İnsanların beni Türkan Şoray diye çağırdığı yaşlarım.O yaştaki esmer her İç anadolu kızı çoğunlukla Türkan Şoray'a benzetilir ya işte o mesele.Annemle çayır çimen geze geze bir ırmak kenarına park etmiştik ki yemyeşil gözleri olan bir kadın tepeden tırnağa süze süze yanıma yaklaştı.
-Kimin gızısın ?
-Naha şu yanımdaki kadının
-Kimlerdensin ? -Ebegömecigillerden.
(annem susuyor, seyirci kontenjanında)
Bu; yaşın kaç, kilon kaç, boyun kaç faslından sonra kadın,kafa ajandasına aldığı notlarla yanımızdan gitti.Bizde eve döndük.
Akşama doğru aniden rahatsızlandım.Göğüs kafesime sanki barikat kurulmuş ve derin nefes alamaz olmuştum.Önce; bugün aldığım oksijeni kaldırmadığımı düşündüm, ama gittikçe boğulmaya ve nefesimi barikattan aşıramamaya başladım, fenalaşıp acile kaldırıldım.Oksijen bağlandı. Doktor astım,zatürre gibi hastalıkların araştırmasını yapsa da o anda bir bulgu elde edemedi. Biraz düzelince bir kaç ilaçla eve geldik. O ana kadar sadece dizlerini döven annemin jeton hemen düşmedi ama akşam başımda otururken birden Arşimet'in "euraka euraka" nidası gibi çığlığı bastı.Bulmuştu; öğlen vakti dere kenarında ki yeşil gözlü fettan kadının nazarı değmiş, küt diye devirmişti aslan gibi kızı.
Ertesi gün büyük bir mahalle ayini başladı.Amcamın iki karısından biri "Üzerlik" denen ve büyülü güçleri olduğuna inanılan çok kıymetli otu başımda yakıyor,kızılderili gibi etrafımda dolaşıyordu. Öteki muska kolleksiyonunu deli kızın çeyizi gibi yakama,paçama,duvarlara ilştiriyor, pu pu pu puuuu diye tükürüp yerini sağlamlaştırıyordu.Ablam çokk uzaklarda adına"dede ocağı" denen bir yerde yaşayan zatı görmeye ve yıldıznameme baktırmaya gitmişti.Döndüğünde kurtulacaktım bu musubetten(!)
Ben ise olanı biteni gözlerimde ki sönmüş ışıkla izliyor ve aylarca sürecek korkunç bir hastalığı çekmeye hazırlanıyordum.Gün geçtikçe nefes alıp verişim başka odalardan duyulmaya başlamıştı.Şimdi bu yazıyı okuyan varsa derin bir nefes alıp versin işte o nefes en değerli hazineymiş.Ben onu kaybetmiştim ve milim milim aldığım ufak nefeslerle yaşıyordum.Annem sürekli ağlıyor, öleceğimi düşünüp kendini nereye sığdıracağını bilemiyordu.Babam; erkekliğin kitabında panik yok felsefesi gereği halime fazla aldırmıyor "bişeycik olmaz ben neler atlattım askerdeykene bir gün.... diye güya annemi teselli edecek kötü anılarını anlatıyordu.
10 günün sonunda abim geldi. Herkesten daha mantıklı abim (kötünün iyisi) beni çökmüş ve çaputa benzemiş halde görünce gözleri doldu.Üzerimdeki otları, samanları, muskaları temizleyip kucağına aldı "Eğer fiziki bir hastalığı bulunamamışsa o halde hemen onu psikiyatr'a götürmeliyiz" dedi.Başımda yas tutanlar,ağlaşanlar arkamızdan bakıp konuşuyordu:
"psi ney psi ney ? nereye götürüyormuş ? psi bişeye götürüyormuş.
Doktorum o güne kadar gördüğüm en güzel doktordu.Pamuklardan güzel yüzü ile bana bir kere bakması ile ilk nefesimi almıştım.Kısa sürede teşhisi koydu ağır depresyon....
