Pazartesi, Mart 30, 2009

Kimse bana inanmıyor

Son yazımdan sonra keşiş olmaya karar verdim, inzivaya çekildim.Baktım yazdıklarım uyduruk geliyor, bazı hınzırlar yazdıklarımın gerçekliğini sorguluyor, bari dedim varayım gideyim bir meşe kovuğunda yaşayım, buralar bana göre değil ne sevenim var, ne soranım var öyle dertliyimki.

Sözlendiğim muzcu oğlanla (adını yazamıyorum fenalık geldi) bir odaya tıkılıp boğuşmamı mantıklı bulmadılar, kolpa dediler, ezim ezim ezdiler, çula çaputa doladılar.Bu bitmişlikle kendime doğrulama kodu aradım. Polatlı'da ki bir arkadaşıma telefon açtım.
-ya ebru allah aşkına ben mi yanlış biliyorum, sizde sözlendiğin yada nişanlandığın kişiyle bir odada öpüşmek, sevişmek, muz yemek serbestliği var mı yok mu? yoksa bizim sülalede mi var baya bi yamukluk lan!?
diye sordum, onlarda da varmış bu ballı adet, naberr aldınmıı. İnanmıyorsan vereyim Polatlı'dan ebru'nun telefonunu ara sor (ebru bekar, 27 yaşında, başbaşa aynı odada kalma adetini benimsiyor)

Ne küçük kardeş refakati, nede babanın, abinin haberi oluyor bu işten. Nişanlınla istediğin şeyi yapman senin vicdanına bırakılıyor, o anda vicdanın sesini kim takarsa artık, gerekirse pamuk tıkılır,vicdanla muhatap olunulmaz, siğea.
Eğer bu adet yaygın ve duyulmuş değilse kabahat benim değil. Ayrıca bence böyle fingirdek adetler diğerlerinden daha eğlenceli. Kızların bohca bohca dantel masa örtüsü örmesinden daha güzel mesela, yada bakirelik bezinden. Bu adet bunların yanında törenlerle kutlanmalı.
Ben bunların içinde büyüdüm üzgünüm bana hiç garip gelmiyor. Garip gelse babam garip gelirdi. Ben onun düşüp kalktığı tüm kadınlara anne dedim. Samanlıkta biriyle bassam bile "haaa babam şey yapıyomuş, neyse sonra gelirim" diye arkamı dönüp çıktım. Eğer bunlara şahit olmasam sonradan görünce yadırgayabilirdim, göre göre normalleşti. Belkide yaşadığımız bu erozyona Tema vakfının müdahalesi gerekiyor. Yoksa biz başka Ankara'nın çocukları mıyız? Uzaylı mıyız? Anaa belki aradığım ailem yukarlarda (burada uzun süre hayallere dalıp gittim)

Bir saat sonra...
Bu kadar masum bir nişanlıcılık oyununa inanmayan, aşağıdakilere hiç inanmaz o halde yazayımki inanamaya inanamaya ölsün.
Uçkurundan emin olduğum fazla kimse sayamam. Belki bi nur yüzlü hüseyin amcayı, annemi, firijit nermin yengeyi ve bir kaç yenidoğmuş bebeği ayrı tutabilirim, geri kalan herkes bir şekilde boka, zibile bulaşmış.
  • Üç blog ötedemizde ki kayınpeder, gelininin başına çöktü ( tecavüzün halk dili, horoz tavuğun üstüne çıktığında başındaki ibiğini ısırır,bu deyim oradan esinlenilmiş olmalı)
  • Komşunun biri; 1 yıldır memlekette hastanede tedavi gören eşine rağmen evde bir başka kadınla yaşıyor. Herkes bu kadını bağrına bastı, ötekinden daha neşeli, daha temizmiş.Öteki ölümcül hasta, hem adamın cinsel ihtiyacı noolcak? keraneye mi gitseydi? halla hallaaa sende (üstelik daha önce keraneye giden erkeğide savunmuşlardı)
  • Abim 2 yıl önce evsahibini bıçakladı. Nedeni, evsahibi yengeme ahlaksız teklifte bulundu, kirayı ödeme şekli konusunda farklı ufuklara yelken açtı. Hala sorun çözülmüş değil iki tarafta mahalleyi terketmek istemiyor, yolda karşılaşsak zelzele oluyor, yakında bir miktar daha kan dökülmesini bekliyoruz (tahminen AB rh+)
  • 4 yılda 6 kız ve evli kadın internetteki sevgililerine kaçtı. Sanki internetteki erkekler yanlarındaki hödüklerden farklı. Sanki onların sümüklü mendilleri, kokmuş çorapları, tomar tomar kılları yok. Nooldu gidip gidip geri geldiler, bazısı karnına yedek stepne koymuş üstelik.
  • Evli, bekar, gelin, kız farketmeden bir çoğunun yasak aşkı var. Buralarda tipe bakılmıyor, istersen gözkapağında yumruğum kadar et benin olsun, birisi mutlaka onu çok seksi bulup sana aşık olabilir. Gel gel, et benin öpüşürken gözüme girsede gel.
Bence bizim mahallenin adını hayvangibilibidolular mah. diye değiştirmeliyiz. Aşık olmak, sevdiğinle herkesin içinde koklaşa koklaşa dolaşmak hala out. İn olan, ağaçlar altında atmışdokuz fersah. Adına cinsel devrim mi desem, bizi karantinaya alın, havadan ilaçlayın mı desem bilmiyorum, cidden çorbaya dönmüş haldeyiz. Belkide tek biz böyle değiliz?



