneme birşeyler anlatmaya çalıştıkça annem, küfüre benzettiği sert cümlelerden dahada kudurup düşmanları metrelerce kovalayıp püskürttü. Hala salıncaktaki görüntülerimin Japonya’da hangi amaçla kullanıldığını merak etmekteyim. (yo sanmam maymun belgeseli değildir.. değildir değildir)
* Üç gün masanın altına saklansam “ayol nerde bu çocuk” diye aranmadığım hayatımın 7. Yılında, kayalıkların üstüne kartalların inşa ettiğini düşündüğüm çarpık çurpuk bir okula kaydedildim. Çarpıklı İlköğretim Okulu. Okula gitme nedenim bakkal Şenol'un çemen ekmeklerini yemeyi öğrenmek sonrada o öğrendiklerimi yemekti. Nihayet hayatımda karın doyurucu bir şeyler öğreniyordum. Öğretmenim; sazıyla, fötür şapkasıyla, bıyığını kulağına kadar sivriltip okula türkü çığırmaya gelen babama.
-korkarım kızınız siyam ikizinin doğmamış olanı, ötekini bulun! Diyene değin eğitimle hiç alakam olmadı. Kabul etmeliyim ki yediğim sopa çemen ekmekten daha doyurucuydu.
Bir sabah okuluma doğru çarpım tablosunun birler basamağını tekrar ederek yürürken üzerimden sert bir cisim geçti. Bu sefer o imrendiğim antibiyotik kokusunu aldım işte, hastanedeyim. Oleeey. Büyükler kritik ediyor: Bir motorsiklet boylamasına üzerimden geçmiş ben nasıl dipdiri duruyormuşum, motorcu ne vicdansızmış beni öylece bırakıp gitmiş, zaten görgü tanıklarına göre motor aniden ortadan kaybolmuş vs. vs. Kimin umurunda ben kendimi çok iyi hissediyorum. Sanki beynime motor takılmış, eksik parçalar tamam, elim tamam, kolum tamam, zihnim yunmuş yıkanmış. Canım da ne biçim çemen ekmek çekiyor.
* Nihayet ismimle hitap edilmeye başlanılan ömrümün 17. yılı. Sinemalarımda "Siminya nasıl gaza getirlir" adlı bir sinema filmi oynuyor. İlk anda akla gelmeyebilir diye söylüyorum siminya’yı ben oynuyorum. Bir anarşiste aşık olmakla kalmadım, okuma sevdasına hem örgütçü hem kırtasiyeci bir gencin peşinden sürüklendim. Tırışkadan bir davası vardı o davaya gönül verdik. Hırbo tasarladığı tüm eylemleri bana yaptırdı, geldi gitti dayadı gazı "Kızım varyaa sen çok ateşlisin, sende Jeanne d'Arc'ın ruhunu görüyorum, aha şuraya yazıyom memleketi sen kurtaracaksın, heykelini meydana diktiklerinde " vay beeh ben bu kızı tanıyordum" diyeceğim" diye diye kendimi jan dark olmasada nihat doğan gibi filozofik hissetmemi sağladı. Ben ne yapacağım da heykelimi dikecekler diye sormuyorum bile, yüklenmişim ki gazı allah allah allah allah!
Bir öğlen polisler beni komserim haşmetbaamın karşısına diktiklerinde ciddi bir enerji ve gaz kaybı yaşadım. Haliyle gaz bitince dava da bitti. Dava gitti aşk bitti.
Bu arada sen motor mu kullanıyorsun? Ara ara motorsiklet sesi duyuyorum eğer sen kullanmıyorsan nerden geliyor o ses? Lan!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...
-
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...
-
" Niye hiç aşklarından meşklerinden bahsetmiyorsun? hadi hadi yeme beni yazılarından anladım ki sen bakire olamazsın " Şu blo...