Nedenleri;başarılı bir öğrenciyken okuldan alınmam, bu kızgınlıkla yıllardır babamla aynı sofraya bile oturmamam nihayetinde toplumdan kendimi dışlamam diye gidiyordu. Esas neden aşktı..bilemediler tabii
..............................
Ayağını yere daha sağlam basmak için en az bir kere dibe vurmalısın.Benim dibim bu hastalıktı.Bana çok şeyin değerini üstüne basa basa, çize çize öğretti.7 ay süren tedavi sonucunda eskisinden daha sağlıklıydım.Hayata; bambaşka açılardan bakarak yeniden başladım...
Çarşamba, Mayıs 28, 2008
Salı, Mayıs 27, 2008
Kendine dön
Kimsenin benimle ilgilenmediğini anladığım zaman 16 yaşındaydım. Hayatımda ilk kez bir şeyi doğru anlamıştım. İnan bana seninle de ilgilenmiyorlar. Başına gelenler sana ceza ya da ödül olsun diye değil. Hepimiz öleceğiz ve cehenneme gideceğiz. İskender dünyayı aldı ve şimdi tek hatırlanan gay olduğu. Marie Cruie laboratuarda çürüdü. Ne geliyor gözünün önüne firijit bir bakire, hayır aslında evliydi. Kimin umrunda ?
Demeye çalıştığım da bu zaten. Bırak ansiklopediler senden bahsetmesin, popüler olma, 2150 yılında Google’da adın çıkmasın, üst geçide ismini yazmasınlar. Ah ne gam!
Beş sene önce hayal ettiğin durumda mısın ? Ya da beş sene sonra hayallerin gerçek olur mu sence ? Önemsiz olduğunu kabullen, mızıldamayı bırak!
Demeye çalıştığım da bu zaten. Bırak ansiklopediler senden bahsetmesin, popüler olma, 2150 yılında Google’da adın çıkmasın, üst geçide ismini yazmasınlar. Ah ne gam!
Beş sene önce hayal ettiğin durumda mısın ? Ya da beş sene sonra hayallerin gerçek olur mu sence ? Önemsiz olduğunu kabullen, mızıldamayı bırak!
K.İskender'den
ECEL TEMENNİSİ
yarın kırkım okunur, ona göre giyin
yani şık ol dudakların seni tamamlasın
akşama doğru istanbul'un bütün şamdanları yanar
sarhoşların mektupları kırkım gibi okunur
amin deme bana, bu söylediğin bana çok dokunur
saçma sapan bir laf gibi ortada kalırım
gecenin bir yarısı kalkar gider, cehenneme bir bilet alırım
çok canım çeker seni çok canım var seni çeken, sürükleyen, seven, yıpratan
seni dağlara, taşlara, çöllere, ummanlara atan oralarda bırakan
bak kestim işte yine kendimi, eşkenar üçgenlere benzedim
iç açılarımın toplamı yok, sıfır, sıfırı anlasana
yarın kırkım okunur, ona göre giyin
çok kötü yazılmış bir dua olup kapanırım ellerinle allah'a
ve bir ihtimal
sana..aşka, insafa,güzel insana..
vakit var, bari sen ölme, ah mecbur sükunetim
fail kelimesinin meçhul kısmını anlasana...