Salı, Mart 24, 2009

Yok öyle ellemek

  


  Babam 10 teyzemin 3 tanesine, kahvehanelerin dumanları arasında kaybolmuş kirli heriflerinden bir kuple eş yaptı. Okeyde üst üste 5 defa galip gelen adam hayatta da galiptir, ondan iyi koca olur diye bir kriteri vardı. Üçüde tanımadıkları ama kimleri, kaçar defa, hangi ataklarla yendiklerini bildikleri dul adamların karıları oldular. Babamın bu kahvede kız evlendirme huyundan kendi kızları nasibini almaz mı? Ablam lakabı "baya parası var" olan biriyle biraz zorla, zora düşünce de mecburen gönülsüz gönül rızasıyla evlendi. Ablamın yüzü olmayan yorgan, faizle alınmış halı, veresiye leğenlerle gelin olması annemin “ayıp oldu elaleme” düşüncesiyle gücüne giderken, ben ablamın istemediğini haykırmayıp kuzu kuzu gitmesine içlenmiştim. Susmadım, susmadım ki sıra bana gelmesin diye. Ama biliyor musun bu "susma sustukça sıra sana gelir sloganı" na artık pek kulak asan yok. Benden çok itiraz eden vara yoğa havlayan olmadığı halde sıra dönüp dolaşıp hep beni buldu.

       Birgün babam teee galu belada tanıştığı bir adamın oğlunu pek beğendiğini, bir kaç güne söz kesileceğini müjdeledi (!) O güne kadar yaptığım ve genelde başarılı olduğum yöntemleri yeniden denedim; kendimi camdan atarım! Kaçarım! Asarım! Keserim! Keselerim! ııh kesmedi.
Bir akşam, onlara göre sözlüm bana göre hasımımla koridorda karşılaştım. Renkli, üzerinde in dı samır yazan havai gömleği giymiş, altın kolyesi kıvırcık kıllarının derinliklerinde kaybolmuş, kaküllü tuhaf bir cisim yörüngeme yaklaştı. Elbette bana göre erkeğin çirkini makbuldür, sittin sene sana kalır önüne ilaç niyetine bile kadın çıkmaz, sen ondan güzelsen en az 30 yıl köpeğin olur ama bu erkek değil, bu bir Hintli bu bir das borak’tı. Herşey bir yana adı Zabit'ti. Adını hatırlamak için kapının önündeki çöp variline bakıyordum, üzerinde Mamak Belediyesi yazıyordu, oradan belediye zabıtalarını hatırlıyor ve Zabit'e ulaşıyordum. Anlatırken uzun görünebilir ama pratikte çok işime yaradı. Nedir benim taliplerimin isimlerinden yana olan şanssızlığım? Bozbeyli'yi ve annesini unutmadım.

 
Zabit'le; daha sonra çıngar olsun dedikodu olsun yangın olsun birşey çıkarır ayrılırım planları yaparak, laf olsun diye sözlendim. Herkes söz gecesi "Oy farfara farfara, ateş düştü şalvara, ağzım dilim kurudu, kız sana yalvara yalvara" türküsü ile oynarken, ben gözlerim kısık hülyalara dalmıştım.. "acaba alerjisi olan yiyecek var mıdır? Belkide direk zehirlemeliyim?! yo yo en iz bırakmayan iş uçurumdan yuvarlamak " Pembe panjurlu ev hayali kuracak değilim!


       Bir öğlen elinde bir karton muzla ziyaretime geldi. Polyanna gibi bakarsan sempatik, Emanuella gibi bakarsan erotik bir hediye olabilir. Hiç kasmadan yüzeysel olarak baktım, aklıma tek kelime geldi "Goril!" Sonraki hediyesi bir teneke halis ezine keçi peyniri. Ondan sonraki de reis bakliyat paketi olacaktı. Çünkü onlar zengindi ne yiyorlarsa gelinleri de ondan yerdi.
Bizdeki en çelişkili adetlerden biri kızların aşık olması ve flört etmesi cinayet çıkaracak kadar ciddi bir eylemken, iki gün önce sözlendiğin zabıtayla bir odaya tıkılıp oynaşman çok gerekli bir uygulamadır.  Gençler kaynaşsın olmadı çiftleşsin, nasılsa evlenecekler yahu!. Annem hemen ikimizi kaynaşalım vıkraşalım diye odama iteleyip kapıyı örttü, iki metre odada kaldık mı kaküllü Zabit'le?

Odada ki kanepeye yanyana oturduk. Daha o zamanlar araya yastık koyma bulunmamıştı, yasyakındık. Beni değil dudaklarımı muhatap alıp zevzek zevzek birşeyler gevelemeye başladı ”Ehe ne iyi oldu böyle değil mi böylelikle daha iyi ten uyumu falan şaparız yıhyıh” Dudaklarıma bakmayı kessin diye alt dudağımı ısırdım üst dışarda kaldı üstüde ısırmaya çalışırken porp porp şıponk sesleri çıktı. Herşey birbirine girdi. Gittikçe battım. Ona dudaklarımla “öp beni erkekimm” mesajı vermek istediğimi düşündüğünü biliyordum.
Elini omuzuma attı. Kafamı o tarafa çevirip eline baktım. Aklımdan ilk geçen şey “ısır kopar ısır kopar” ama bu seferde”tamam bu kız beni istiyor” diye düşünüp üstüme atlayabilirdi. Bu riski alamadım.
Acaba benim cinlerim var desem kaçar mı? Bakire değilim desem? Acaba kadınlardan hoşlanıyorum? Gaz sorunum var? Yatağın sol tarafını kaptırmam desem?

