Salı, Mayıs 27, 2008

K.İskender'den

ECEL TEMENNİSİ

yarın kırkım okunur, ona göre giyin
yani şık ol dudakların seni tamamlasın
akşama doğru istanbul'un bütün şamdanları yanar
sarhoşların mektupları kırkım gibi okunur
amin deme bana, bu söylediğin bana çok dokunur
saçma sapan bir laf gibi ortada kalırım
gecenin bir yarısı kalkar gider, cehenneme bir bilet alırım
çok canım çeker seni çok canım var seni çeken, sürükleyen, seven, yıpratan
seni dağlara, taşlara, çöllere, ummanlara atan oralarda bırakan
bak kestim işte yine kendimi, eşkenar üçgenlere benzedim
iç açılarımın toplamı yok, sıfır, sıfırı anlasana
yarın kırkım okunur, ona göre giyin
çok kötü yazılmış bir dua olup kapanırım ellerinle allah'a
ve bir ihtimal
sana..aşka, insafa,güzel insana..
vakit var, bari sen ölme, ah mecbur sükunetim
fail kelimesinin meçhul kısmını anlasana...


h ı r p a l a y a n l a r

"Yüzü yağmurla bıçaklanmış bir sonbahardı"
basitliğiyle
gerisin geriye çekilirken boz örtüler altında istanbul
beni hırpalayanlar topu topu üç beş adamdı

Belki çok dinlediğim bir david bowie şarkısı
belki ayaklarımın ucuna yanarak düşen
son meteor gibi tek bir sevgili kellesi,
belki de göğsümün orta yerinde
çatırdayarak yıkılan karanlık bir sis perdesi;
bu yaşanmamalıydı
beni hırpalayanlar topu topu üç beş adamdı

Şunu bilmeni isterim
seni bu şehirde artık seven kalmadı
yani terkedenle birlikte genel bir suskunluk meselesi,
yolların kemikleri kırık
yolların verecekleri yeni sözlere inanacak olan yok
yolları ancak kendilerini kesen yollar anlar
ömür boyu yolcu denmez ya bir insana
onun da bir adresi vardır bir gün şüphesiz hatırlanılacak
onun da belki çok dinlediği bir david bowie şarkısı
önemsenebilecek bir gururu, bir bahanesi
onun da ağlayacak birkaç özel dakikası vardır

"Yüzü yağmurla bıçaklanmış bir sonbahardı"
gerisin geriye çekilirken boz örtüler altında istanbul
rakılara akşam akrep gibi inerken
nihavent makamı eserken rüzgâr
kimseyi lanetleyecek değilim, çünkü,
beni hırpalayanlar topu topu üç beş
böcekti
çocuktu
huysuzdu
hepsi de bana benzeyebilecek kadar aptaldı



monolog maketi

Suçu benim üstüme at: Zamanlama hatası derim.
Suçu benim üstüme at: Batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
Suçu benim üstüme at: Taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
Suçu benim üstüme at: Aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
Suçu benim üstüme at: Örgütlü kalp ağrılarıydı derim. Geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
Suçu benim üstüme at: Yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.

yatağını çıyanlarla süslerdi.
akşamları yatmadan bir ikisini atıştırırdı.
tehlikeli kesikti.
tehlikeli kesikler gibi sevişirdi.
eve bir giyotin almak isterdi hep.
fazla arkadaşlar için.
fazla gözyaşları için.
fazla laubalilikler için.
islamiyet'ten önce Kabe'de duran üç puttan
biri oydu, biri ben.
öbürkünden arada bir şifreli mektuplar alırdık.
mektuplara gülerdik biz. mektuplara gülmekle geçerdi vaktimiz.
mutluyduk.
cahildik ve bununla mutluyduk.

Suçu benim üstüme at: Biz, biraraya geldiğimizde anlamlı bir kelime oluşturan iki heceydik -- bunu itiraf etmem.
Suçu benim üstüme at: Evet, aramızda kronolojik bir sıralama vardı duygular açısından. Şiddetin yolaçtığı her türlü maceraya düşkündü o. Yara kabukları biriktirirdi. Açıksözlülük biriktirirdi -- ağzımdan alamazlar. Suçu benim üstüme at. Suç beni bağlamaz. Suç bana çarpmaz.

jilette pusu kurmuş yılandı. (galiba infilak etti.)
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. (galiba punk.)
horizantaldi. (şüphesiz prozac efsanesiydi.)
bütün anlamları bataklıktı. (tut ki, boşlukta dinozordu.)
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. (aritmatiği zayıf.)
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. (ahlakı pekiyi.)
saçma sarı'mdı. (her renk bir diğerini gölgede bırakır.)
marjinal ela'mdı. (sırra kadem basan hatıralarla avunurdu.)
piercing prensi'mdi. (çoğu kere, uzak gemi lodosu.)

böcek tarlam! bana hiç değilse bir mail at.
japon kâğıt kaplama sanatım! hayatta mısın?
geceleri kanımı emmekle bahtiyar olan sivrisineklerle var mı bir akrabalığın, yakınlığın?!
son sigaram! iyi misin? chatte misin? hangi odada? alo?! orada mısın?