h ı r p a l a y a n l a r
"Yüzü yağmurla bıçaklanmış bir sonbahardı"
basitliğiyle
gerisin geriye çekilirken boz örtüler altında istanbul
beni hırpalayanlar topu topu üç beş adamdı
Belki çok dinlediğim bir david bowie şarkısı
belki ayaklarımın ucuna yanarak düşen
son meteor gibi tek bir sevgili kellesi,
belki de göğsümün orta yerinde
çatırdayarak yıkılan karanlık bir sis perdesi;
bu yaşanmamalıydı
beni hırpalayanlar topu topu üç beş adamdı
Şunu bilmeni isterim
seni bu şehirde artık seven kalmadı
yani terkedenle birlikte genel bir suskunluk meselesi,
yolların kemikleri kırık
yolların verecekleri yeni sözlere inanacak olan yok
yolları ancak kendilerini kesen yollar anlar
ömür boyu yolcu denmez ya bir insana
onun da bir adresi vardır bir gün şüphesiz hatırlanılacak
onun da belki çok dinlediği bir david bowie şarkısı
önemsenebilecek bir gururu, bir bahanesi
onun da ağlayacak birkaç özel dakikası vardır
"Yüzü yağmurla bıçaklanmış bir sonbahardı"
gerisin geriye çekilirken boz örtüler altında istanbul
rakılara akşam akrep gibi inerken
nihavent makamı eserken rüzgâr
kimseyi lanetleyecek değilim, çünkü,
beni hırpalayanlar topu topu üç beş
böcekti
çocuktu
huysuzdu
hepsi de bana benzeyebilecek kadar aptaldı
monolog maketi
Suçu benim üstüme at: Zamanlama hatası derim.
Suçu benim üstüme at: Batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
Suçu benim üstüme at: Taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
Suçu benim üstüme at: Aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
Suçu benim üstüme at: Örgütlü kalp ağrılarıydı derim. Geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
Suçu benim üstüme at: Yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.
yatağını çıyanlarla süslerdi.
akşamları yatmadan bir ikisini atıştırırdı.
tehlikeli kesikti.
tehlikeli kesikler gibi sevişirdi.
eve bir giyotin almak isterdi hep.
fazla arkadaşlar için.
fazla gözyaşları için.
fazla laubalilikler için.
islamiyet'ten önce Kabe'de duran üç puttan
biri oydu, biri ben.
öbürkünden arada bir şifreli mektuplar alırdık.
mektuplara gülerdik biz. mektuplara gülmekle geçerdi vaktimiz.
mutluyduk.
cahildik ve bununla mutluyduk.
Suçu benim üstüme at: Biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bir kelime oluşturan iki heceydik -- bunu itiraf etmem.
Suçu benim üstüme at: Evet, aramızda kronolojik bir sıralama vardı duygular açısından. Şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya düşkündü o. Yara kabukları biriktirirdi. Açıksözlülük biriktirirdi -- ağzımdan alamazlar. Suçu benim üstüme at. Suç beni bağlamaz. Suç bana çarpmaz.
jilette pusu kurmuş yılandı. (galiba infilak etti.)
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. (galiba punk.)
horizantaldi. (şüphesiz prozac efsanesiydi.)
bütün anlamları bataklıktı. (tut ki, boşlukta dinozordu.)
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. (aritmatiği zayıf.)
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. (ahlakı pekiyi.)
saçma sarı'mdı. (her renk bir diğerini gölgede bırakır.)
marjinal ela'mdı. (sırra kadem basan hatıralarla avunurdu.)
piercing prensi'mdi. (çoğu kere, uzak gemi lodosu.)
böcek tarlam! bana hiç değilse bir mail at.
japon kâğıt kaplama sanatım! hayatta mısın?
geceleri kanımı emmekle bahtiyar olan sivrisineklerle var mı bir akrabalığın, yakınlığın?!
son sigaram! iyi misin? chatte misin? hangi odada? alo?! orada mısın?
Ölümü De Kusacağım
Çınar ağaçları ölüm orucunda
haşarat ayaklarımla geldim geceye,
bu şehir şimdilik şurda unutulsun.
Uzun bir bıçak vardı ya avucumda
kendi kendini kanatırdı sessizce.
Sevdiğim adamın adı: Sokak adları,
sokak atları ve sokaksız yalnızlığım
içimde tuzlu bir mağma taşırmışçasına.
Yüzüme geldim yüzümde kuru çam yaprakları
çamlar dediysem inanmanız da gerekmez
pencerelerden sarkıtılan
kaçık erkek çorapları.. Aaah! Ölüm!