Entrika tasarlamaya fena dalmışken bacaklarımın arasında öteki elini gördüm!  Ahhhhaaa hayda rinna rinna rinanayy. Sağ elimle boynundaki kaz ayağı desenli, 24 ayar kolyeye asıldım. Sol elimle kakülünü yakaladım. O sanıyorki “aha oğlum haşin sevişmelerimiz başlıyor” Kolyeyi “hah” ses efekti vererek kopardım elim boşta kalınca kakülüne tutunmuş öteki ele yardıma gönderdim. Bas bas bağırıyor, doğrulup bakamıyorda. O an çanakkale gazisi koca seyid gibi ilahi bir güç kazandım. 280 kilo saç getirseler yolacaktım! Kafasında tek tüy kalmayana kadar dönmek yok yorulmak yok!  Erkek kuvvetiyle elimden kurtulmayı becerdi.
-ne yapıyorsun sen laaaaayn aaa anam anam anam anam
-varyaaa şimdi hayatımdan defolup gitmezsen pencereyi açıp "yetişin komşular meğer bilye kadarmış, imdaaatt" diye bağırırım, teee flash tv’ye gider namın. Ulan nerde görülmüş keçi peynirine, fasılyeye tav olan kız hawai kaçkını! Topla şimdi kolyeni, kakülünü git babanlara siminya ile anlaşamıyoruz de, hastalıklıymış ayrılacağım ben de. Ben daha peru’ya gitmedim be, ne evlenmesi ne! Ya voy?
Garibim.. boynu bükük kaküllüm sessizce eğildi kolyesini aldı. O dakika anaç yönüm yetişti geldi tek hamlede içimi burktu, kıyamadım. Biraz daha gitmeseydi, gitme kal, beni kollarına al, pembe gülden daha al, yanağından öperim diyecek, boynuna sarılıp ağlayacaktım. Ama gitti, ailesi akşamına sözü bitirdi, babam beni dövdü, annem saçımı yoldu. Hah işte oy farfara farfara oynama sırası şimdi bana geldi.



fight clup

Cumartesi, Mart 21, 2009

Blog ödülleri birincisi: Siminya

Şu saatte uykum geldi ebem gibi oturduğum yerde uyuyakalacağım. Bari içimde hoplayan kuzuları şuralara atıvereyimde otlasın, zıplasınlar.

En klişe cümleyle başlamak istiyorum: Blog ödüllerine katılmayı düşünmüyorum, böyle şeylerden hiçmi hiç hoşlanmam hem yüzdeyüz torpil vardır, kazanacaklar belli...
Yok tabi ara ara depreştim, katılmayı düşündüm. Benim gibi burnunu her deliğe sokan birisi için oraya burun sokmamak utanılası bir şöhret olur. Açılsında bi bakayım neymiş? ne değilmiş? içerde neler oluyormuş? diye meraklandım, meraklanmasına ama hep içimde tuhaf, peltemsi bir his vardı; blog ödülleri karşıtı Cem beyin gazabına uğramaktan tırsıyordum. Her an bir yerden çıkıp çarşaf çarşaf yorum bırakabilirdi.

Birkaç gündür katılmamı isteyenler çoğalınca cahil cesaretimi kuşandım, fena halde dolduruşa geldim, hemende gelirim zaten. Heyecanlanıp evet evet evet diye çığlığı bastım. Niye olmasın ki? Ne güzel pembe saçlarım vaaarr, headerim ciciii, üç beşte yazım oldu çok şükür neyim eksik? Zaten sıkıntıdan patlıyorum yeni bir oyuncak olur bana. Mert'le kamyon sür sür nereye kadar?
Katılma kısmını kafamda hemen eledim, direk kazanma aşamasından başlıyorum. Evet hayal mekanizması derhal görev yerine, merkezden bekleniyorsunuz, tamam.

Yarışmaya "halk oyunları kategorisi, kolbastı dalında" katıldım. Ödül töreni yapılacak, olay yerine davetliyim. Kimliğim ne idüğü belirsiz olduğu için kimse beni tanımıyor, acaba nasıl arzı endam etsem? 3 seçenek var önümde.

1. Kafama aliminyum huni takayım, önüme mama önlüğü, elimde cıngırdak, üst baş yırtık bırtık. Noturdamın kamburu gibi iki büklüm ağzımın kenarından tükürük akıta akıta salona gireyim.
-ehe ehe eğğe ben zümün, sümün, simin ehe eğe, bana ödül verecek olan kim? ha omu ne güzel adammm, adı ne? Bana ödül verin evet evet ödül ama bana onu verirken aynı anda uzun eşşek oynamanızı istiyorum, anladınız mı? Kürsiye çıkarım çıkmasına ama bana bir kişinin bile bakmasını istemiyorum anlaştık mı? ağuu ehee.

2. Mini kırmızı bir elbise giyeyim. Kulaklarıma karpuz lamba büyüklüğünde küpeler takayım. Ayağımda 10 cm topuklu ayakkabılar boy olsun sana 1.80. Saçları kabarttırayım, gözlerde takma kirpikler, dudakta sulu sulu ışıltılı bir ruj. Koku olarak koklayanı 40 yıl ebleh eden bir parfüm bulmalıyım. Öyle seksi görünmeliyimki sanki bir sosyete ikoncanı, sanki rus tenisçi nadya zivi ziviyetski. Blog yazan hatunların hepsinin; şişman, tıknaz, koca götlü olduğu inanışını yıkmak için birileri kendini feda etmeli. Sonunda aile psikopatları tarafından makineli tüfekle taranmak var, bu bir onur savaşı (ve ben şu an kendimi; bu saçma hedefte kendini havaya uçuracak olan kahraman, intihar blogcusu gibi hissetmeye başladım, durdurun imdat)

3.Babamı yollayım. Deyimki baba bak şu adreste sana garı buldum, seninle evlenecek. Annemden kurtuluyorsun hadi iyisin. Ayranına 3 viagra hapı atıp C planımı uygulayayım.
-babacım şimdi ağzına kırmızı gül koyacağız, sana deri fetiş bir pantolon giydireceğiz üstünde sadece pantolonun askıları olacak, kafanda fötr şapkan, bıyık o biçim tee kulakta. Sonra ben, otelin arka kapısından hatunun olduğu odaya kadar sana eşlik edeceğim. Birden içeri fırlayıp sürprizzzz diyeceğiz, ona şeyini göstereceğiz yani neşeli tarafını, okiş babuş?

Bu şekilde babamı ödül salonuna ittikten sonrasını yaşamayacağım için, olan biteni, gazete küpürlerini mezarıma getirirseniz bu blog şehidini mutlu edersiniz. Evet ben şimdi katılmaya gidiyorum, gel gel beni takip et

Perşembe, Mart 19, 2009

Mari ye kafana mari ye beynini kuduur kudur kudur

*Bana iyi davranılmasından hoşlanmıyorum "Aman efendim ne demek ne demek o sizin inceliğiniz" muhabbeti yerine; gerizekalı, pislik, allahın belası, canın cehenneme dense, en ufak bir tartışmada cam çerçeve inse, birbirimizi bir duvardan öteki duvara savursak, tutam tutam saç yolup kafadan aşşağa kaynar yağ, asit allah ne verdiyse döksek, tayland'lı masörler tarafından sıpaa masajı yapılmış gibi hafiflerim.