Ölümü De Kusacağım

Çınar ağaçları ölüm orucunda
haşarat ayaklarımla geldim geceye,
bu şehir şimdilik şurda unutulsun.
Uzun bir bıçak vardı ya avucumda
kendi kendini kanatırdı sessizce.

Sevdiğim adamın adı: Sokak adları,
sokak atları ve sokaksız yalnızlığım
içimde tuzlu bir mağma taşırmışçasına.
Yüzüme geldim yüzümde kuru çam yaprakları
çamlar dediysem inanmanız da gerekmez
pencerelerden sarkıtılan
kaçık erkek çorapları.. Aaah! Ölüm!
Zulmettikçe hicvedeceğim seni,
içeceğim anasını satayım
kusacağım da! Her yere bakan gözlerimle..
tut elimden İstanbul!
tut elimden pis orospu!
Tut ki elim sana bir mektup gibi kanasın,
tut ki elim bir an olsun sıcak
bir an olsun bir sübyan ağlayışı gibi
imzasız kalsın!

Arkadaş'a

Beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
Gölgemi bir vapurun saadetine vermişken,
Zeki Müren'den hicaz makamı şarkılar dinlediniz
ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz
nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz
elimde bir demet letafet çiçeği de,

tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı
bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız
bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz.
--babam bana küstü, döv onu babaanne
çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde--
gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su,
oramda buramda buram buram ilkaşk kokusu,
işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim
ne çok severim bilemezsiniz.

Beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
Palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce
amuda da kalkayım, telde de yürüyeyim filan
size nadide karanfil kolleksiyonumu göstereyim
kayısı gülü çocuklarımı, arılarımı da,
tenezzüllerimi, biliyorum:
Zeki Müren'den hiç şarkı dinlemediniz
radyoda Jean-Sebastian Bach çalıyor, bakınız
cam pervazındaki baykuşun
yok bir ayağı da,

Çalıntı Bir Aşktan Alıntı

hacivat adamlar zülfikar kemiğiyle lades tutuşurdu
denize kusarlardı; yosun tutuşur, karides tutuşurdu
elele tutuşurduk, kimse susmazdı, susmak olmazdı
istanbul’da bir asit şişesi kırılırdı
bir çocuk kapıyı açıp laciverde girerdi
dudaklarından öperdim, başım derde girerdi
ve bir ayna şarkı söylemeye başlardı olduğu yerde
örneğin sarıyer’de: Bir börekçi aniden küçümsenirdi
çay bardaklarıyla asya’nın en eski haritası çizilirdi
seni düşlerdik tüm belleğimizle
acı çizilirdi, et çizilirdi, kafatası çizilirdi!

bir vapura binerdik, yüzümüz üstümüz limon ağacı
her iskele biraz daha uzak, her aşk biraz daha latince
iki parmak daktilo yazar gibi kopuk kopuk
iki sözcükle gözlerine yazardım kendimi
acemice!

ve bayram harçlıklarımı, açlıklarımı düşürmüş olurdum böylece!

sen ise
gençliğini, hep çocukluğunu düşürmüşsün
diyelim gece, diyelim alelacele yalnızsın
diyelim ki oturup beni düşünmüşsün
ağlamışsın gride biraz siyah, biraz beyaz arar gibi
yeşilde mavi yok oysa, sarı hiç yok!
beni düşünmüşsün saçlarını akordeonlarla tarar gibi
küçücük bir kız gibi
küçücük bir delikanlı gibi
küçük bir yaradaki büyük bir kabuk gibi
büyük bir yaradaki küçük bir kabuk gibi
kanar gibi, kanatır gibi, birlikte kanar gibi beni düşünmüşsün!

ecel olur gelirim sana artık adressiz bir zarf gibi
zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
çünkü ben orda celladım, biraz katil
seri haldeyim sana, paralel haldeyim
bütün suçlar üstüme yıkıldı, hataların altında kaldım
hayatım hayatına düşüp patlamayan
hayali bir bomba gibi!



4 yorum:

  1. resim özgürlüğüne kavuşmuş sanırım.

    YanıtlaSil
  2. resimler onpunto sitesinde kaldı darkblack :) editledim sen olmasan naparım bilmiyorum :PP

    simisimi ;)

    YanıtlaSil
  3. yazdıklarını sevebilirdim belki..
    beyoğlu barlarında karşıma çıkıp , dik dik bakmasa gözümün içine...

    YanıtlaSil
  4. evet dediklerine göre antipatik takılırmış, soğuk ve narsistmiş zaten şiirlerinden belli.. ama işte ben böyle arıza tipleri çok seviyor, arızalı oldukça dahada abanıyorum :)

    YanıtlaSil

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...