Zulmettikçe hicvedeceğim seni,
içeceğim anasını satayım
kusacağım da! Her yere bakan gözlerimle..
tut elimden İstanbul!
tut elimden pis orospu!
Tut ki elim sana bir mektup gibi kanasın,
tut ki elim bir an olsun sıcak
bir an olsun bir sübyan ağlayışı gibi
imzasız kalsın!
Arkadaş'a
Beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
Gölgemi bir vapurun saadetine vermişken,
Zeki Müren'den hicaz makamı şarkılar dinlediniz
ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz
nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz
elimde bir demet letafet çiçeği de,
tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı
bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız
bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz.
--babam bana küstü, döv onu babaanne
çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde--
gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su,
oramda buramda buram buram ilkaşk kokusu,
işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim
ne çok severim bilemezsiniz.
Beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
Palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce
amuda da kalkayım, telde de yürüyeyim filan
size nadide karanfil kolleksiyonumu göstereyim
kayısı gülü çocuklarımı, arılarımı da,
tenezzüllerimi, biliyorum:
Zeki Müren'den hiç şarkı dinlemediniz
radyoda Jean-Sebastian Bach çalıyor, bakınız
cam pervazındaki baykuşun
yok bir ayağı da,
Çalıntı Bir Aşktan Alıntı
hacivat adamlar zülfikar kemiğiyle lades tutuşurdu
denize kusarlardı; yosun tutuşur, karides tutuşurdu
elele tutuşurduk, kimse susmazdı, susmak olmazdı
istanbul’da bir asit şişesi kırılırdı
bir çocuk kapıyı açıp laciverde girerdi
dudaklarından öperdim, başım derde girerdi
ve bir ayna şarkı söylemeye başlardı olduğu yerde
örneğin sarıyer’de: Bir börekçi aniden küçümsenirdi
çay bardaklarıyla asya’nın en eski haritası çizilirdi
seni düşlerdik tüm belleğimizle
acı çizilirdi, et çizilirdi, kafatası çizilirdi!
bir vapura binerdik, yüzümüz üstümüz limon ağacı
her iskele biraz daha uzak, her aşk biraz daha latince
iki parmak daktilo yazar gibi kopuk kopuk
iki sözcükle gözlerine yazardım kendimi
acemice!
ve bayram harçlıklarımı, açlıklarımı düşürmüş olurdum böylece!
sen ise
gençliğini, hep çocukluğunu düşürmüşsün
diyelim gece, diyelim alelacele yalnızsın
diyelim ki oturup beni düşünmüşsün
ağlamışsın gride biraz siyah, biraz beyaz arar gibi
yeşilde mavi yok oysa, sarı hiç yok!
beni düşünmüşsün saçlarını akordeonlarla tarar gibi
küçücük bir kız gibi
küçücük bir delikanlı gibi
küçük bir yaradaki büyük bir kabuk gibi
büyük bir yaradaki küçük bir kabuk gibi
kanar gibi, kanatır gibi, birlikte kanar gibi beni düşünmüşsün!
ecel olur gelirim sana artık adressiz bir zarf gibi
zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
çünkü ben orda celladım, biraz katil
seri haldeyim sana, paralel haldeyim
bütün suçlar üstüme yıkıldı, hataların altında kaldım
hayatım hayatına düşüp patlamayan
hayali bir bomba gibi!
Beni affetme !

Ben; senin bana verdiğin değeri hiç haketmedim.Yıllarca beni her gördüğünde, önce gülümsedin sonra selam verdin.Sanki güneşi görmüş gibi sıcaktı yüzün.....
Herşeyini paylaştın benimle, kederini,sevincini,sevdanı,utancını... sanki aynı sokakta misket oynadığın , aynı okula gittiğin ,aynı bardaktan su içtiğin çocukluk
arkadaşındım .....Hep senden bekledim merhabaları, tıpkı bunca yıldır herkese yaptığım gibi......belki huysuz bir ihtiyar gibi katlanılmaktı derdim belkide,sevilmenin acemisi, sevmelerden habersiz şimarık bir kızdım ben... çözemedim..