Belliki içimde çocukken dışarı atılmamış bir karate kursu aşkı var. En kötü ihtimalle fetişist olmam yetmiyormuş gibi aynı zamanda mazoşisimde. Bütün suçu şu sıralar hortlayan "iyi insan, kibar insan mösyö bonopua " enflasyonuna atıyorum.
Bana iyi deme, bana nazik olma! K. İskender'in cümlesiyle "suçu benim üstüme at" anladın mı? anlatabildim mi? kafamda bardak kırdırttırttırma bana!

*Yorumlarda bana hacı, müdür, usta, üstad diye hitap edenler. Hacca ne zaman gittim abi ben?? Hem ben kalabalık yerlerde nesef alamıyorum (biliyorum o nefes olacak) çığlık atasım geliyor, valla. Çığlık atarsamda zottirik kanunları gereği suudi yetkililer beni recm eder- ki ondanda zevk almaktan korkuyorum.
İşte bana böyle hitap eden sevgili hemşehrilerim; bu gece budist rahiplerden öğrendiğim mistik bir teknikle rüyanıza geleceğim. Ve yukarda yazdığım "kafadan aşağı kaynar yağ dökme" eylemini sizin güzel kafanıza uygulayacağım. Bana hitap etmek için yeni terimler üreten ilk 3 kişiye bardak yollayacağım (kafamda kırdıklarımdan değil, onlar bi yerinize batar)

*Buraya (işte tam olarak orası hah ohhh kaşı kaşı) tüm psişik, spastik, probiyotik hallerimi yazıyorum, işedim elimi yıkadım geldim diyorum. Ayağım kocaman, üst geçide benziyor, baş parmağım ortasına fındık koyulmuş kurabiye gibi görünüyor vs. yazıyorumda yazıyorum. Benim gibi marabalar; internetin üstün ırk, en baba insanlarının deyimiyle "netin kalitesini iki kuruşluk etti, yedi, içti, dağa kaçtı" (babam olsa burada "yandım dötümün ağzı" derdi)
Ne varsa yazdık ama bir şey varki en başından beri dikkatimi çekiyor. Bu kadar açık seçik kendini anlatan blogculara zıt, fikrini yorum olarak yazmaya bile ürkenler var!
Ve yorumlarını mail olarak yolluyorlar. "Bu günkü yazını okudum şöyleykene şöyle orasına katılmıyorum böyleykene böyle" Nedir korkunuz hey dostuam? Anonim yazın, takma adla yazın bişi yapın ama bu kadar ürkek olmayın. Hep bu anzaklar yüzünden olduk böyle, her yıl gelip haka dansı yapıp gitmelerinde var bi pislik.

*Bir numaralı spor bloğu Aceto balsamico'dan gelen ziyaretçileri gördüğümde çok panik olmuştum. "Blog yazarı Siminya Anasıgözel, ünlü Beşiktaşlı futbolcu Hasbi ile bar çıkışında objektifimize yakalandı" diye bir başlığının beni beklediğini düşünerek siteye girmiştim, değilmiş. Bülent hocam beni okuduğundan beri onu okuyan spor bloglarından bazılarıda beni okuyor. Bu durumda kendimi "ofsaytın açılımı" ile ilgili bir yazı yazma zorunluluğunda hissediyorum. Kurban olayım biri bana ofsaytın yada daha dürüstcesi futbolun ne olduğunu yazsın üzerine bir yazı yazacağım, help yavrum help

Salı, Mart 17, 2009

Hayal kur kur olacağı budur

Verdiler gazı, verdiler gazı; işte senin hayalgücün evlere şenlik, sen en iyisi kitap yaz, aman ne kitap olur senden, kitap gibi kızsın falan fıstık.
Dedim gidiyim bari yazayım bişeyler, kitabım bitince kuşe kağıda bastırtayım adımı da Ayşe Kilim koyayım, otantik olur banada cuk oturur. Hazır internetimde ayağım değse kesiliyorken bir hikaye yazdım robinson kuruus ve ıssız adamdan bozma, çakma, çalıp, çırpma.
"Bir adam varmış çok ıssızmış üstüne bide ıssız adaya düşmüş orada karayağız bi oğlanla tanışmış adı perşembeymiş. İkisi bu ıssız adada ne filmler çevirmişler ne filmler amannn"
İşte onca verilen gazdan çıkan hikayenin ilk satırları. Oldu mu şimdi? Bumuyum yani bu mu? Beni ne hallere düşürdüler görüyon deymi anne?

Bırak ya ne kitap yazıcam kitaplar beni yazsın. Hayal gücü kısmına okey zaten inkar etmiyorum(ediyomuydum yoksa?)
Varya bi ara küçük ablamın yaşadığı şeyleri kendim yaşamış gibi sanmaya başlamıştım. Bu sabah hatırladım tüylerim diken diken oldu, ne psikopatmışım bırr

Ablam amcamla ve babamla kanlı bıçaklı olma pahasına okula kaydolmuştu, saçlarını kısa kestirdi, memeleride pek ufaktı erkek gibi görünüyordu bide resim öğretmeninin korumasındaydı kimse ses etmedi.
O'ndan cesaret alıp bende ortaokula yazıldım. Ama beni hiç bir öğretmen korumadı zaten hep okuldan kaçıp kendimi dağlara vuruyordum. Oraları eşeleye eşeleye hititlerden kalma sikke ne bulmuştum, ders sırasında dağlar beni çağırıyordu, kaçıp kaçıp kayboluyordum. En sonunda bu hepten kırık dediler bi daha üstüme düşen olmadı. Derler ya "ben doğduğumdan beri şarkıcıyım" diye işte bende te o zaman başladım bu mesleğe, gözünü sevdiğim arkeoloji.

İşte okula kaydolduktan kısa bir süre sonra aniden serpildim, uzadım gittim. Hiç ablam gibi görünmüyordum üç gün içinde kara kuru kız siminya gitti yerine yurtseven kardeşler geldi aman işte olayların kadını tuğba ekinci gibi birşey.
Bizimkiler baktılar bende adına meme denilen iki tane şey var, aldı bunları bi panik bi panik.
-bu kızmıymış lan!
-hee kız çıktı gordün mü şu işi?!
-ee şimdi biz bunun kuyruğundan milletin piçlerini mi kovalıycaz?
-ne işimiz varmış pehh! okuyup ne olacak pilot mu? kıh kıh kıh kıh ölme emi, al aşşaa al aşşaa aloooo!!

Bu aile içi kritik istişareden sonra beni aldılar aşşaa. Eh ablam gürül gürül okula gidiyor bunun olağan sonucu olarak ondan nefret ediyorum;
Yemeğine mushil katıyorum okulda altına yapıp rezil rüsva oluyor.
O'na aşık olanları başka adreslere yönlendiriyorum diyorum ki; ablam aslında çift cinsiyetli, dışı sizi aşağısı bizi yakar ah ahh çok bedbahtız.
Davet edildiği partilerin tarihini yanlış söylüyorum, başka gün gidip kapıda popom gibi kalıyor. Hayatının potansiyel, sinsi, kıskanç, aşşağılık karakteriyim.
Böyle plan, proğram, dallas derkene benim vidalar gitmiş. Bir baktım arkadaşı Seda'yı kendi arkadaşım sanıyorum. Ablamla görünce kavga çıkarıyorum onlarda diyor ki:
-siminya artık kabul et seda seni tanımıyor
-ya işte şimdi böyle olduk, tanımamazlıktan geliniyoruz oh oh oturun oturun rahatsız olmayın yınız, seda seninle okulda hesaplaşcaz


Ablamın okuluna şahsen, bizzat, zatalimin gittiğini sanıyorum. Hem nefret edip hemde onun derslerini yapıyor, okuldaki müsabakalara katılıyor, ödülleri topluyordum. Resim yarışmalarına katıldığı çizimlerin yarısını ben çizdim, o kürsüye çıktı sırıttı, dalavareci nolcak. Okul resimlerinde mutlaka bir yerden kafamı çıkardım, geçen başbakanın kolundan pörtleyen kafa gibiydim.Hep ensesinde, böğründe, sırasının arkasında dolandım durdum. Kızın ayrı yaşayan siyam ikiziydim. Okuldakiler de beni kabul ettiler, hadi etmesinler bakiyim yemin ederim onların yerinede okula giderdim adamın asabını bozmasınlar ki bozmadılar aferim aferim. Velhasıl beynimin hayal bölümü sisli bir bataklık gibi her an her şey çıkabilir. (daha sonraki bi vakittede üniversiteye gidiyormuş gibi yapmıştım)

Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmece: İnternet bağlantım soğuklardan etkileniyor, buz kesiliyor. Ben yokken bana söven olursa sevenlerim ağzı bozukları dövsün, sonra ötekiler bunları ayırsın, ayrılanlar kavuşsun.. tanrım tek başına koyma kulların.

Cuma, Mart 13, 2009

Beni bu boş zamanlar mahvetti

Bu yıl okula kayıt olacağım dönemde intihara teşebbüs mevsimimi geçiriyordum, bu yüzden kayıt olamadım, kayıt olamadığım içinde bütün tembelliklerin dibine vurma şansım doğdu.
Geçen yıl bu aylarda ders çalışıyor, su gibi ingilizce konuşuyordum (o senin bildiğin gürül gürül sulardan değil, biraz yosunlu, sülüklü bir su ama su sonuçta)

İngilizce yazı çevirip üstünden para bile kazanmıştım.Virajı alamayıp "türkçe sitelerde takılmam, çok alaturkalar, ben ingilizce biliyorum, buralar bana çok dar" diye bir şarkı yapmıştım.
Ne güzel, ne salak amerika'lı arkadaşlar bulmuştum, her dediğimi yapıyorlardı onları gazeteciyim, 3 dil biliyorum, Türkiye'de çok tanınmışım diye kandırmıştım "hey bobette bazen bloğuma baktığını söylemiştin, hello bende seni kiss kiss" Şimdi yokladım nasılım diyede, malesef sadece klaviyet ingilizcesi kalmış elimde shift, enter, delete falan.

5 posta beni ofis leydi diye hayal etsin bakalım, bilmiyorki ben bütün gün komşunun 6 yaşındaki oğlu Mert'le tükürük yarışı yapıyorum, halının kaç tane mor tüyü var onu sayıyorum, bilim çocuk dergisi okuyup içinden çıkan kurbaa kartlarını biriktiriyorum, ofis leydiye bak hele muhallebi leydisi.

Hatta bu hafta iyice farkettim ki ben tamamım, olmuşum. Sokağa çıktım Mert'i gördüm yerde kum eşeliyordu bende oturdum birlikte eşeledik, yol yaptık, ın ın ınınınnn diyerek oyuncak kamyon sürdük, yakınlaştık. Birden kanım kaynadı "selvi boylum al yazmalım"da ki kamyoncu Kadir İnanır geldi gözümün önüne Mert'e baktım aynı o, Türkan Şoray gibi dudağımı titrete titrete öpeyim dedim, kumlu, zibilli sümüğü ağzıma doldu, gerçeğe gözlerimi açtım. Derhal film setini terkettim, oda arkamdan el hareketleri eşliğinde küfürler edip, kum fırlattı.