Bencil olan bendim, ilgi bekleyen bendim.Oysaki , ne hint kumaşıydım, nede fasulye.......
Biliyorum tükettim seni ve kendimi.... Canlıların sırtında yaşayan ve acıktıkça onları gagalayan tembel kuşlar gibiydim.Her gaga darbemle acıdı canın ve ben her seferinde "Özürdilerim" diye susturdum seni.Bilseydimki aslında kendimi yiyormuşum,yine bencilce vazgeçerdim doymaktan...
Beni affet demek,özürdilerim demekten kaç gömlek üstünki? Diyelimki beni affettin yine gülümseyecekmisin eskisi gibi ? Selam verecekmisin ,değersiz bedeninde kendine köşkler kurmuş bu bencile?...Canını acıtmasına rağmen sırtında taşıyacakmısın bu açgözlü kuşu ? Gözyaşlarını kurşun gibi taşıyan bu avcıyı, bağrına
basabilecekmisin ? Tıpkı hayallerindeki gibi...
basabilecekmisin ? Tıpkı hayallerindeki gibi...
"Beni affet" demeye, ne gücüm, ne yüzüm, ne hakkım, nede kelimelerim kaldı..Bu yazıyı okursun belki, farkındayım yine özür dilemeye benzedi ....ama bu sefer affetmeni istemiyorum.Bu sefer bedel ödemek istiyorum.Öncekendimin, sonra senin biçeceğin bir bedeli...
Ben her gece pişman olurum
Birileri söylerya hani "ben yaptığım hiç birşeyden pişman olmadım diye" keşke bende böyle söyleyebilseydim, keşke...
Oysa ben her günün bitiminde pişmanlıklarımı kucağıma alıp uyuyorum. Ertesi gün sarılacağım pişmanlıklardan haberli...Nelerden pişman olmuyorum ki.
Sevmekten pişman oluyorum, arkadaş olmaktan, içimi açmaktan, sır vermekten, aşık olmaktan, susmaktan, konuşmaktan, kaçmaktan,görünmekten...Şu an hala yaşamayı seçmiş olmaktan..O demirdeki ipte sallanıyor olmalıydım...Nasılda korkakmışım nasılda...Ben bu gece ölesiye nefret ediyorum kendimden, öldüresiye nefret ve hala korkağım çok korkak.
Sevdiklerimi tek tek yitiriyorum, kendi ellerimle, bilerek..Sevdiğine pişman olmasını istiyorum, tıpkı benim gibi..Off off ne kasvetliymiş yaşamak, ne utanılasıymış, ne kalın sesliymiş, ne kahrolasıymış...Nasıl bu hale geldim ben ? Nerde başladı yanlış adımlar ? Ne zaman örmeye koyuldum "iki ters, üç ters daha olmadı yedi terste benden " modelini ? Neden gittikçe batıyorum, uzanan eli tersleyip tersleyip ? Sahi..Ben nerdeyim ?
Sevdiğimi söylemeyi de sevmiyorum artık...Seni seviyorum demek ne çok yıpratırmış adamı...Ne çok varmış avcısı, sevmenin..Ne çok kalp kurdu varmış meğer ve nasılda açlarmış..Hayatı öğretmedin ki bana anne... Ah anne sen
pilav yapmayı bile bilmezsin ki hayatı bilesin..Kızım; deseydin..İnanma, ısıtma içini sıcak kelimeler fısıldayan yalancılarla, söyleme sakın sevdiğini emmesinler ışığını, sonra alay ederler seninle,karanlıktasın diye...Üzülmezler bilmezsin, anlamazlar dilinden...ağlamanı severler, gülümsemenden çok...bedenini severler, şiirlerden
ziyade...yok anne yok suç sende değil günahını alıyorum gece vakti..Bak bir pişmanlık daha.. koynumda yer kalmadı..
İnsan gittikçe yanlızlaşırmış, gittikçe geçimsiz olurmuş...Sevmezmiş kendisini,sevmezmiş koşanları, gülenleri, renkleri..Belliki istisna beni es geçiyor...Pişmanım çok pişmanım..Buralara geldiğime, rahatsızlık verdiğime, yazdığıma yazacağıma ...
Seni sevmiyorum beyaz adam

özgürlük adına söylenmiş bir yalandır
hakların hürriyeti.
bildiğim bir yalan var,
bütün gerçeklerin üstünü örten.
âh, kana susamış cinnet!
tepetaklak dünya;
bir çocuğun gözünde kanayan güldür,
üç beş damla kin,
üç beş damla nefret…
hakların hürriyeti.
bildiğim bir yalan var,
bütün gerçeklerin üstünü örten.
âh, kana susamış cinnet!
tepetaklak dünya;
bir çocuğun gözünde kanayan güldür,
üç beş damla kin,
üç beş damla nefret…
şiir;
hiç bir dileği gerçekleştirmeyen,
kayıp giden bir yıldız kadar yalancıdır.ve toprak,
en az bir o kadar kana susamış,
bir şehir kalelerini teslim ederken bir bir,
âdemin tînine ihanet edişinin resmidir,
bir çocuğun gözünde kanayan gül,
tırnaklarımın ucuna kazınmış nefret!…
"seni sevmiyorum beyaz insan…"
karalara büsbütün boyanmışlığım bundan…
hiç bir dileği gerçekleştirmeyen,
kayıp giden bir yıldız kadar yalancıdır.ve toprak,
en az bir o kadar kana susamış,
bir şehir kalelerini teslim ederken bir bir,
âdemin tînine ihanet edişinin resmidir,
bir çocuğun gözünde kanayan gül,
tırnaklarımın ucuna kazınmış nefret!…
"seni sevmiyorum beyaz insan…"
karalara büsbütün boyanmışlığım bundan…
Cuma, Mayıs 23, 2008
Elma bahçeleri ve yasak bakışlar
Evimiz tepelik bir yerdeydi bir kilometre aşağısında elma bahçeleri vardı.Sahibi yıllar önce öldüğü için bakımsızlıktan korku filmlerindeki şato bahçeleri gibi sarmaşıklarla ve yüksek otlarla kaplıydı, aralarında yılanların gezdiği söylenirdi.
Elma ağaçlarının tamamı küçük,kırmızı hoş kokulu misket elmasıydı ve neredeyse hepsi kurtluydu.O kadar terkedilmiş bir bahçeydi ki ağaçlar birbiriyle örümcek ağlarıyla bağlanmıştı.
Okul çıkışlarında Ergün, Şirin, Tuğba,Yıldırım ve ben kurtlu bahçeyi buluşma bölgemiz yapmıştık..Her gün mutlaka; bir iki saat ortadan kaybolur, bahçedeki kurtlu elmaları kah orasından, kah burasından ısırarak yer, ağaçlardaki en büyük örümceği bulur, birbirimizin üstüne,elbisesinin içine atardık.Tahmin edeceğiniz gibi o kurtlu elmaların tadını başka hiçbir meyveden alamadım.Hala kurtlu elma yemeyi severim.Birde örümcek korkusu edindim, olsun varsın.
Elma bahçesin de herkes kendine bir ağaç seçer tepesinde tefekküre dalardı.Ergün ise elinde sigara, gözlerinde kelimeler bana bakardı.O zamanlar bizim oralara “seni seviyorum” henüz gelmemişti.Hülya Koçyiğit’li Türk filmlerinde görürdük,taklit etmeye bile utanırdık.Gözlerle anlatılırdı duygular, bakabilirsen şayet.Aşkı ayıp bir şey bilirdim,kötü kızlar yapar sanırdım,bana öyle anlattılar.