Aklıma fikir atölyesinin oyunu geldi, tanımadığın insanlara iyilik hareketi. Bir teyze gördüm kapının önüne yün dökmüş değnekle dövüyor. Gittim teklif bile etmeden değneği elinden aldım yünü dövdüm. Döverken gözlerim şaşılaştı yünler tıpkı çakma sarışın Yasemin'in saçlarını andırıyordu, birden haşin bir zevk hissettim vurdum al sana al al al al al al al geber geber diye vurdum vurdum yünler kabardı, teyze kıpkırmızı gülümsedi;
-ellerine gurban olurum yavrummm hah hah icik daha vur icik daha ohkkkk, diye köşe oldu.
Bu iyilik sayılmadı tam bir seri katil gibiydim kalbim kirlenmiş benim, arınmalıyım arınmalıyım.

Baktım iki kedi çiftleşmek istiyor ama çiftleşemiyor. Hangisi işi yokuşa sürüyor tam anlayamadım. Dedimki dur onlarada yardım edeyim, pozisyonlarını ayarlayım, iki çift öğüt vereyimde çiftleşebilsin yavrucaklar,
deyimki: böyle havadar ortamlar konsantrenizi bozar, daha sıcak, daha kuytu bir yer bulun nebiliyim samanlık gibi, kömürlük gibi, hemen üst üste çıkmayın önce birbirinizin gözlerine bakın, kulağına hislerinizi pisildeyin, orasını burasını elleyin böyle yalapşap girilmez ki aaaa bellediniz mart'ta mart soğuk nevaleler, kaba şeyler sizi! Kendimi kaptırmış gidiyordumki ayrı yönlere kaçışıp gittiler, güzelim ilişkilerini mahvettim. Ben iyilik yapamıyorum...

Bu ay bana para yağıyor. Şu anda tam 4 bin liram var ve hepsi benim hahayt. Yaptığım çeşitli gasp ve yankesicilik işlerinden elde ettim bunları. Boş zamanlarımdan kalan boş zamanlarımda para harcıyorum o kadar görgüsüzümki selpak mendili bile 100 liraya satsalar "param var olsun" diye alıyorum, şahika sendromundayım. Getirin ne kadar çör çöp varsa, param var alabilirim.

Salı, Mart 10, 2009

Rica ederim o senin bakireliğin



"Niye hiç aşklarından meşklerinden bahsetmiyorsun? hadi hadi yeme beni yazılarından anladım ki sen bakire olamazsın"
Şu blogta bi sürü ilginç yoruma rastladım;
-bir kere ne malum senin erkek olmadığın? belkide mönötörün öte yanında bıyıklı bi adam oturuyor ha?
-hıh şimdi sen ankara'da mı yaşıyosun? düpedüz mezradan yazıyon kırro!
diyenler olmuştu da "yazılarından baktım sen bakire değilsin" yazan ilk kez oldu.
Bizim tabelacı pikasso ali'ye bloğun yan tarafına "siminya pala remzi değildir, o babasıdır" yazan bir tabela yaptırtmayı düşünüyordum.
Bari birde şebnem şöferrr'in "bakiredir" belgesinden çıkarttırayım. Sahtede olsa şık durur ambians olur. Vay be anonymous, şu meraklı yorumun aklıma neler getirdi bir bilsen, helal aslanım.

Olmaz olasıca zar nerdende konmuş oraya, başımıza bela namına ne geldiyse yarısı onun yüzünden. Tecavüze uğradığım zaman bile (nasıl görüyorlarsa artık) pek kıymetli zarımı kontrol etmişlerdi. Baktılar ki zar orada gelin gibi süzülüyor geldikleri gibi dağıldı namıssızlar. Nasılda hoşuma gitmişti benimle ilgilenmeleri, oysa önemsedikleri o sıracalı zarmış.
Acaba gerçekten kızlık zarım yırtılmış olsaydı neler olurdu? Belki Haydar Dümen'le tanışırdım, gözlerim mavi olurdu, ayağım daha az büyürdü, acaba blog yazabilir miydim? bakire olmayanlar blog yazabiliyor mu? belki konuları böyle dağıtmazdım, kimbilir.

İlk, kızlık zarı efsanesini duyuşum bu olay. Sonra kızların oynadıkları her oyunu sert bulan; salıncağa, bisiklete, ata binen, ağaçtan atlayan her kıza " kızımm öyle sert oyunlar oynama, o oyunlar kızlara göre değil, eve gel hemen" diye bağıran anneler sayesinde kızların en değerli hazinesinin o içindeki faunus olduğunu anladım. Zaten o salıncaktan bacakların ayrık şekilde düşmeye gör allahhh sağdan soldan bir sürü anne, teyze, hemşire, doğum ebesi peydah olur hindi gibi "gulu gulu gulu gulu gulu" sesleri çıkarır, kızcağızı evirirler çevirirler kucaklarına alıp koşa koşa giderler. Halbuki erkek çocukları öyle mi? Her dakka düşerler, kafaları kanar, dizleri yaralanır, boğulurlar, geberirler de bir allahın kulu gelipte "oğlum evladım bu oyunlar sana göre değil" demez.

Annem, daha biz bebekken ablalarıma ve bana bir metre beyaz kumaştan, kenarları oyalı "bakirelik bezi" dedikleri bir örtü yapmış. Sandığı karıştırırken onu fiskos örtüsü sanıp "ortasına gül falan yapsaydın daha güzel olurmuş" dedim. Ablam gülerek "ortasının gülünü sen yapacaksın" dedi. Annem yada ablam böyle konuları bizimle ömür billah konuşmadıkları için diğer tüm bildiklerim gibi bu örtünün sırrınıda ondan, bundan, yoldan geçenlerden öğrendim. Bu örtü, gerdek gecesinde kızın bakire olduğunu kapıda bekleşenlere ispatlamak için kullanılırmış. Günümüzün şebnem şöferr bakirelik belgesi yani.
Unutmadan, kızlık zarı diktirecekler için hertürlü kızlık zarı dikimi, kesimi yapılır


.........................
tutsak yorumlarda uyardı, kızlık zarının tıp dilindeki adı Hyman' miş yani "gölgelerin gücü adına güç bende artık" diyen Heman, enteresan :) Sonra bir mail aldım, bir arkadaşım bakireliğe ve çizgi film Heman'e atıfta bulunarak şarkı sözü yazıp yollamış. Çıkacak albümüme koyacağım.