Ergün’ü sık sık bana bakarken yakalardım.Odasının perde arasından,kömürlüğün kapı aralığından,okula giderken arkamdan.Bakışlarını annesizliğine bağlardım, yüreğim parçalanırdı.
O yetimdi, annesi iç kanama geçirip ölmüştü, babasının dövdüğünü söylediler. Kocasıydı döverdi de sevmezdi de.. Sonra gelen üvey annesi de bir süre sonra akli dengesini yitirdi, sabaha kadar mahallede dolaşıp dururdu.Çırılçıplak soyunmuş bir halde yatak odasının balkonunda ağlardı,korkardık.
Bir gün elma bahçemizi köklerinden söküp götürdüler.Çürük elmaların arkasından ağladık, bize güldüler.Gidenler sadece ağaç değildi, hatırı sayılır çocukluk masumiyeti,bir parça gizli aşk, gerçek bir arkadaşlık, çok miktarda anıydı.Elma bahçeleriyle birlikte Ergün’de kayboldu. O’nu bir daha hiç görmedim, Bursa’daymış öğretmen olmuş.
Sonradan anladım ki ailemin ne kadar erkek modeli varsa tepesine binmiş O'da sessizce gitmişti.Suçumuz; ne bir çift sevgi sözü, ne bir defa el tutuşması, sadece ama sadece bakıştı.O zamanlar en büyük kabahat bakışmaktı bizde….
Cuma, Mayıs 16, 2008
Gittiğini kendine bile söyleme !

Kimler gitmek istemedi yerinden? Kaçımız isyan etmedik ? Kaçımız hoşnutuz durduğumuz noktadan ? Biz buralara mı aitiz? Buralar bizmiyiz ? "Kaçıp gitmek istiyorum şuralardan" demeyenimiz var mı ?
Alıştığın yerden gitmek, başka yerde mutlu olmaya çalışmak, neredeyse senden bir
parça olmuş yerleri bırakıp gitmek kolay mıdır ? Gidilir elbet; mecburen gidilir, el mahkum gidilir, seçim şansın yoktur.Peki kaç gün sürer başka yere alışmak ? Kaç gün sürer eski dostların kelamını unutmak? Kolay mıdır gülümseyen arkadaşı arkanda bırakıp, başka
gülücükler bulurum elbet demek ? Değil işte değil hiç kolay değil.
Hani ev değiştirirsin de herşeyin yeri değiştiği için sakar kediye dönersin ya ? Yeni evinde elektirik düğmeleri daha aşağıdadır, önceki yatak odan koridordan sola dönünce sağda iken, artık soldan ikinci kapıda olur.Mutfağa yemek masası sığmaz, küvetin eski evinde kalmıştır,
asansör sallanarak aşağı iner, korkutur seni.Herşey yabancıdır ama herşey.Kapıcınız Ali usta gitmiş, yerine tombiş Raziye hanım gelmiştir.Sokağın başındaki lamba yoktur artık, daha karanlıktır gecen.Tekrar gitmek istersin, geldiğin yere..Dönmek istersin her kaldırım taşını ezberlediğin, her yıl biraz daha büyüdüğünü gördüğün akasya ağaçlı bahcelerine.
Bu yüzden gittiğinden haber etme kimseyi, gitmemiş gibi yap ! Tekrar döndüğünde seni karşılayacak bir parçanı oraya bırak, bir ihtimal döneceksin.Döndüğünde; gittiğin yerden dönüp geldiğini anlamasınlar.Gittiğini kendine bile mırıldanma.Hiç kimse için; herhangi bir yerden gitmek,hiç bir zaman kolay olmamıştır.Bu yüzden gitmelere bel bağlama,gitmelerden kazanacağın bir şey yok, kaybedeceklerini ise ben söylemeyim..

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...
-
Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...
-
" Niye hiç aşklarından meşklerinden bahsetmiyorsun? hadi hadi yeme beni yazılarından anladım ki sen bakire olamazsın " Şu blo...