Yazılarından anladım sen badiresin‏
küçükken he-man e değil
she-ra ya tapardım
kadınların gücüne
ta o zaman hayrandım
o günden bugüne
cok badire atlattım
senin gibi badireyi
arasam da bulamazdım

Cuma, Mart 06, 2009

Afrika yerlisi alamancı bibim

Bizde annenin halasına bibi denir. Bibim türk hava yollarının gelmiş geçmiş en müzelik yolcusu. Yıllar önce yurtdışına yerleştiği halde hala kağnı çağlarından kalma kostümlerle gezinir:

Kafasında kenarları camız eriği modelli sapsarı bir yemeni, ayağında samsun canik denen kamyon tekerinden üretilen bir tür ayakkabı, üstünde siyah okul önlüğünün aynından elbise, önünde cepleri fındık, fıstık dolu bir bez, bacağında lastikli pazen don, değişik bi don daha, kalın çorap sonra yine çorap, kat kat kat çokonat bol bol fistan çokonat.

Yıllardır aldığımız hiç bir elbiseyi sırtına sokmadı, mecburen Esenboğa'ya bu halde götürdük. İnsanlar ona "puuu reziller türkiye'nin imajını oralarda berbat ettiniz, geceyarısı expresi aha bu kadın" der gibi bakıp, ağızlarını daha iyi buruşturabilmek için etrafında birikirler. Yaklaşınca da hem kıyafetlerinden hemde tipinden Türk olmadığını düşünür "hellooo,bitiful womın velkam türkey velkam türkey " diye kıvırırlar. Türk'sen kaka, yabancıysan velkam.

Ama yalan değil, onunla ilgili benimde çelişkilerim var. Nasıl olmuşta annemin halası olmuş derinlemesine araştırmak istiyorum. Dikkatli bakınca Afrika yerlilerinden Bambaralar'a benziyor, hık demiş bambaralardan düşmüş.
(nınınınımm bi dakkaaa benim birde sudan asıllı eniştem var değil mi?? hani bana rus asıllı olduğumu der durursunuz bu nasıl iş? elimi attığım yer afrikalı akraba! parçalar birleşiyor! dur aynaya bakıp gelmem lazım...baktım bir zencilik emaresi göremedim, az kirpik diplerimde var bişeyler ama ben zenci değilim, en fazla melez olabilirim. hem ben bu parantezin gidişatını sevmedim, bu gidişle afrikalı yetim olduğuma inanıp nijer'de ki ailemi aramaya gidebilirim, kapa kendini hemen)

Bibim ve ailesi Almanya'da yaşıyorlar; kocası olduğunu söylediği ama ikisini birgün bile sevişirken görmediğim, iyikide görmediğim Suphi enişte, sık sık interpol tarafından aranıyorum diye yalanlar sıkıp bize sığınan, aylarca bağırsak tenyası gibi yaşayan asalak oğlu Nurettin ve uyuşturucu müptelası, tepeden, kasığına dövmeli (evet baktım var) yüzünde teller, mıknatıslar takılı torunu Sedat.

Sedat benim beşik kertmemdi. Yıllarca yollarını gözledim her gelişinde biraz daha piirsingleşti, insanlıktan çıktı nihayet kertikliğimiz sona erdi. Yaz aylarında gelir, bana anlamadığım bişeyler söyler.
-siminyaaaynn zeni görünce zayningen damarlarım eroinh, lan gahpe felek diyom ich şüben anası olecak karıya bin mark verzeydim dövmelerimi görünce kapıyı yüzüme çarpmazdı akh dokh, siminyada bana abschlieben diyorum, iyi diyomuymuşum jab?
Ben zaten böyle ucube, karmaşık tiplere ölürüm. Nerede gatil bakışlı, dövmeli, nakışlı insan var orada bende varım. Ama Sedat'la evlenirsem gideceğim yer yukardaki muhteşem aile olacağı için hiç yırtınmadım, arkama bakmadan kaçtım. Hem ha bibimler ha biz, off iştahım kesildi birden.

Yazıyı bibimden bir Afrika atasözü ile bitirmek istiyorum, konuyla alakası yok.

Kadınların 3 perdesi olur, birisi nişanlanınca nişanlısıyla elleşince yırtılır, öteki evlenince kocasıyla iş yapınca heder olur gider, üçüncüsüde doğum sırasında önüne gelene bacaklarını ayırınca paralanır, bitti gitti, o kadında bir daha utanmadan eser kalmaz.
Bibi Fadik

Perşembe, Mart 05, 2009

Pavyon

Eryaman'dan taksiye bindim şoföre "Ulus'a gidelim" dedim sürdü.
Cebimde hiç para yok, işim yok, ailem yok, umudum yok, sokaktayım... Aklıma o anda gelen ve hayatımı tamamen değiştirecek cümleyi kurdum.
-Şöför abi bildiğin iyi, güvenilir bir pavyon var mı? İşsizim ve hiç param yok...
Şoför doğal olarak şaşırdı, pavyonda çalışmak istediğimden emin olup, olmadığımı sordu. Emin değildim o an, o kaybetmişlikler içinde aklıma daha iyi bir fikir gelmedi..
Beni Ulus'un meşhur pavyonlarından birine bıraktı. Merdivenlerden indim "patronunuzla görüşeceğim" dedim. Sanki o anda o pavyona bir lütuf ihsan ediyordum, benim gibi biri onların ayağına gelmişti.
Patronun karşısına çıktım " Burada çalışmak istiyorum, ben köklü bir ailenin kızıyım, iyi eğitimliyim, gördüğünüz gibi elim yüzüm düzgün" dedim. Adam "Olabilir bende Ankara Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitirdim ama gördüğün gibi pavyon işletiyorum" diye cevap verdi.

Belkide tarihte bir ilktim, kendi ayaklarıyla pavyona giden başka biri yoktur heralde, orada işe başladım. Şizofren iki kardeşim, trafik kazasında bin parçaya bölündüklerine şahit olduğum annem,babam...bunların yanında pavyonda çalışmak gözle görülemeyecek kadar küçük bir ayrıntı...

Bu hikaye Okan Bayülgen'in proğramında dinlediğim Elif'in gerçek yaşam hikayesinin sadece bir parçası. Yarın gösterime girecek "Yaşam Arsızı" adlı filme konu olan Elif Çağlayan'ın.

Ankara Ulus'ta; mavi boyalı pencerelerden titrek elindeki sigarasıyla sessizce bakan, güçlü görünen, yaklaştığında ne kadar zayıf olduğunu anladığın kadınlar.
Pavyonlarda; gül dendiğinde gülen, iç dendiğinde içen, beni anla dendiğinde anlayan masa süsleri.
Mesleği; sızım sızım sızlayan kalbini sol eliyle yumruklayıp, sağ eliyle elin heriflerinin kalplerini pembeye boyamak olan kadınlar.
Süslenmeyen, gülümsemeyen, saçını süpürge yapmış, mutsuz kadınlarından kaçan erkeklerin, içip içip seyrettiği acemi işi biblolar.
Her köşe başında istisnasız birbirinden yararlanmak isteyen insanların ikiyüzlülüğünde, vitrinde sergilenen, namusunu aklamak isteyenlerin filmi "orospuluğun" zoraki oyuncuları.

Ölmek mi, yaşamak mı? seçimi; biz o tertemiz, kutsanmış hayatımızı sürdürürken bir namlu gibi kafalarına dayanmış. Ölmek için ardında başka pavyona düşecekler olmamalı. Eğer küçük bir kardeşin, çocuğun varsa yaşamayı seçersin, pis işleri yapacak birileri lazım.

Yazıyı yazarken hatırladım. Hiçkimse'nin yazdığı "Pavyon Dinamiği" adlı yazıyı.

Salı, Mart 03, 2009

Yoo ben o dediğinden değilim

Ne kadar güçlü bir karaktersin iddialarına basın açıklaması:
siiis sesssss mikrofonlar önümü kapatıyor, teknisyen nerde? ses sesss sesim duyuluyor mu? ıhım ıhımm öhöğ

Bu işte bir yalnış anlama var, tamamen kız İsmet'in abartması. Hiçte oradan okunduğum gibi değilim, ne yaptımda kendimi öyle güçlü gösterdim bilmiyorum. Ben ki tavuk bana bakıyor diye kendini damdan atmış çocuum. Akşama kadar yerleri eşeleyip eşeleyip beni görünce ibibik kabartıp, gıııttt gııııtttt gııııığğt tavuk uzun havasını söylemeleri bana göre zamanın Alien filmiydi. Dik dik yüzüme bakmaları deli dana gibi kaçmama yeterdi, işin kötü tarafı heryer tavuktu.

Evimizde entomoloji uzmanlarının bir ömür çalışıp emekli olmasını sağlayacak kadar çok böcek yaşadı. Kim demiş kırkayaklar kırk ayaklıdır diye? 1700 ayaklı kırkayak ve çocukları çorap çekmecesinde dokuma atölyesi kurdu, kırkayakoğulları holding şiti.
Bu hayvanat korkusuna ömrümün hatırı sayılır gecesi; sandalye, sehpa, büyük insan kolu, tulumba başı gibi dar alanlarda uyuklayarak geçti. Kısacası tavuktan, böcekten, ibibikten, entomolojiden hallice bir garip yusuf yusufum.

Ben varya ben, yıllarca ayakkabıların dışarda kalınca korktuğuna inandım. Çamurlu, milekli hiç farketmez eve doldurdum. Ev ahalisi uyuyunca usulca süzülüp yanlarına gittim "konuşamıyorsunuz diye insanlar sizin canlı olmadığınızı düşünüyor ama ben, ama ben sizi duyuyorum, burası soğuk, karanlık, korkuyorsunuz demi? tamam hepinizi içeri alacağım şişş" Her sabah annemden terlik yeme pahasına yıllarca o mazlumların hakkını aradım. Bazılarını koynuma alıp yattım, böcek gelince sandalyemi onlarla paylaştım. Ben ayakkabıların robin huduydum.

Ha bide, geri dönüşüm kutusunu boşaltmaya da kıyamam. Sildiğimde arkalarından oyalı mendil sallarım. Aklıma gelir, ya o sildiklerim bana beddua ederse? Ötekiler, o silmediğim klasörler, resimler, müzikler öz evlatta sildiklerim üvey mi? Hani nerde yetim hakkı, mazlumun ahı, ahestesi?? Onları at öyle havasız, daracık, ıslak çöpe, bir söz hakkı tanıma, son dileklerini sorma, son bir tık bile tıklatmadan yolla sonsuzluğa, reva mı haa reva mı?? Ben bir zamanlar ayakkabıların koruyucusuydum neden böyle zalım oldum neden!! dayanamıyorum.

Bide şu var; birisi oşt dese 3 gün ekmekten aştan kesiliyorum.
Diyet reçetem: (dikkat sıfır beden diyeti!) 1-2 adet çatık bakış, hırıltı, homurtu. 32 diş gıcırtısı, birer tane yüksek sesle söylenmiş; köpoğlu köpek, şerefsiz, sittir lafı. Göz kararı; olmaz, ııh, hayır, beceriksiz, yapamadın sözcükleri. Bunları günün belirli saatlerinde temin edip yiyeceksin hiç birşeyin kalmaz, dal gibi olursun.

Şimdi bu mu güçlü,müçlü insan? Sensin o! Güçlü senin anandır! (oysa övdüğünü sanmıştın değil mi? anla işte, bana iyi muamele yaramaz)

off neyse yazımı okumak istemezsen anlatmak istediğim şu; Eşorfmanların, halk diliyle aşortumanların ağ yerleri neden hemen kocamanca deliniyor? Ne ima etmek istiyor?? Ayıp ayıp milletin donundan espiri çıkarmak isteyenleri dava edeceğim!

sıradaki türkümüz: niye çıktın oraya zıbıklı zekiye

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...